Advertisement

 

Türkiye açısından stratejik önemdeki şeker meselesi kamuoyunun gündeminde ilk sıralarda.

Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’ye ait 25 fabrikadan 14’ünün özelleştirme kararına yönelik süreci biz de yakından takip ediyoruz.

Bu kapsamda Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ile Tarım-Analiz programında şekeri konuştuk.

İsa Gök, sektöre yönelik önemli tespitlerde bulundu.

Biz de programın deşifresini röportaj şeklinde yazılı olarak da paylaşmak istedik.

Türkiye’de şeker sektörünün genel bir fotoğrafını çekersek karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?

İsa Gök: Şeker sektörü dediğiniz zaman Türkiye’nin bitkisi olarak akıllara geliyor. 3 milyar dolara yakın bir katma değer yaratan, aşağı yukarı 250 bin ailenin geçimini sağladığı, bunun nakliyecisi, besicisi ve yöre esnafıyla beraber 10 milyon insanı yakından ilgilendiren, fakir fukarının da içinde olduğu bir alan diye tarif etmek mümkündür.

Türkiye, şeker pancarı üretiminde hangi konumda?

İsa Gök: Dünya ülkeleri arasında 5'inci sıradayız. Pancar üretimi, şeker üretimi bakımından fevkalade avantajlı bir ülkeyiz. Öncelikle şunun altını çizmek istiyorum. Pancardan şeker elde edebilen yeşil kuşak dediğimiz ülkeler içinde pancardan şeker elde etmek noktasında coğrafyaya en uygun ve avantajlı ülke Türkiye. Öncelikle bunu masaya yatırıp, neden terk etmememiz gerektiğiyle ilgili hususa bakmamız lazım. Tabiki pancar bitkisi bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kotalı. Münavebeli bir bitki olmasından dolayı kendiliğinden kota unsuru her zaman her ülkede gündeme geliyor. Kotalı olarak üretilmeye devam ediliyor. Her ne kadar 2017’de Avrupa Birliği’nde (AB) kotalar kaldırıldı diye tartışılıyorsa da AB, 2005’te şeker rejimi yaptı. 10 yıllık planlamalarını yaptı. Türkiye’de bu yapılamadı. O yüzden özelleştirmenin olumsuz yönlerini gündeme getirmeye gayret ediyoruz.

Geçtiğimiz aylarda 2017-18 kotaları da belirlendi. 2 milyon 670 tonluk şeker kotasının dağılımı nasıl?

İsa Gök: 1 milyon 370 bini Türkşeker’in kotası, bir kısmı sekiz tane özel ve kooperatif fabrikalara, bir kısmı da (267 bin ton) nişasta bazlı şeker üreten firmalara tahsis edildi.

Nişasta bazlı şekerin kotası yüzde 10 civarı… NBŞ’nin başka ülkelerdeki kota payı ne kadar?  

İsa Gök: Her ne kadar kanunda yüzde 10 kota belirlense ve yüzde 50 eksiltilip artırılması gündemde olsa bile Türkiye’de her zaman nişasta bazlı şekerlerin kotasını yükseltme tercih kullanıldı. Bu bakımdan Türkiye’de NBŞ üretim kotasının ortalaması Avrupa’dan aşağı yukarı 6 kat daha fazla.

Raporlara göre Almanya’da yüzde 1.6 civarında…

İsa Gök: Evet, yüzde 1,5 civarında… Fransa’da aşağı yukarı sıfıra yakın, neredeyse üretimi yok. Pancardan şeker üreten birçok ülkede nişasta bazlı şeker üretimi yok. Çünkü, bu sağlık açısından da riskli olarak görülüyor. Nişasta bazlı şeker üretimi olsa da kendileri tüketmek yerine üçüncü dünya ülkelerine ihraç ediyorlar.

Şeker sektörün genel görünümünü ilk başta ortaya koyduk. Peki bu sektörün içinde Türkşeker nasıl bir konuma sahip? Biliyoruz ki pazardaki payı yüzde 50’yi aşıyor...

