Advertisement

Tarım sektörünün adı uzun bir dönemdir hep ithalatla anılıyor.

 

Canlı hayvandan tutun da yem hammaddesine, gübreden tutun da tohum, aşı, sperma ve ilaca kadar birçok alanda maalesef ithalat tam gaz sürüyor.

 

Bunların nedenlerini, sonuçlarını ve çözüm önerilerini sektör temsilcilerinin görüşlerini de dile getirerek zaman zaman sizlerle paylaşıyoruz.

 

Bugün ise konunun bir diğer boyutuna dikkat çekmek istiyoruz.

 

Tarım denilince akla ilk olarak çiftçinin deyim yerindeyse eli ayağı olarak gördüğü traktör ve diğer tarım makineleri ile ekipmanları geliyor.

 

Tarım makineleri, sektörde sürdürülebilir üretim, verim, kalite ve düşük maliyet açısıdan anahtar rol üstleniyor.

 

Ama gel gelelim tıpkı bitkisel ve hayvansal üretim yapan çiftçiler gibi tarım makineleri üreticileri de bazı kronik sorunlarla boğuşmaya devam ediyor.

 

Özellikle traktör sanayi 'yerli ve milli' kavramının öne çıktığı bugünlerde hızla artan ithalat ile karşı karşıya.

 

Ne demek istediğimizi rakamlarla detaylandıralım.

 

Traktör pazarında 2000 yılında toplam satışlar içerisinde ithalatın oranı yüzde 1 seviyesindeyken, bu oran yıllar içerisinde hızla arttı ve 2015'te yüzde 31'e kadar yükseldi.

 


2016'nın ilk 10 ayındaki verilere baktığımızda ise Türkiye'de ithal traktörün toplam satış içindeki payı yüzde 36'ları buluyor. Bunun ekonomik karşılığı ise yaklaşık 400 milyon dolarlık ithalata denk geliyor.

 

Aslına bakarsanız mevcut şartlarda ithalatın hızlı artışı pek şaşırtıcı değil. Çünkü traktör sanayi açısından mevcut şartlar yerli üretimden çok ithalatı destekler nitelikte.

 Onu da biraz açalım...

 

İthalatçı firmalar tarafından başta traktör olmak üzere ithal tarım makineleri Türkiye'ye yüzde 8 KDV ile getiriliyor ve iç pazarda da yüzde 8 KDV ile satılıyor. Haliyle bu durum, ithalatçı şirketler açısından en ufak bir alacak yükü taşımıyor.

 

Buna karşın yerli ve milli üretim adına elini taşın altına koyan sanayici ise üretim için gereken girdiyi yüzde 18 KDV ödeyerek alırken, ürettikleri traktör ve diğer tarım makinelerini yüzde 8 KDV ile satıyor.

 

Hatırlanacağı üzere çiftçinin modern tarım aletlerine ulaşmasını kolaylaştırmak amacıyla hükümet 2008 yılında başta traktör olmak üzere bazı ürünlerin KDV’sini yüzde 18’den yüzde 8’e indirmişti.

 

Bu indirim her ne kadar tüketici için olumlu olsa da düzenlemedeki bazı eksiklikler tarım makineleri üreten sanayicilerde sıkıntıya yol açtı.

Nasıl mı?

Söz konusu uygulamaya göre, yıl boyunca alış ve satış KDV oranları farkı nedeni ile biriken alacak, ancak 1 sonraki yılın Mart ayında talep edilebiliyor ve oldukça uzun kontrol ve prosedürlerden sonra ancak yıl sonuna doğru üreticiye ödenebiliyor.

 

2015 yılı itibari ile tarım makineleri üreticilerinin indirilmiş orandan kaynaklanan KDV alacakları 750-800 milyon TL seviyesinde. Bu durumun özellikle yerli üretim yapmaya çalışan şirketler açısından önemli bir finansal yük teşkil ediyor.

 

Peki bu mevcut olumsuz şartlar ne gibi sonuçlar doğuruyor?

 

Öncelikle yerli üretici Ar-Ge ve büyüme planlarına gerekli yatırımı yapamıyor. Söz konusu durum, hem şirketlerin kapasite ve beşeri sermaye olarak büyüyememesine hem de sanayicinin elde edebildiği kârın önemli kısmını bankalara faiz olarak ödemesine neden oluyor. Yani kaynak bir sektörden diğerine transfer ediliyor.

