Advertisement

Türkiye ile Rusya arasında yaşanan süreç, tarım sektörü adına bize çok şey öğretti. Ve aslında öğretmeye de devam ediyor.

 

Bu konunun analizini yapmadan önce Kasım 2015'te yaşanan uçak krizi sonrası tarım tarafındaki gelişmeleri kısaca hatırlamakta fayda var.

 

Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından 1 Ocak 2016 itibariyle Rusya, Türkiye'den ihraç edilen tarım ürünlerine kapılarını kapadı.

 

İki ülke arasında başlayan normalleşme sürecine paralel olarak ilk etapta Ekim 2016'da narenciye ve sert çekirdekli meyvelere (Portakal, mandalina, erik, kayısı, şeftali) yönelik yasaklar kaldırıldı.

 

Bir süre sonra da Mart 2017'de aralarında brokoli, soğan, karnabahar, karanfilin de olduğu bazı tarım ürünlerine kapılar açıldı.

 

Ancak sonraki süreçte 'tarımda normalleşme'nin devamı gelmedi.

 

En önemli ihraç kalemleri arasında gösterilen başta domates, hıyar, üzüm gibi ürünlerin yer aldığı 14 üründe Rus ambargosu hâlâ devam ediyor.

 

Buna karşılık Türkiye'den Rusya'ya karşı 'ithalat lisansı' hamlesi geldi.

 

Türkiye, aralarında Rus buğdayının da bulunduğu 6 tarım ürününü ithalat lisans listesinden çıkardı, yani sıfır vergi ile Rusya'dan Türkiye'ye girişine son verdi.

 

Böylece Türkiye'nin savunduğu üzere teknik olarak bir yasak söz konusu olmadı ama Rusya'dan ithal edilen buğday ve mısıra yüzde 130, pirince yüzde 45, ayçiçek yağına yüzde 36 vergi artışı yapıldı. Ayçiçeği küspesinde ise vergi oranı yüzde 13.5 olurken bakliyat ürünlerinde yüzde 9.7 vergi artışı yaşandı.

 

Bu hamleye karşı da Moskova Yönetimi son olarak Türkiye’den Rusya'ya yapılan yaş meyve, sebze ve kuru gıda ürünleri ihracatında uygulanan 'ihracatçı listesi' uygulamasını sonlandırdı.

 

Peki tüm bunlar ne anlama geliyor?

 

Rusya ile yaşananlar teyit etti ki tarım artık aktif bir dış politika enstrümanı halini aldı.

 

Bugünkü gelişmeleri okuyabilmek adına yakın geçmişte Rusya'nın tarım için nasıl bir strateji belirlediğine birlikte göz atalım.

 

11 Temmuz 2015'te Business HT'de kaleme aldığımız “Rusya'nın tarımda yeni oyun planı” başlıklı yazımızda aslında bugünün ve yarının ipuçları var. (Yazının sonunda linki paylaştım)

 

Bundan yaklaşık 2 yıl önce, Ukrayna krizi nedeniyle yaptırım uygulayan Batılı ülkelerden gıda alımını durduran Rusya, hem tarımsal üretimini artırma hem de çeşitlendirme kararı aldı.

O dönemde Rusya Tarım Bakanı Alexander Tkachyov'in şu sözlerini pek çoğumuz hafife almış olabilir: "Önümüzdeki 10 yıl içinde yerli ürünler rafları dolduracak. Rusya'nın 10 yıl sonra tarım ithalatına ihtiyacı kalmayacak."

 

Gelecek 5 yılda tarım sektörüne 35 milyar dolarlık destek planları olduğunu açıklaması, Rusya'nın tarıma yeni dönemde bakış açısını özetler nitelikte.

 

Rusya, ortaya koyduğu bu strateji çerçevesinde 10-12 milyon hektarlık tarım alanını üretime kazandırarak, tarımda kendi kendine yetebilirlik oranını en kısa sürede olabildiğince artırmayı hedefliyor.