İsa Gök: Evet, Türkşeker’in pazardaki payı yüzde 60’a yakın. Türkşeker’in sektördeki konumunu ‘sosyal amaçlı fabrikalar’ ve ‘üretim amaçlı fabrikalar’ diye 2 alanda değerlendirmek daha doğru. Çünkü, bazı fabrikalarımız kapasite, üretim ve maliyetler bakımdan AB ülkeleriyle aynı düzeyde. Sosyal amaçlı fabrikalarımız da var. Bunların maliyetleri yüksek ama üretim amaçlı fabrikalar maliyetleri aşağıya çekiyor. Bu bakımdan özelleştirilirken bu noktalar göz önüne alınmalı.

Türkiye Şeker Fabrikaları 2000 yılından bu yana özelleştirme kapsamında. Bu kararın alınmasında temel sebep ne? Argümanlardan birisi ‘maliyet ve fiyat noktasındaki sıkıntı’ olarak öne sürülüyor. Dolayısıyla şekeri pahalı üretip tükettiğimiz iddia ediliyor. Nasıl bir üretim modeli mevcut?

İsa Gök: Türkiye’de hep bunlar söylenerek bugünlere kadar gelindi. Bugün pancardan şeker elde eden ABD, Almanya, Fransa ve Hollanda’daki tüketim maliyetleri ile Türkiye'deki tüketim maliyetleri üç aşağı beş yukarı aynı. Maliyetler bakımından Türkiye'de problemler olduğu doğru. Maliyetler, AB’den 200-250 dolar daha yüksek. Ama bizde üretim amaçlı ve sosyal amaçlı fabrikalar var. Yani bölgeler arası kalkınmışlık farkını kapatmak, göçü ve terörü önlemek açısından bulunan fabrikalar da var. Zaten bu fabrikaların yapılış amacı ekonomik değil sosyal amaçlı... Bunlarla ilgili karar vermek gerekiyor. Üretim amaçlı fabrikalarımız, maliyet bakımından AB’deki fabrikalardan daha da iyi durumda.

Mesela Ilgın Şeker Fabrikası şu anda hem kalite hem üretim hem de maliyet bakımından Avrupa’daki fabrikalarla aynı sanırım… Doğru mu?

İsa Gök: Avrupa’daki fabrikalardan çok daha iyi konumda. Son zamanlardaki konuşmalarda ‘işçiye bir şey olmayacak, fabrikalar kapanmayacak’ diye bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. 2001 yılında B ve C portföyü dediğimiz fabrikalarımız satışa çıkartılmıştı. Burada üretim şart garantisi getirildiği açıklanmıştı. Bu getirilen şartlarla 2010 yılında getirilen şartları incelediğimiz zaman aynı olduğunu görüyoruz. Bugünkü satışla 2011’deki satış şartlarının aynı olduğunu görüyoruz. “Alıcıların bazı fabrikaları kapatması kaçınılmaz, oraları depo olarak kullanılacak” diye Özelleştirme İdaresi 2011’de bir savunma yapmıştı. O günkü şartnameyle bugünkü şartname arasındaki farkın mutlaka Özelleştirme İdaresi tarafından açıklanması gerekiyor. Hiçbir fark olmadığını görecekler. Her ne kadar ‘fabrikalar kapanmayacak’ deniliyorsa bile bugünkü fiyatlar ve fabrikaların maliyetlerine bakıldığı zaman bile 5-6 fabrikanın kendiliğinden kapanacağını görürsünüz. O zaman şu alternatif ortaya çıkıyor. Bu fabrikalara teklif verilmeyecek ve bu fabrikalar devletin elinde kalacak demektir. Bu da devletin maliyetlerinin yükseleceği anlamına gelir. Yani devletin yükü daha fazla artacak demektir. Burada şeker maliyetlerinin ucuzlayacağını söylemek bana göre doğru bir yöntem değildir. Bu şekildeki bir özelleştirmenin neticesinde şeker fiyatları, maliyetler bakımından devletin elinde kalacak fabrikaların maliyetleriyle birlikte artacak.

Daha net ifade etmek gerekirse bu özelleştirmeler gerçekleşirse, iddia edildiği gibi biz daha ucuza şeker tüketmeyecek miyiz?

İsa Gök: Kesinlikle bu şartlarda böyle bir şey mümkün değil. 2011’deki şartnameyle bugünkü şartname arasında bir fark göremiyorum. O zaman bazı fabrikaların kapacağını söyleyen Özelleştirme İdaresi’nin bugün neden kapanmayacağıyla ilgili net bir şekilde kamuoyuna açıklaması gerek.

