Advertisement

Tıpkı birçok alanda olduğu gibi tarımda da bir değişim yaşanıyor.

Dün ile bugün arasındaki fark, yarın daha da açılacak.

Üretimden pazarlamaya kadar zincirin neredeyse tüm halkalarında üretim metotları, iş yapma modelleri ve bu sistemi sürdürülebilir kılan enstrümanlar değişiyor.

Bu değişim, dünün tarımsal kavramlarıyla bugünkü arasında bir karmaşa yaratıyor.

Artık bazı tanımları revize edip, yarının politikalarını oluştururken buna göre şekillendirmemiz gerekiyor.

İsterseniz ne demek istediğimizi başlıklar halinde somutlaştıralım.

KÖYLÜ MÜ ÇİFTÇİ Mİ?

Kentlerde nüfus artışı devam ederken, kırsalda üreten ve şehirleri besleyen nüfus hızla azalıyor.

Yani tüketen çoğalırken, üreten eksiliyor.

İşte böyle bir ortamda gözler tarımsal üretimin yapıldığı kırsala çevriliyor.

Ama orada da karşımıza köylü ve çiftçi kavramlarının karmaşası çıkıyor.

Belki 60-70 yıl önce bu iki kavram birbirine daha yakındı ama günümüzde birbirinden oldukça ayrışmış durumda.

"Köylü eşittir çiftçi" anlamına gelmiyor.

Yakın ilçe ya da illerde maaşlı olarak çalışan ve köyde ikamet eden bir nüfus gerçeği var.

Yani kırsalda yaşıyor ama tarımsal üretimle bir ilgisi yok.

Çiftçinin de kendi içerisinde ikiye ayrılıyor.

Bu işi geçimlik yapanlar (yapma zorunda bırakılanlar) ve bir iş kolu olarak daha profesyonel yapanlar.

KÖY MÜ MAHALLE Mİ?

Zaten büyükşehir yasası ile önemli ölçüde ‘köy’ kavramı tarihe karıştı.

Köyler mahalle oldu. Köylüler de mahalleli...

Peki gerçekten böyle mi oldu?

Yani kentin bir parçası haline getirilen köylerimizin pardon mahallerimizin şehrin diğer bölgeleriyle eşit şekilde altyapı, sağlık, ulaşım, telekomünikasyon ve diğer hizmetlerden yararlandığı söylenebilir mi?

Kağıt üzerinde köyü mahalle statüsüne çevirmekle iş tamam oluyor mu?

Yoksa bu geçişin üzerinde daha fazla politika mı geliştirmek gerekiyor?

Göçü önlemek adına kırsalın cazibesinin artırılması gerekirken tam tersine köreltildiğini düşünenlerdeniz. .

En basit ve somut örneğini taşımalı eğitim sisteminde görüyoruz.

Nüfusu az ve dağınık olan köylerde yeterli sayıda öğrenci olmadığı gerekçesiyle köy okullarına atama yapılmıyor.

Zorunlu öğrenim kapsamındaki ilköğretim öğrencileri, ilçe ya da il gibi daha büyük yerleşim birimlerindeki merkez ilköğretim okullarına günübirlik taşınarak eğitim verilmeye çalışılıyor.

Bunu tercih etmeyen aileler çocuklarının eğitimi ve geleceği için kırsaldan taşınıyor.

Özetle mevcut taşımalı eğitim sistemi kırsal nüfusu ve tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor.

NASIL BİR AİLE ÇİFTÇİLİĞİ?

Türkiye’de aile çiftçiliği denilince akıllara 5-10 dönüm arazisi olan ya da 10-15 baş hayvanı olan bir model geliyor.

Halbuki gelişmiş ülkelere bakıldığında 3-4 nesildir tarımsal üretim yapan yüzlerce dönüm araziye sahip ya da yüzlerce hayvana sahip küçük aile işletmeleri de var.

Her iki örnekte de üretimi çekirdek aile fertleri gerçekleştiriyor.

Bizim de artık küçük aile işletmesi mantığını kendi içerisinde büyütmeye yönelik bir politika üzerinde çalışmamız gerekiyor.

Eğer büyütülemiyorsa bir araya getirilerek örgütlenmeye, organize olmaya ihtiyaç var.

KIRSAL KALKINMAYA NASIL BAKILMALI?

Kırsal kalkınma meselesini sadece ekonomik bir bakış açısıyla ele almak hem yanlış hem de eksik oluyor.

Zaten bunca yıldır kanıtlandığı üzere meseleye sadece teşvikler, hibeler ve desteklerle bakmak sorunu çözmeye yetmiyor.

Kalkınmayı sağlayan ve sürdürülebilir kılan diğer unsurların da oyun planına dahil edilmesi gerekiyor.

Kırsal kalkınma stratejisini oluştururken konuya bütüncül açıdan bakılmak zorunda.

DESTEKLEMELER YARDIM ORDAKLI MI YOKSA ÜRETİMİ TEŞVİK ETMEYE YÖNELİK Mİ?

Sosyal ve ekonomik desteklerin kontrolsüz ve etki analizinden uzak bir yaklaşımla verilmesi kırsal nüfus üzerinde ters etki yaratabiliyor.

Milyarlarca liralık tarımsal desteklere rağmen üreticiler mutlu değilse ve desteklemelere rağmen üretimden kaçış sürüyorsa mevcut destekleme modelini sorgulamak lazım.

Desteklemelerin “ayakta kalmak” adına, “yardım amaçlı” yapıdan çıkartılıp üretimi daha verimli ve kaliteli kılacak şekilde yeniden dizayn edilmeye ihtiyacı var.

KIRSALDAKİ, KENTE NEDEN GÖÇ EDİYOR?

Üzerinde düşünmemiz gereken bir başka nokta ise kırsaldan kente göçün temel nedenleri…

Ana motivasyon sadece büyükşehir yaşamının uzaktan cazibesi ya da kentlerin sunduğu çekici fırsatlar(!) değil.

Bir diğer etken uygulanan sosyal ve ekonomik politikalar sonucu kırsalın itici hale gelmesidir.

Çiftçinin üretime küstüğü bir noktada kırsalda yaşamını sürdürmesi zor.

Kırsaldaki insanlar kente iş bulup gitmiyor, iş aramak için gidiyor.

TARIM POLİTİKALARI MI POLİTİK TARIM MI?

Tarım politikaları, bir ülkenin orta ve uzun vadedeki gıda güvencesi açısından kritik önemde.

Ama biz tarımı politik bir bakış açısından çıkarmadığımız sürece tarımsal politikaları gerçekçi ve sürdürülebilir bir çerçeve içinde ele alamıyoruz.

Bir başka deyişle tarımı siyaset açısından bir enstrüman olarak görmekten vazgeçmediğimiz sürece istikrarlı bir tarım zor.

Tarımsal üretime yönelik fiyat, destek politikaları seçim ya da oy kaygısı ile değil ülke ihtiyaçları ve küresel gerçeklerle şekillendirilmek zorunda.

Aslında birbiriyle bağlantılı soruları alt alta sıralamaya çalıştık.

Tarım politikalarını şekillendirirken mevcut kavramları “doğru şekilde okumak” gerektiğini diye düşünüyoruz.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com