Advertisement

Tarım, sadece üretimden ibaret değil.

Tarlada başlayan serüven mutfakta harika lezzetlere dönüşüyor. Bunu iyi değerlendiren ülkeler tarladaki üründen de para kazanıyor, mutfakta yarattığı lezzetli tatlardan da.

Toprağı, suyu, iklimi ve biyoçeşitliliği ile zengin mi zengin bir kültürü binlerce yıldır yoğuran Anadolu, eşsiz bir mutfak mirasına sahip.

Ama tıpkı tarımın diğer kollarında olduğu gibi bu alanda da Anadolu mutfağı dünyada hakettiği şekilde pazarlanamıyor.

Tarım ve turizmi ortak noktada buluşturan gurme turizmi, gastronomi gezilerinin ülke ekonomisine getirisinin ne kadar farkındayız?

Bu sorulara cevap aramadan önce geçtiğimiz hafta yayımlanan yeni bir kitaptan bahsedelim.

Son 15 yıldır Türk Mutfağı üzerinde çalışmalar yapmak için Türkiye’yi gezen, bu uğurda 250 bin kilometre yolu arkasında bırakan ünlü şef Ömür Akkor, bu mirasın peşine düşüp, çalışmalarını, Komili ile birlikte ‘Ömür Akkor ile Komili Lezzet Seyahatnamesi’ kitabında bir araya getirdi.

Kitap, gastronomi açısından kebap-döner-baklava arasında adeta sıkışıp kalan yemek kültürümüzün aslında buzdağının görünen kısmı olduğunu anlatıyor bize.

236 sayfadan oluşan 'lezzet seyahatnamesi'nde Hakkari'nin yerel tohumlardan yapılmış yemeklerinin hikayesi de var, ekşi mayanın öyküsü de...

Hatta Evliya Çelebi'nin 376 yıl önce başlayan yolculuğunu kaleme aldığı 10 ciltlik seyahanetmesinde yer alan tek yemek tarifi niteliğindeki 'Hamsi Pilakisi'nin lezzet sırları da...

Eğer Hititler'in 4 bin yıl önce Anadolu'da ne yediğini merak ediyorsanız o da bu kitapta.

Yerel tarım ürünlerimizin mutfakta şölene dönüştüğü bu kitabın detaylarını konuşmak üzere her çarşamba Bloomberg HT'de yayınlanan Tarım Analiz programında şef, gurme Ömür Akkor'u ağırladık.

Akkor ile tarlada, bağda, bahçede, çiftliklerde başlayan tarım serüveninin mutfakta nasıl harika lezzetlere, kültüre ve geleneğe dönüştüğünü konuştuk.

Ve farkettik ki tarımda katma değer yaratma ve markalaşmanın yollarından birisi de sahip olduğumuz bu değerlerden geçiyor.

 

Gurme gezileri, gastronomi turizmi de artık daha çok konuşmamız ve üzerinde kafa yormamız gereken konular arasında.

 

Türkiye Seyahat Acentaları Birliği'nin (TÜRSAB) 'gastranomi turizmi' raporuna göre dünyada turist sayısı 1 milyar kişiyi aşarken, bu turistlerin yüzde 88’i ‘Destinasyon tercih etmede yemek çok önemli’ diyor. Bu cevap, dünyada seyahatlerini lezzet duraklarına göre yapanların sayısının hızla arttığını gösteriyor.

 

Rapora göre, dünyada yemek odaklı en çok turist çeken etkinliklerin pek çoğu ABD’de gerçekleşiyor. Örneğin, 1948’den bu yana düzenlenen ve 3 gün süren Maine İstakoz Festivali’ni binlerce kişi ziyaret ediyor, yerlisi olmayan ziyaretçilerden gelen ekonomik katkı 1 milyon dolar olarak açıklanıyor. Yine San Francisco’da düzenlenen Street Food Festival, sokakta düzenlenen ve 50 bin kişiyi ağırlayan bir etkinlik.

 

İngiltere’deki Isle of Wight’ta düzenlenen ve 2 gün süren Sarımsak Festivali ise sarımsaklı her tür yemeği kapsayan bir etkinlik.

 

Avustralya’da düzenlenen Melbourne Yemek ve Şarap Festivali, İtalya Alba’da düzenlenen Mantar Festivali, Fransa’da düzenlenen onlarca yemek ve şarap festivalleri de yemek turizminin en önemli çekim merkezleri olarak öne çıkıyor.