2000 yılından beri özelleştirme kapsamındaki fabrikalarda teknoloji, otomasyon, Ar-Ge gibi alanlarda yatırımların yapılmadığı belirtiliyor. Bir diğer konu da istihdam edilen işçi sayısı… Orada durum nedir?

İsa Gök: Türkiye yeşil kuşak dediğimiz kuşakta bazı avantajlarını kullanamadı. Tohumda bağımlılığımızı ve teknolojik gelişmelerde çok geç kaldığımızı kamuoyuna her fırsatta söylüyoruz. Üretim içinde olan çalışanlar bakımından da Avrupa Birliği’nden fazla bir sayımız yok. Tam aksine belki de daha azdır. Şeker fabrikaları 2000’den beri kamuya işçi alımı yapmıyor. Bu bakımdan şeker işçisi 4 ay boyunca tatil yapmadan çalışıyor. 3 bin 500 arkadaşımız çalışmaya devam etmiştir. Zaten yüzde 70’nin emekliliği dolmuştur. Sadece sektör ayakta kalsın diye bugün çalışıyorlar.

Türkşeker’in 25 tane fabrikası var ama 14’ü özelleştirilmeye alındı. Neden 14 fabrika bu kapsama alındı? Bu fabrikaların sayısı ve hangilerinin özelleştirileceği neye göre belirlendi sizce?

İsa Gök: Bundan önceki özelleştirmelerde bir yol haritası vardı, bir strateji raporu vardı. Özelleştirme İdaresi’ne özelleştirme stratejisiyle ilgili başvuru yaptık ama bizi bilgilendirme gereği duymadıkları için suç duyurusunda bulunmak zorunda kaldık. Özelleştirme İdaresi’nin ne yapmak istediğini anlamakta zorluk çekiyoruz. 14 fabrikanın 9’unun kapanması kaçınılmaz. Biz böyle görüyoruz. Onun için Özelleştirme İdaresi’nin bu konuda yaptığını yanlış buluyoruz.

Özelleştirme tartışması hala devam ediyor. Özelleştirme olmasın derken yerine nasıl bir öneri getiriyorsunuz? Dünyadaki başarılı şeker fabrikalarının yönetim modeli nasıl şekilleniyor?

İsa Gök: Dünyadaki yönetim şekillerini gördük. ABD’de kurulan şeker fabrikaları şahıslar tarafından kurulmuş ama işletilmesinde zorluklar çekildiği için daha sonra çiftçiye, üreticilere devredilmiş. Avrupa Birliği’nde de daha çok üreticilerin ve çalışanların içinde olduğu yönetim ve denetim şekli oluşturulmuş. Bu sektörde olanların birbirini denetleme imkanı var. Aynı zamanda üreticiyi fabrikanın sahibi yapmak suretiyle üretimin sürekliliğini öngörmüşler. Hem dünyadaki üretim gerçeklerini görsünler ve üretimdeki sorumluluklarını üzerine alsınlar diye yönetimin içine işçileri de almışlar. Biz de AB’de olan üretici, işçi ve devletin içinde olduğu bir yönetim şekli öneriyoruz. Dünya gerçeği bu şekilde. Yeniden dünyayı keşfetmenin de bir manası yok.

Aslında bu sistemi Türkiye’de uygulayabilen başarılı kooperatifler de var. Konya ve Kayseri’ye baktığımızda gayet verimli, kaliteli ve rekabetçi bir üretim modelinin oluşturulduğu görülüyor… Anahtar nokta yönetimde denetim mi?

İsa Gök: Türkiye'de kooperatif fabrikalarında çok güzel örnekler olduğu gibi çok kötü örnekler de var. Çiftçi kuruluşu bir kooperatif, batmakta olan bir fabrikayı ayağa kaldırdı. Çıkar grupları birbirini denetleyebilsin ki oralarda yanlış bir şeyler yapılmasın. Biz illa yönetimde işçi olsun demiyoruz. Üretimin içinde olanların sorumluluk alması gerektiğini vurguluyoruz. Üretici ve çalışanın yönetimin içinde olduğu ve devletin de bunu denetlediği bir modelin çok daha uygun olduğunu düşünüyoruz.

