Advertisement

Aslında başlığı 'mirasyediler' olarak atmayı düşündük.

İnsanoğlunun, iklimin doğal değişkenliğinin ötesine geçerek, özellikle son 100 yılda dünyada yarattığı ve yaratmaya devam ettiği tahribatın faturası yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bize miras kalan dünyayı adeta mirasyedi mantığıyla yok ediyoruz.

Dünya Ekonomik Forumu'nun Küresel Risk Araştırması'nda iklim değişikliği, gelecek 10 yıl için kitlesel imha silahlarından daha da önemli bir tehdit olarak ilk sırada gösteriliyor.

Bugün dünyada yaşanan sosyal, ekonomik ya da politik bir çok sorun aslında iklim değişikliğinin farklı yansımalarını oluşturuyor.

Çünkü doğal kaynaklar hızla tükeniyor, doğal afetler artıyor, fakir-zengin arasındaki makasın açılması ve yoksulluk sorunu göçlerin yaşanmasına neden oluyor.

Sizlerle uluslararası raporlardan birkaç rakam paylaşarak ne demek istediğimizi biraz daha açalım.

Son 50 yılda ortalama sıcaklık artışı 1 santigrat dereceye yaklaştı, 2.7 milyar insan su sıkıntısı yaşadı.

Son 20 yılda çoğunluğu iklim değişikliği nedeniyle gerçekleşen doğal afetlerin yol açtığı zarar 2.3 trilyon doları buldu, bir yılda göç eden insan sayısı 22 milyonu aştı.

İklim değişikliği, göç ve terör birbiriyle etkileşen bir konuma geldi.

Kısacası iklim değişimi kendi içerisinde birçok alanda da değişimi beraberinde getiriyor. Gıdadan, ulaşıma, enerjiden, sanayinin farklı dallarına kadar birçok alanda üretim ve tüketim süreçlerine yönelik denklem değişiyor.

Bloomberg HT'de iklim değişikliğine yönelik yayınlarımızda konunun uzmanları önemli tespit ve uyarılarda bulundu.

SU-GIDA-ENERJİ DENKLEMİ DEĞİŞİYOR

İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Lütfi Şen, geçtiğimiz ay ortalamanın 1,35 santigrat derece üzerine çıkarak tüm dünyada son 100 yılın en sıcak şubat ayının yaşandığına dikkat çekerek iklim değişikliğinin etkisiyle bu yazın çok daha sıcak geçmesinin beklendiğini söylüyor.

Prof. Dr. Şen, “Kuraklık havada başlar, sonra su kaynakları ile tarımı etkiler ve en sonunda insanları doğrudan etkilemeye başlar. Kısacası atmosferde ya da iklimde yaşananlar silsile halinde cebimize kadar yansıyacak. Tarımsal üretimde azalma, enerji arzında sıkıntı gibi riskler var” diyor.

Dünya nüfusunun her yıl 80 milyon arttığını hatırlatan Prof. Dr. Şen, 2030 yılına kadar su talebinde yüzde 30, gıda ve enerji talebinin ise yüzde 50 artmasının beklendiğini öngörüyor.

Küresel ısınma ile birlikte sorunların daha da işin içinden çıkılmaz hal alabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Şen, su, gıda ve enerjinin birbirine çok bağımlı durumda olduğunu hatırlatıyor. Prof. Dr. Şen'e göre iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için bu 3 başlığın birlikte ele alınması lazım.

Karbon salınımını azaltmak adına dünyanın yenilenebilir enerjiye daha fazla yönelmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Şen, aynı zamanda sera gazının azaltılmasına yönelik uyum politikalarının geliştirilmesi gerektiğini kaydetti.

DURUM ÇOK PARLAK DEĞİL”

TEMA Vakfı Genel Müdürü ve aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barış Karapınar'a göre de iklim değişikliği konusunda durum çok parlak değil.

İklim değişikliğinin tarımsal üretimi olumsuz etkilemesiyle bunun gıda fiyatlarına yansıdığını hatırlatan Doç. Dr. Karapınar, bundan en çok yoksul kesimin mağdur olduğuna dikkat çekiyor. Türkiye'de trendin yağışlarda azalış ve sıcaklıkta artış şeklinde sürdüğünü kaydeden Doç. Dr. Karapınar, aşırı iklim olaylarının değişerek ve sıklığının artarak hayatımıza 'yeni normal' olarak girmeye başladığını ifade ediyor.

Bugün tüm dünyanın şahit olduğu Suriye krizinin dahi temelinde iklim değişikliğinin etkileri olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Karapınar, “Suriye'de 2006 yılından sonra tarihinin en kurak dönemi yaşandı ve 1,5 milyonu aşkın Suriyeli köylerden kentlere göç etti. Burada ciddi bir kırılganlık yaşandı. O kırılmanın da siyasi sorunun ve iç savaşın tetikleyici nedenlerden biri olduğuna yönelik akademik çalışmalar mevcut. Bugün tüm dünyayı etkileyen Suriye krizinde iklim değişikliğinin etkileri olduğunu da bilmemiz lazım” diyor.

Son 100 yılda yaşanan temel sorunun insan kaynaklı iklim değişikliği olduğunu dile getiren Doç. Dr. Karapınar, “Paris Anlaşması hükümetlere, özel sektöre ve insanlara sinyaller vererek herkesin hedefi olarak ortaya çıktı. Bu umut verici bir gelişme ancak bunun ne kadar gerçekçi olduğu noktasında ciddi sorunlar var” diyor.

Mevcut şartların devam etmesi ve önlem alınmaması halinde dünyada 5-6 dereceyi bulan sıcaklık artışlarının yaşanabileceğini belirten Doç. Dr. Karapınar, hali hazırda 1850 yılına kıyasla 1 derecelik bir artış yaşandığını sözlerine ekliyor.