 

Hemen hatırlatmakta fayda var.

 

Türkiye'de 31 traktör firması var ancak bunun sadece 5'i yerli ve imalatçı konumda. 3 firma da tamamen ithal ettiği SKD traktörü burada montaj etmesine rağmen yerli üretici belgesine sahip. 23 firma ise ithalatçı konumda.

 

Türkiye gibi bir tarım ülkesinde, üretim yaparak, vergi ödeyerek, istihdam sağlayarak ekonomik büyümeye destek olan yerli üreticilerin adil olmayan bir rekabete maruz kalması gerçekten düşündürücü.

 

Tüm bu zincirleme sorunların Türkiye ekonomisi açısından istenmeyen sonuçları da oluyor.

 

Sermayesinden büyük KDV alacağı olan firmalardan önemli büyüklüğe ulaşmış 7-8'i, sadece bu mali sıkıntıya katlanamadıkları için iflas ederek sektörden çıkmış durumda.

 

TÜRKİYE İTHAL TRAKTÖR CENNETİ”

 

Bloomberg HT'de yayınlanan Tarım Analiz programına konuk olan Erkunt Traktör Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Erkunt Armağan, mevcut konjonktürde Türkiye'nin ithal traktör cenneti haline geldiğini söylüyor.

 

Erkunt, “Bu durum, Türkiye'de yerli traktör üretilemiyor anlamına gelmiyor. Türkiye'de işini çok iyi yapan ve kaliteli yerli traktör üreten üreticiler var. Kapasitemiz daha fazla üretim için de yeterli seviyede” diyor.

 

Ar-Ge konusunda da sıkıntıların olduğunu dile getiren Erkunt, bu alanda tasarımcı yetiştirilemediğini belirtiyor.

 

Erkunt, “Bugüne kadar teknolojiyi hep ithal ettiğimiz için maalesef tasarımcı yetiştirmekte çok zorluk çekmişiz. Şimdi Ar-Ge için önemli teşvikler çıktı ve bu, çok kayda değer adımlar. Ancak hâlâ eksiklerimiz var. Biz kendi tasarımımızı ve Ar-Ge'mizi yapamazsak traktör motorunu burada üretemeyiz” diyor.

 

TÜRKİYE İSTESE KENDİ TRAKTÖR MOTORUNU ÜRETEBİLİR”

 

Türkiye'de üretilen traktör motorları lisanslı ya da eski lisanslara sahip. Haliyle Türkiye'nin kendine ait bir traktör motoru yok.

 

Bu konuda da zamanında çalışmalar yaptıklarını dile getiren Erkunt, “Biz zamanında bunu yapalım ve Türkiye'ye bir motor üretim fabrikası kazandıralım diye çok çalıştık. Fakat bunun için motor tasarım ekibi kurulması lazım. Bunu yapamadığımz için dışarıdan bazı teknolojik tasarım destekleri almak istedik ama TÜBİTAK buna destek vermedi.

Türkiye istese kendi traktör motorunu yapabilir” diyor.

 

Tüm bu zor şartlar ve adil olmayan rekabete karşın 120 ülkeye 660 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren tarım makineleri sektörü, yerli ve milli üretim adına büyük potansiyele sahip.

 

Ama yerli üreticinin zorda bırakıldığı, ithalatçı firmaların ise hızla büyüdüğü ve adil rekabetten uzak bir sanayi atmosferi yerli üretim adına ne kadar sürdürülebilir?

 

Türkiye bugün her şeyden çok üretimin ve ihracatın artmasına ihtiyaç duyuyor.

 

Yerli üretimi teşvik etmeye çalıştığımız ve cari açık ile mücadele ettiğimiz bir dönemde bu uygulamalar üzerine yeniden düşünmekte fayda var.

 

Türkiye'nin acilen işlevsel, planlı ve yerli üretime destek veren tarımsal mekanizasyon politikasına ihtiyacı var.

 

Tıpkı tarlada, bağda, bahçede olduğu gibi tarımsal mekanizasyon sektöründe de üretici kendi kaderine terkedilemez.

 

Endüstri 4.0'ı konuştuğumuz bir ortamda Tarım 4.0'ı görmezden gelemez, 'akıllı tarım' uygulamalarını pas geçemeyiz.

 

İrfan Donat

 

Bloomberg HT Tarım Editörü

 

idonat@bloomberght.com