Advertisement

Türk bankaları bir zamanların altın yumurtlayan tavuklarıydı. Ya da zamanında bir analistin yazdığı gibi 'kraliyet mücevheri'. Neden böyleydi? Elbette iç ve dış şartlar birleştiğinden.

2008 finansal krizi patladığında dünyada ultra-gevşek faiz politikalarına gidildi. Küresel faizler çakıldı. Avrupa bankacılık sektörü 10 yıl önce %20 öz sermaye karlılığı ile çalışırken bu oran -%20'ye çakıldı. Bankaların çarpanları çöktü. Defter değerleri 2 çarpandan 0,40'a indi. Başka bir ifade ile Deutsche Bank, 'Deuts' olarak alındı / satıldı.

Avrupa'da bilanço resesyonu olduğunu gören bankalar getiriyi yurt dışında aradılar. %25 karlılık ve 2,5 defter değerli Türk bankalarına hücum başladı. Aşağıda kısa bir özet ve içinde de defter değerlerine karşılık kaç kat ödendiği görülüyor.

Tarih

Alıcı

Banka

Çarpan

2006

Dexia

Denizbank

3,9x

2006

NBG

Finansbank

3,8x

2007

Citi

Akbank (%20)

2,98x

2008

Eurobank

Tekfenbank

3,68x

2010

BBVA

Garanti

2x

2012

Sberbank

Denizbank

1,3x

2013

Commercial

Abank

2x

2015

Citi

Akbank (%20)

1x

2017

BBVA (kalan %10)

Garanti

0,95x

2018

NBD

Denizbank

1,17x

 

Görüldüğü üzere, bankaların yüksek kar marjları ile çalıştıkları dönemlerde yaşanan hücum, Avrupa bankalarının çöküşüş ile birleşince ortaya iştah açıcı bir şey çıkmıştı. Ancak yıllar içinde bizdeki karlılıklar tek hanelere doğu yol alıp, Avrupa bankaları da uçurumun kenarından dönünce işler değişti.

Banka satışlarının çarpanlarından da Denizbank'ın kendi hikayesinden de bunu görmek mümkün. Denizbank yıllar içinde önce 3,9, ardından 1,3 ve son olarak 1,17 çarpana satılmış oldu.

Satıştan Nasıl Dersler Çıkardık?

Sanıyorum bu satışta herkes için bir ders var. Ne yazık ki ülkemizde birçok konuda olduğu gibi ekonomi ve finansal piyasalar da pür-politik bakış açısı ile okunmaya çalışılıyor. Oysa bu mümkün de değil, doğru da değil. Ne bankalarımız uçup kaçıyorlar ne de batıp çıkıyorlar. Türk bankaları için en uç ve kötümser senaryoları satın alınanlar yatırım yapılabilir notunu kaybetmiş, darbe girişimi yaşamış ve şirketlerin ardı ardına yapılandırma haberleri geldiği bir ortamda Denizbank'ın ettiği değeri görünce eminim şaşırmışlardır. Öyle de olmalı.

Bankalardaki yukarı potansiyeli konuşmak elbette bankalardaki değer erimesini görmeye de engel değil. Bu yüzden bankaların sağlığı önemli. Hele bizim gibi sermaye piyasaları fonlama imkanlarını keşfedememiş ve neredeyse tüm kredi döngüsünü buradan sağlayan ülkeler için.

Kurdaki ve faizlerdeki yükseliş reel sektörün bilançosunu tehdit ediyor. Bu da sektörü fonlayan bankalar için yakın dönemin en büyük riski. Ancak alınabilecek önlemler var. Onları bekliyoruz ekonomiyi izleyen, anlatan, düşünen ve yaşayanlar olarak. Durumumuz bu...

Birkaç Fikir ve Sonuç Yerine

Öncelikle, bankaların temettü saklama politikası ve kurda yaşana erozyon yıllar içinde bankaları alıp satanların hep zarar ettiklerini bize gösteriyor. Bir başka ifade ile, bankanın ettiği karı alıp götüremeyen ve aldığı günkü kura göre eldeki dövizi sonradan ralli yapan yatırımcı büyük ihtimalle mutsuz oldu. Neyse...

Coğrafi işaretler artık önemli. Her ne kadar tarımdaki gibi değeri yükseltmese de finansta işaretlerin Batı'dan Doğu'ya kaydığını görüyoruz. Sıkışan marjları ve yüksek birikimleri ile Doğu, dar kapsamı ile Körfez de 10 yıl önce AB'nin bizden istediğini istiyor bir süredir. Bakalım bu kez olacak mı.

Dubai ve Ankara'nın başı hoş değil, bu ortada. Bu yüzden satışa düzenleyici onayı gelirse enteresan bir işlem olarak tarihe geçmiş olacak bu. Bunu da düşündüm bir an ama bir sonuca varmak mümkün mü politik olarak yoksa bu ileri bir çıkarım mı olur; kararı size bırakmak isterim.

Son olarak, Türk bankacılığı bunca işlemden ne öğrendi acaba? Nasıl bir tat kaldı damakta? Eski bir yatırım profesyoneli olarak düşündüm. Bankacılarla konuştum. Sanırım fikrim ve dinlediklerimi birleştirince şöyle bir şey çıkıyor: Planlama ve risk yönetme konusunda epey yorgun düşen Batı'nın bu derslerini biz de etüt etmiş olduk. Diğer yandan; bireyseldeki yenilikler, mikroya nüfuz etme, dinamizm ve agresiflik, dijitalleşme ve teknolojiyi adapte etme gibi hayati konularda onlar bizden alıp gittiler...