Advertisement

Son dönemde Türk varlıklarında TL, Borsa ve bono üçgeninde hem dış hem de iç gündemdeki belirsiziliklerden ötürü dengesiz fiyatlamalara tanık oluyoruz. BIST 100 aşağı yönlü düzeltmelere rağmen 100 bin üzerinde rekor seviyelere yakın seyrederken, kurda 3,50-3,70 bandına oturmuş bir hareket yaşanıyor. Fakat tahvil faizlerinde 10 yıllık getiri, 2017’nin rekor yüseğinde kalmaya devam ederken; kısa vadeli tahvil faizlerinde de tarihi rekordan bir türlü düzeltme gelemiyor.

Dışarıda FED başkanları belirsizliği, FED’in aralık faiz artırım fiyatlaması ve Trump’ın vergi reformuna dair olumlu sinyaller doları desteklerken; gelişen ülkelere sermaye akımları yavaşlıyor. Türkiye gündeminde ise ABD-Türkiye vize gerginliği, bütçe açığı ve enflasyondaki sert yükseliş ve ile SPK/ BDDK tarafından yalanlanlanan ABD’nin Türk bankalarına ceza haberi yer alıyor.

Tüm bu gelişemeler ışığında  Türkiye’de faizlerin ne zaman düşeceğini öngörmek için aşağıdaki sorulara cevap bulmak gerekecek:

-Küresel çapta FED ve AMB başta olmak üzere para politikaları sıkılaşmaya devam edecek mi?

-ABD faizlerinde sert yükseliş devam edecek mi?

-Türk tahvilleri yeniden yabancı yatırımcıyı kendine çekebilecek mi?

-Türkiye’de bütçe açığı ve enflasyona dair beklentilerde iyileşme yaşanacak mı?

-TCMB faiz politikasında gevşeme yaşanıp, mevduat faizlerinde düşüş yaşanacak mı?

-Kur baskısı ve hassasiyeti bertaraf edilebilecek mi?

Pencerenin perdesini havalandır(may)an rüzgar

Küresel çapta büyük MB’lerden bir süre daha sıkılaşma mesajlarını duyacağımız için başta ABD olmak üzere faizlerde büyük bir geri çekilme beklenmiyor. Öte yandan gelişen ülke faizlerinin de ABD kısa vadeli faizlerine (ABD  2 yıllık tahvil faizi 2008 krizinden beri en yüksek seviye olan %2,60’larda..) daha duyarlı olduğu düşünülürse;  yurtdışı gündemde rüzgar karşıdan esiyor.

Bütçe açığı artarken, hazine ihalelerinde  talep tatmin etmedi

İçeride ise yüksek bütçe açığı ve hazinenin borçlanma limitinin artırması sonrası zayıf geçen hazine ihaleleri piyasanın gündeminde. Ekim ayında 16,3 milyar tl’lik borçlanma hedefleyen hazine, bu hafta Pzt. ve Salı günü gerçekleştirdiği ihalelerde son zamanların en yüksek faizini vererek, sınırlı talep ile ihaleleri tamamladı. Toplamda 14,7 milyar borçlanabilen hazine, uzun zamandan sonra ilk defa sığ talep ile hedefin altında borçlanmış oldu. Pzt. günkü 5 yıl vadeli ihalede %11,92 ile 7 yılın en yüksek faizini vermesine rağmen yabancı talebinin de sınırlı olması dikkat çekti.  Bu yıl için 61,7 milyar TL  ile yukarı revize edilen bütçe açığı beklentileri ve %140 olan iç borç çevime rasyosuna rağmen ekim ayı itfası olan 13,6/14,7 milyarr tl ile %108 olan oran oldukça düşük. Ve tüm bu gelişmeler piyasada hazine ihalelerinde borçlanmanın zaten yoğun olacağı ve faizlerin yükselişini tetikleyeceği beklentisini de doğuruyor.

Diğer taraftan yabancı yatırımcının son haftalarda tahvil talebinin azaldığı, hatta ABD-Türkiye vize gerginliği sonrası 500 milyon dolar ile haftalık bazda yılın en sert tahvil satışını yapan yabancı yatırımcının algısının ihaleler sonrası da negatif tarafta kaldığı görülüyor.

TCMB’nin enflasyon ve kur ile sınavı

Kur tarafında yıl sonu için 3,60’larda dengelenme beklentisi olsa da küresel piyasalarda doların gücü arttıkçe TL’nin şuan olduğu seviyelerden çok da fazla ralli yapabileceğine ve 3,30’ların aşağısına gerileyeceğine dair pek olumlu kanaat yok. Yani işin aslı kur cephesi de faizleri rahatlatmaya yardım edemeyecek. Bu sebepten ötürü faizler ile ilgili iyimser tarafta kalabileceğimiz tek yer enflasyon ve mevduat faizleri...

Çünkü her ne kadar şuan çift hanede yüksek bir enflasyonla mücadele etmeye çalışsak da önümüzdeki yıl baz etkisinin de katkısı ile enflasyonda geri çekilmenin başlayacağı ve TCMB’nin görece “daha az sıkı” bir politkaya geçiş yapacağı beklentisi var. Bu noktada hükümet tarafından yüksek sesle telafuz edilen düşük faiz mesajı da mevduat faizlerinin %13’lerde konsolide olmasına ve daha fazla yükselmemesine yardımcı oluyor. Tahvil faizlerinin %12, enflasyon beklentilerinin de %11’lerde olduğu düşünülrse aslında reel getiri yani reel faizin hala sıfıra yakın olduğu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde yukarıdaki olumsuzluklara rağmen enflasyonda iyileşme süreci başlarsa, tahvil faizleri için en kötüsünün geride kalacağını bekleyebiliriz.*

*Bir not: Öngörülemeyen politik ve jeopolitik belirsizlikler risk primini ve borçlanma maliyetini yükseltmez ise...

Aşağıda 11 Eylül itibari ile ABD ve Almanya ile beraber küresel çapta yükselişe geçen faizlere gelişen ülke faizlerinin tepkisi var. Neredeyse her vadede Türk tahvil getirilerinde ort. 120 baz puan yükseliş yaşanırken diğer gelişen ülkelerde bu yükseliş 30-40 baz puanla sınırlı kalmış.