Şeker, stratejik bir ürün. Her hangi bir ürün değil. Maliye Bakanı Naci Ağbal da daha önceki açıklamalarında “Bu özelleştirme sıradan bir özelleştirme değil. 40 kere düşülmesi gereken bir konu” demişti. Mevcut şartlarda bu özelleştirme gerçekleşirse piyasaya yansımasının nasıl olmasını bekliyorsunuz?

İsa Gök: Yaklaşık 9 fabrika kapanacağı için haliyle pancar üretimindeki denge ve kota da bozulacak. Böylece Türkiye'nin ileride pazar olmasının yolu açılacak. Bu bitkiyi Türkiye’nin bitkisi haline getirmemiz gerekiyor. Bu özelleştirme, üretimi Orta Anadolu’ya sıkıştıracaktır. Bu sefer de “Şeker pancarı fazla su tüketiyor” argümanını ortaya atacaklar. Her türlü operasyona bir hazırlık yapıyorlar. Bu söylemlerle şeker pancarı üretiminin sonu hazırlanıyor diye düşünüyorum. Şeker pancarı, içinde yüzde 65 oranında su barındırıyor. Bu su, şeker pancarının içinde yok olup gitmiyor. Yine tabiata geri dönüyor. “Şeker pancarı fazla su tüketiyor” demek yanlış bir söylem.

Geçen yıl en çok tartışılan konu Şeker Kurumu’nun kapatılmasıydı. Bunun sektöre yansıması nasıl oldu? Şeker Kurumu’nun kapanmasından önce ve kapandıktan sonraki tablo nasıl?

İsa Gök: Şeker Kurumu’nun kapanmaması gerektiğini açıklamıştık. Kurumdaki boşluk döneminde nişasta bazlı şekerin kotalarına baktığımız zaman 19 bin ton daha fazla NBŞ’nin piyasaya arz edildiğini görüyoruz. Yasal olmayan bir şekilde piyasayada NBŞ satıldı. Şeker Kurumu olsaydı bunu cezalandırması gerekliydi, ceza yazılamadı. Ama kurumun pasif olması nedeniyle satışlar durmadı. Bu süreçte Türkşeker ve özel şeker fabrikaları piyasaya 400 bin ton daha az şeker satıldığını görüyoruz. Bu dönemde piyasaya başka bir şekilde doyuruldu. NBŞ ve başka tatlandırıcıların bir şekilde yurtiçine girdiği görülüyor. Şeker Kurumu olmadığı için bu hadise cereyan etti. Bu yılın sonunda şeker fabrikalarının aşağı yukarı 500-600 bin ton şeker stoğu olacağına hepimiz şahit olacağız.

Kamuoyunda şekerin sağlık tarafı daha çok konuşuluyor. Sosyal medyada NBŞ’nin insan sağlığına etkileri daha çok tartışılıyor ve sorgulanıyor. Bilimsel araştırmalar ve verilere göre NBŞ’nin kanser ve obezite riskini daha da arttırdğı ortaya konuluyor. sağlık Bakanlığının da henüz yayımlamadığı ama kamuoyuna sızan bir rapor var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İsa Gök: 2011 yılında Sağlık Kurulu nişasta bazlı şekerlerin şeker muadili olarak belirtmişti. 2018 yılında bunun tam tersini söylüyor. Dünyada bunlar sürekli olarak tartışılıyor. Sizlerin dedikleriniz yanı sıra kısırlığa kadar giden riskler olduğu için dünya NBŞ’ye karşı duruyor. Mısıra enzimler ve kimyasallarla müdahale edilmediği zaman tatlandırıcı olmuyor. Bu bile insan sağlığı açısından üzerinde durulması gereken bir hadise. O yüzden NBŞ’nin kotalarının AB ortalamalarına indirilmesini çok önemsiyoruz. Şeker-İş Sendikası açtığı 11 davadan 9’unu kazanmış ama bir türlü kotalar konusunda başarılı olamadık.

Şeker-İş Sendikası olarak özelleştirme kararı ve sürecine yönelik sizlerle görüş alışverişinde bulunuldu mu?

İsa Gök: Kamuoyuna bildiklerimiz aktarmaya çaba sarfediyoruz. Bunları da anlatmaya gücümüz yettiği kadar anlatacağız. Özelleştirme İdaresi’ne buradan seslenmek istiyorum. 2011 yılında söylediği gibi fabrikalar kapanmayacak depo olarak kullanılacaksa bunu kamuoyuna açıklasınlar.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com