 

Türkiye turizm açısından yemeklerini pazarlayamayarak, satamayarak çok şey kaybetti” diyen Şef Ömür Akkor, Türk mutfağı denince sadece döner ve kebabın akla geldiğini söylüyor.

 

TÜRSAB'ın raporu da bu yorumu teyit eder nitelikte. Türkiye’nin zengin mutfağında tescillenmiş ürün sayısı o kadar az ki. Türk Patent Enstitüsü’nden coğrafi işaret belgesi almış gıda sayısı sadece 124.

 

Türk mutfağının tamamının bir marka olduğunu savunan Akkor, verdiği örnek ile bizim gözden kaçırdığımız noktaya işaret ediyor: “İtalya'nın Roma kentine giden turistler sadece Aşk Çeşmesi ya da İspanyol Merdivenleri'ni görmeye gitmiyor, ellerinde bir de pizzacı, makarnacı listesi oluyor. Biz, bu sunumu yapabilirsek aynı şey Türkiye'de de olabilir. Ama bu konuda hiçbir hazırlık yapmadan, sunmadan kimse bunu bilemez.”

 

Turizmi halen deniz, kum, güneşten ibaret görmek ve sadece bu alana odaklanmak bizi kendi içimizde köreltiyor. Buna nasıl sağlık, kültür, spor ve inanç turizmini eklemeye çalışıyorsak, gastronomi ve kırsal turizme de daha fazla yönelme zamanı geldi.

 

Ömür Akkor'a göre Türkiye yüzde yüz bir gastronomi ülkesi ve maalesef dünyada hakettiği yerde değil. Bu konudaki en büyük eksiğimiz, hatamız ise kendimizi tanımamamız.

 

Peki bu zenginliğin hakettiği değere ulaşmak için neler yapmak gerekiyor?

 

Dünya listelerinde literatüre girebilmek için elimizdeki değerlerin yazılması gerektiğinin altını çizen Akkor, bu konuda 'yazı fakiri' olduğumuzu şu sözlerle dile getiriyor: “Türkiye'de çıkmış İtalyan makarnaları kitabı neredeyse Türk mutfağı kitaplarından daha fazla.”

 

Yapılması gereken bir başka çalışma ise farklı ve uzun döneme dayalı lobi faaliyetleri. Akkor, bu alanda gurme seyahatleri, fuar ve uluslararası tanıtımların önemine dikkat çekiyor.

 

TÜRSAB da bu konuda şu önerilerde bulunuyor:

* Zengin bir mutfağı olan Türkiye’de mutlaka bir gastronomi haritası çıkarılmalı.

* Uzakdoğu’dan başlayan gastronomi turları diğer ülkelere de yaygınlaştırımalı.

* ABD’de olduğu gibi yeme-içme festivalleri gündeme gelmeli.

* İl bazında yöresel lezzetler ortaya çıkarılmalı.

* Aşçılık okulları ve gastronomiye ağırlık veren yüksek öğretim kurumlarının sayısı artırılmalı.

* Nasıl İtalya turizm tanıtımını yaparken kültürel mirasının yanı sıra 'pasta' dediği makarnayı ve pizzayı pazarlıyorsa, Fransa şarap ile anılıyorsa Türkiye de kendi lezzetlerini de tanıtımının içine katmalı.

 

Türkiye’de turistlerin yaptığı harcama içinde yemeğin payı yüzde 19-20’ler seviyesinde. Neden bu oranı yüzde 40'lara çıkaramıyoruz?

 

Bu, özel sektör ve yerel yönetimler kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Tarım Bakanlığı'nın da radarında olması gereken geniş kapsamlı bir konu, herkese ödev düşüyor.

 

Sahip olunan zenginliğe bakıldığında Türkiye'nin dünyanın önemli gastronomi destinasyonlarından biri haline gelmemesi için hiçbir sebep yok.

 

Özetin özeti...Dünyada artık bir 'pazarlama savaşı' yaşanıyor. Ne ürettiğiniz kadar, sahip olduğunuz değerleri nasıl ve ne kadar pazarlayabildiğiniz daha önemli hale geliyor.

 

Eğer pazarlamayı başaramazsanız sahip olduğunuz ürünün lezzetinin değeri ve karşılığı da yerelden öteye geçemiyor.

 

NOT: ‘Ömür Akkor ile Komili Lezzet Seyahatnamesi’ kitabını linkten ücretsiz olarak indirebilirsiniz.

http://komilizeytinyagi.com.tr/Files/ekitap/omur_akkor_ile_komili_lezzet_seyahatnamesi.pdf

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com