Advertisement

Yerli üretim ve tüketim bilinci ilkokul yıllarımızda “Yerli Malı Haftası” vesilesiyle bizlere öğretiliyordu.

Neredeyse 1980’lerin sonlarına kadar tarımda ithalatın değil ihracatın konuşulduğu, kendi kendine yetebilirliğin çok da sorgulanmadığı bir tablo mevcuttu.

1990’lardan 2000’lere gelindiğinde artık tarım politikalarının temelleri Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’yla yapılan anlaşmalar ve bu kapsamda alınan kararlar doğrultusunda oluşmaya başladı.

Zaten film de ondan sonraki süreçte koptu.

Son dönemde tarım sektörüne baktığımızda her ne kadar ‘yerli’ ve ‘milli’ kavramları ön plana çıkarılsa da ithalatın yoğunlaştığı bir süreçten geçiyoruz.

Artık ürünlerin menşeine göz attığımızda farklı ülkelerin farklı tarım ve gıda ürünlerini görmeye alıştırıldık.

En basitinden önceki hafta kuru baklagiller ithalatında gümrük vergilerinin sıfıra indirilmesi konusu bile bugün geldiğimiz noktayı özetler nitelikte.

Kuru fasulyeden, nohuta, barbunyadan mercimeğe kadar bakliyatta bir dönem ihracatçı konumda iken bugün sıfır gümrüklü ithal ürünleri konuşuyoruz.

Halbuki, bir tüketici olarak tenceremde Ödemiş’in Ovacık barbunyası yerine ABD’den gelen barbunyayı pişirmek istemiyorum.

Tabağımda Kırgızistan’dan gelen değil, Erzurum’un İspir fasulyesini görmek istiyorum.

Meksika’nın değil, Yozgat ya da Çorum’un meşhur nohutunu tüketmek istiyorum.

Kastamonu Taşköprü’nün sarımsağı yerine Çin’den ithal edilen sarımsağı satın almak istemiyorum.

Bir tüketici olarak çok şey mi talep ediyorum?

İmkansız bir şey mi istiyorum?

Bu mesele 80 milyonu yakından ilgilendiriyor.

Bugün ithal ettiğimiz tarımsal ürünlerin neredeyse tamamını Anadolu topraklarında üretebilecek potansiyel var.

Peki var olmayan ne?

Planlama, projeksiyon, etkin ve işler destek politikaları, kırsal kalkınma stratejileri, eğitim, bilinç vs

“İTHAL ÜRÜNLERLE YERLİ MALI HAFTASI KUTLAMAK DOĞAYA AYKIRI”

Aklımızdan geçeni dilimizin ucuna gelmişken Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Gülçubuk söyledi: “İthal ürünlerle yerli malı haftası kutlamak doğaya aykırı.”

1983 yılından sonra “Yerli Malı Haftası”nın resmi adının “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” olarak değiştirildiğini hatırlatan Prof. Dr. Gülçubuk, bu isimden yola çıkarak daha fazla yatırım yapılıp, tarımsal üretimi artırarak Türk mallarının daha fazla ön plana çıkarılması gerektiğini söylüyor.

Tüm dünyada başka isimler altında yerli malı haftası kutlandığını hatırlatan Prof. Dr. Gülçubuk, “Yerli, yöresel ürünlere aşırı talepler oluşmaya başladı. Çünkü artık endüstriyel ürünler ve kentleşme ile birlikte insanların sağlıklı gıdaya olan özlemleri ve erişebilirliklerinin kısıtlanması yöresel ürünleri daha fazla gündeme getiriyor” diyor.

Türkiye’nin bugün coğrafi işaret alabilecek en az 5 bin ürününün olduğunu ifade eden Prof. Dr. Gülçubuk, “Ama biz bugüne kadar bunların sadece 200’ünün coğrafi işaretini alabilmişiz. Bu 200 tanesinin de sadece 3 tanesi Avrupa tarafından tescil edilmiş durumda” diyerek gidilecek çok yol olduğunun altını çiziyor.

Burada bir parantez açmakta fayda var.

Tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi coğrafi işaretli ürünler konusunda da bir bilgi kirliliği ve nitelik sorunu var. Son dönemde bu alanda başvuru kriterlerinin ve sürecin çok sağlıklı işlemediği de sektör tarafından dile getiriliyor.

Tarımsal ürün açısından zengin bir ülke olan Türkiye’de son zamanlarda özellikle ithalatın konuşulduğunu belirten Prof. Dr. Gülçubuk, “Söylem ve gündem olarak yerli üretimimizi neredeyse unutmaya başladık. Kendi yerli üretimine dayanıyorsan, kendi ulusal üretimini ön plana çıkarıyorsan ‘Yerli Malı Haftası’ çok daha fazla bir şeyler ifade ediyor. İthal ürünlerle yerli malı haftası kutlamak hem doğaya aykırı hem de tarımsal üretim açısından bizleri biraz sıkıntıya sokuyor” yorumunda bulunuyor.

Dünyada yöresel ürünler ve coğrafi işaretli ürünler kadar bu ürünlerin öne çıktığı bölgeler de artık pazarlanıyor.

Cittaslow denen ‘yavaş şehirler’den bahseden Prof. Dr. Gülçubuk, son dönemde dünyada trend haline gelen kırsal turizm potansiyeline dikkat çekiyor.

Burada temel yaklaşım, kırsalda üretilen ürünlerin yine kırsalda turizm yoluyla tüketime sunulması ve dünyaya tanıtılması.

“Yerli malı haftasında ithal ürünleri değil kendi gücümüze dayanan kendi ürettiğimiz ürünleri daha fazla konuşmamız gerektiğini düşünüyorum” diyen Prof. Dr. Gülçubuk, ithalatın da nedenlerinin sorgulanması gerektiğini söylüyor.

Prof. Dr. Gülçubuk, “Çok sayıda tarım ürünü ithal de ediyoruz, ihraç da ediyoruz. Serbest piyasanın koşulları ve kurallarıdır ama neden ithal ediyoruz? Acaba bizim topraklarımız yetmiyor mu? Ürün çeşitliliğimiz mi az? Yoksa son yıllarda çiftçilikten, tarımdan kopan bir nüfus var ve terkedilen araziler mi söz konusu. Bir de çiftçinin maliyetleri yükseldi, ürün fiyatlarıyla maliyetler arasında negatif bir ilişki var. Çiftçi bu yüzden mi üretimi terkediyor ve biz yerli malı haftasında bunları konuşuyoruz. Bunu sorgulamak lazım” diyor.

TARIMSAL BÜYÜME SORUNLU

Türkiye’nin 3.çeyrek büyüme hızı baz etkisiyle yüzde 11,1’i buldu ama tarımda büyüme hızı yüzde 2,8 seviyesinde.

“Bu kadar desteklemelere rağmen Türkiye ekonomisinin 4’te biri oranında tarımı büyütebilmişiz” diyen Prof. Dr. Gülçubuk, “Burada bir sorun var. Tarım büyümediği sürece bizim yerli malı haftasında kendi ürünlerimizden söz etme şansımız yok. İnsanların gıda güvencesini sağlayamadığımız sürece diğer sektörlerdeki büyüme gelecek açısından kaygı yaratır” uyarısından bulunuyor. 

“Yerli Malı Haftası” kutlu olsun…

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com