Bugün bir derecelik bir artışın etkilerini bu derece hisseden bir dünyada 5-6 derecelik sıcaklık artışını düşünmek bile istemiyoruz.

GIDA FİYATLARINDAKİ ARTIŞ YÜZDE 100'Ü AŞABİLİR”

Türkiye'de sıcaklıkların artması ve yağışların azalması ile birlikte en çok Akdeniz, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu bölgelerinin olumsuz etkileneceğinin altını çizen Doç. Dr. Karapınar, 3 derecelik bir artış sonrası olası senaryoları şöyle özetliyor: “Kuraklıkların sıklığı ve yoğunluğu artacak. Tarım sektörü açısından doğrudan etkilerini daha fazla göreceğiz. Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede tarımsal üretimde verim artışı azalıyor. Nüfus artıyor, gıdaya talep artıyor ama üretimde azalmalar görülebilir. Böyle giderse sadece iklim değişikliğinin etkisiyle ileride gıda ürünlerinde yüzde 100'lere varan ve hatta aşan fiyat artışları yaşanabilir. Su kıtlıklarının da benzer şekilde artması öngörülüyor. Bu gelişmeler tarım sektörünün yanısıra turizm, altyapı ve enerji gibi farklı sektörleri de olumsuz etkileyecek.”

Tarım deseninin de iklim değişikliğine paralel olarak değişeceğine dikkat çeken Doç. Dr. Karapınar, üretim alanlarında güneyden kuzeye bölgesel kaymalar olabileceğini belirtiyor. Doç. Dr. Karapınar, “Tohum seçimlerinde değişimler olacak. Tarımsal hastalıkların dünya coğrafyasındaki çeşitliliği ve etkisi değişiyor. Bizde daha önce görülmeyen hastalıklar çıkabilir. Hayvancılık sektörü açısından da daha önce görülmeyen hastalık ve sorunlarla karşılaşabiliriz.” diyor.

İşte bu yüzden iklim değişikliği tarım politikalarının merkezine konulması gerekiyor. Makroekonomik politikaların öncelikleri arasına iklim değişikliği de girmek zorunda.

Makro seviyede planlar yapıp iklim değişikliğinin etkilerinin bölge bölge mikro seviyede modellemelerle tespit edilmesi gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Karapınar, sosyoekonomik kırılganlıkların da ortaya çıkarılması gerektiğini söylüyor.

Ve şu soruyu soruyor: “İklim değişikliği Türkiye'nin tarımsal ticaretini nasıl etkileyecek? Buna bağlı olarak risk haritalarının çıkarılması gerekiyor. Yapılan analizlerin üzerine de politikalar oluşturulması gerekiyor.”

YAĞIŞ MİKTARI YÜZDE 40 AZALABİLİR”

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, küresel iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkeler arasında Türkiye'yi ön sıralarda gösteriyor.

Mevsimler arasında geçişlerin hızlanacağını ve gelecekte mevsimlerin sadece yaz ve kış olarak yaşanmasının beklendiğinie dikkat çeken Prof. Dr. Tolunay, “2015, en sıcak yıllardan biriydi ve gittikçe ısınıyoruz. Isınma sonucu bazı bölgeler aşırı kuraklıklar olurken bazı bölgeler aşırı yağış alıyor. Türkiye'de ortalama yağış miktarı 650 milimetre civarında ama önümüzdeki yıllarda bunda yüzde 40 azalış yaşanabilir” diyor.

Prof. Dr. Tolunay'ın öngörüleri arasında şunlar var: “Su kaynaklarına erişim zorlaşabilir, tarımsal üretimdeki ve verimdeki düşüşle birlikte gıda fiyatları artabilir. İklimin düzensizleşmesi sonucu aşırı yağış ve seller sonucu taşkınların şiddeti artabilir. Don, dolu olayları daha sık görülebilir.”

YILLIK FATURA 100 MİLYAR DOLAR”

Bu tür olayların dünya ekonomisine yıllık maliyetinin 100 milyar doları bulacağını kaydeden Prof. Dr. Tolunay, son 100 yılda Türkiye ekonomisine sel ve taşkın olaylarının verdiği zararın 2.2 milyar dolar olarak hesaplandığını hatırlatıyor. Söz konusu hesaplamalara kuraklıkğın yarattığı kayıp ve zarar dahil değil.

Mevcut tablo değişmezse 100 yıl sonra Türkiye'de sıcaklıkların 4-5 derece daha artacağını ve bunun da daha fazla buharlaşma anlamına geldiğini kaydeden Prof. Dr. Tolunay, Türkiye'de su kaybının kaçınılmaz olduğunu ifade ediyor.

İçilebilir su kaynaklarına dahi erişimde risklerin öngörüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Tolunay, iklim değişikliğine yönelik en büyük beklentilerin göçlerde yaşanacak artış olduğunu ifade ediyor.

Suya, gıdaya ulaşamayan ve fakirleşen insanların daha iyi yaşam koşulları olan bölgelere göç etmek isteyeceğini belirten Prof. Dr. Tolunay, “Kuzey enlemlerdeki ülkelerin iklim değişikliğinden daha az etkilenmesi bekleniyor ve bu yüzden güney enlemlerden kuzey enlemlere ciddi göç dalgaları yaşanacak ve bunu hali hazırda yaşıyoruz” dedi.

Özetin özeti, dünyanın ayarlarıyla oynadık. Haliyle küresel iklim değişikliği tüm denklemleri değiştiriyor.

'Yeni normal'e hazır mısınız?

İrfanDonat

Bloomberg HT

idonat@bloomberght.com