 

2013 yılında gıdasının yüzde 36'sını ithal eden Rusya'nın 2015'teki ithalatı yüzde 28'e düştü. 2016'da bu oran yüzde 23 seviyelerinde gerçekleşti.

 

Putin Yönetimi, tarımsal ürün tarafındaki açığını alternatif pazarlardan ithalat ve yerli üretimi artırmayı hedefleyen yeni yatırımlar yoluyla tedarik ediyor.

 

Birçok analiste göre söz konusu strateji başta gıda enflasyonu olmak üzere bir çok noktada yüksek risk içeriyor. Zaten Rusya, bu riske 2015 ve 2016'da maruz kaldı ancak orta ve uzun vadede bunun üstesinden geleceğine inanıyor.

 

Peki Rusya tarıma ne kadar elverişli bir ülke?

 

İklim şartlarına bağlı olarak yılın sadece 3-4 ayı meyve ve sebze üretimi açısından uygun olan Rusya, bu alandaki sıkıntıyı aşacak formül olarak örtü altı üretim stratejisi ortaya koyuyor.

 

Özellikle son yıllarda Rusya serada üretimi artırmaya devam ediyor. Birçok sera tesisi yenilendi, yenileri kuruldu. Bu alanda yeni teknolojik gelişmeler sisteme adapte edildi.

 

Tüm bunlar ışığında sera yatırım projelerinin çoğu, Rusya'nın orta bölümünde (yaklaşık 600 hektarlık sera tesisi) ve güney bölgesinde (200 hektarın üzerinde) yoğunlaşıyor.

 

Rusya, bu yatırımların meyvelerini de toplamaya başlıyor. Tarımsal Pazar Araştırmaları Enstitüsü’nün verilerine göre Rusya’da 2016 yılındaki hıyar üretimi 2015'e oranla yüzde 23 artmış durumda. Domates tarafındaki yükseliş daha da fazla: %53.

 

Ülkenin seralarda gerçekleşen toplam meyve-sebze üretimine baktığımızda 2016'da bir önceki yıla göre yüzde 31'i aşan bir yükseliş söz konusu.

 

Buna paralel olarak taze salatalık ithalatının hacmi dörtte bir oranında azalmış durumda. Domates ithalatı ise üçte bir oranında gerilemiş. Rusya'nın içerideki üretimi artarken, Türkiye’den boşalan pazarı ağırlıklı olarak Fas ve Azerbaycan’dan gerçekleşen ithalat doldurmuş vaziyette.

 

Hedeflerinin, 2020'de serada hıyar ve domates üretimini 2 milyon tona çıkarmak olduğunu kaydeden Rus Tarım Bakanı, bu hedefe ulaşabilmek için en az 2 bin hektar sera tesisi inşa etmeyi ve bunları yenilemeyi planladıklarını sözlerine ekliyor.

 

Gelelim meyve tarafına…

 

Rusya Tarım Bakanı Tkachev, 2016 yılı sonunda devletin, meyve bahçelerinin kurulması ve bakımı için bir önceki döneme göre beş kat fazla sübvansiyon sağlandığını açıkladı.

Sonuç: Rusya’da meyve bahçesi kurulumunda ortalama yüzde 30 artış sağlandı.

 

Peki bitti mi?

 

Henüz bitmediğini Rus Tarım Bakanı’nın şu sözlerinden anlıyoruz: “İthalatları durdurmak için 72 bin hektar yeni meyve bahçesi kurmalıyız. Böylece gelecek 5 yılda meyve üretimini 500 bin ton artıracağız.”

 

Rus çiftçisi ve yatırımcısı başta seracılık olmak üzere tarım alanında üretime teşvik ediliyor.

 

Bu noktada Rusya'nın enerji kaynaklı bir avantajı söz konusu. Tarımda en büyük girdi maliyetlerinin başında gelen enerji, Rusya açısından sahip olduğu kaynaklar bakımından üstesinden gelinebilir bir mesele.

 

Teknoloji açısından sahip olduğu altyapı ve sermaye de Rus çiftçisinin rekabetçi fiyat avantajı sağlamasında önemli bir etken olarak gösteriliyor.

 

Yine bu çerçevede Rus Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, 2030 yılına kadar tarımsal makine üretimini 3 kat artırmak üzere bir kalkınma planı ortaya koymuş durumda.

 

Hemen hatırlatalım Rusya'da tarım makineleri pazarında yerlilik oranı 3 yıl önce yüzde 25 iken bugün yüzde 54 seviyelerinde. Söz konusu plan ile hedeflenen ise tarım makineleri pazarında yerli oranını yüzde 80'e çıkarmak.

 

Rusya Tarım Bakanlığı yetkilileri tarımsal yaptırım ve misillemeleri, kriz gibi gözükse de avantaj olarak yorumluyor. Avantajı da ülkenin tarımda daha faal bir rol oynamaya başlamış olması ve neredeyse her gıdayı hemen hemen üretebilme kapasitesinin artması olarak gösteriyor.

 

Bitkisel üretim tarafındaki atılımların benzeri hayvancılık tarafında da var.

Hem et hem de süt tarafında üretimini artırmak üzere teşvik politikalarını sürdüren Putin Yönetimi, 2020 yılına kadar 800'den fazla besi ve süt çiftliği kurmayı hedefliyor.

 

Bu noktada Rus Tarım Bakanlığı, et ve süt sığır yetiştiriciliği yapan çiftçilere hibe miktarını da artırmayı planlıyor.

 

Moskova Yönetimi, tüm bu adımları atarken Çin ile tarım alanındaki yatırımlarda ortak fon aracılığı ile işbirliğine gidiyor. Sera tarafındaki teknolojilerde Japonya ile çalışıyor. Üretim üssü olarak kendi topraklarındaki yatırımların yanında Bağımsız Devletler Topluluğu ile de yakın temas halinde kalıyor.

 

2015'teki yazımızdan bir tespiti de hemen burada tekrarlamakta fayda var.

 

Konjonktür gereği süreç Rusya'nın lehine işliyor.

 

Küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle artacak sıcaklık oranı gelecekte Rusya'nın ekilebilir tarım arazileri potansiyelini artıracak.

 

Bir çok ülkenin aleyhine gelişecek olan küresel ısınma, bu anlamda Rusya'nın kısmen de olsa lehine olacak. Bugün iklim şartları nedeniyle yetiştirilemeyen bazı ürünler Rusya'da yetişir hale gelecek.

 

Yazı uzadı, farkındayız...

 

Daha fazla detaya girerek sizleri sıkmak istemeyiz.

 

Ama bizce, Rusya'nın tarım alanında aldığı kararlar ve attığı adımlar jeopolitik risklerin tarım üzerindeki etkisini anlayabilmek adına ziraat fakültelerinde 'vaka çalışması' olarak işlenmeli.

 

Türkiye açısından bu gelişmelerden çıkartılacak oldukça fazla dersler var.

 

Jeopolitik risklerin gölgesinde ülkeler tarımda kendi kendine yeterlilik oranlarını artırmayı hedefliyor.

 

Bu da ihracat pazarlarının bundan sonraki dönemde de yeniden şekillenebileceği anlamı taşıyor. Sadece belirli bir pazara odaklanmak sürdürülebilir olmaktan çıkıyor.

 

Tarım sektörü açısından uluslararası piyasalarda oyunun kuralları değişiyor.

 

Deyim yerindeyse kurallar bu alanda güçlü ve kendine yetebilenler tarafından yeniden yazılıyor.

 

Biz, Türkiye’de Milli Tarım Projesi’ni konuşurken Rusya çoktan kendi Milli Tarım Projesi'ni uygulamaya koymuş, meyvelerini topluyor bile.


İrfan Donat


Bloomberg HT Tarım Editörü


idonat@bloomberght.com

 

NOT: 11 Temmuz 2015'te kaleme aldığımız “Rusya'nın tarımda yeni oyun planı” yazısını bu linkten okuyabilirsiniz:

http://www.businessht.com.tr/yazarlar/irfan-donat/1101881-rusyanin-tarimda-yeni-oyun-plani#