Advertisement

Avrupa bankaları bunalımı atlatamazsa, 2012’de Türkiye’nin işi zor

2012 yılına dönük en kritik husus, Türk ekonomisinin geleneksel tasarruf açığını kapatabilmek için bu yıl dünyadan ve özellikle Avrupa piyasasından en az 80 milyar dolarlık bir yabancı kaynak bulup bulamayacağı meselesi. Bu kaynağın rahatlıkla bulunabileceğine inanan ekonomistler grubu, bunun gerekçesi olarak, 2012 yılında hem Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), hem de ABD Merkez Bankası’nın (FED) kendi ekonomik alanlarını desteklemek amacıyla parasal genişlemeyi sürdürecekleri beklentisine dayanıyorlar.

Yani, eski Fransız ECB Başkanı Trichet gidip, yerine İtalyan Başkan Mario Draghi geldiğinden bu yana, ECB kesenin ağzını açmış durumda. ECB, yeni başkanla piyasaya para pompalayarak, Avrupa bankalarının durumunu düzeltmeye çalışıyor. FED ise, 2008 yılı sonundan bu yana iki kez tarihi parasal genişleme yaptı. Üçüncü parasal genişlemenin en geç bu yılın ikinci çeyreğinde kaçınılmaz olarak devreye gireceği konuşuluyor.

Bu nedenle, eğer ABD ve Euro Bölgesi’nde basılan paralar ile, dünya ekonomisi dolar ve euroya boğulacak ise, kimi ekonomistler Türkiye’nin mutlaka bu para bolluğundan yararlanacağını belirtiyorlar. Eğer, Türkiye kamu mali disiplini, enflasyon, Türk ekonomisinde kredi ve özel kesim borç yükü gibi alanlarda kritik hatalar yapmaz ve dünya ekonomisindeki imajını bozmaz ise, mutlaka Türkiye’ye bu bol paradan bir döviz girişi olur görüşü öne çıkıyor ve bu nedenle döviz kurları önümüzdeki nisan ayından itibaren sakinleşir görüşü dillendirilmekte.

‘Avrupa kasarsa, dolar kuru 2,15 TL bile olur’ diyen var

Dolar kurunun yılın ilk üç ayı için 1,88 TL, ikinci üç ay için 1,85 TL ve geri kalan 6 aylık dönemde de 1,82 TL ortalama kur düzeyinde dolaşacağını ifade eden söz konusu iyimser iktisatçıların aksine, kötümserler tarafı ise, 2012 yılında Avrupa bankalarındaki finansal darboğazın daha da derinleşeceğini ve bu bunalım nedeniyle Türkiye’den anlamlı ölçüde net döviz çıkacağını ve bu nedenle, dolar kurunun 2 TL’yi de aşarak, 2,15 TL’yi de test edebileceğini belirtiyorlar. İşin tatsız yönü, söz konusu kötümser iktisatçıların endişelerini destekleyen bazı gelişmeler de yok değil.

Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 2011 yılı biterken ve 2012’nin ilk günlerinden itibaren piyasaya para pompalamayı sürdürmesinin, finans kuruluşlarının birbirine olan güvensizliğini gidermeye yetmediği gözleniyor. Euro Bölgesi bankaları, ECB'den aldıkları parayı, yine ECB’ye yatırarak, gecelik depo mevduat miktarında yeni bir rekora imza attılar. Avrupa Merkez Bankası’na yatırılan gecelik mevduat 453 milyar 181 milyon euroya yükselmiş durumda.

Keza, yılbaşından kısa bir süre önce gecelik mevduat zaten, ilk kez 400 milyar euroyu aşmıştı. Bu gelişme, ticari bankaların birbirlerine güvenmediklerine işaret ediyor ve finans piyasaları için de tehlike sinyali veriyor. Mevduat faizleri yükseldikçe de, bankalar arasındaki karşılıklı güven de o kadar azalıyor.

Euro Bölgesi bankaları mevduatlarını yüksek faiz veren bir başka bankaya yatırmak yerine, gecelik faizi yüzde 0,25 olan Avrupa Merkez Bankası’nda 'park etmeyi' tercih ediyor. Başka bankalara kredi açmak çok daha kârlı olmasına rağmen, alacaklarını kaybetmekten çekinen ticari bankalar piyasadaki ortakları yerine ECB’nin güvenli liman olarak algılanan hesaplarına ‘yanaşmayı’ tercih ediyorlar.  Bunda, birçok bankanın, borçlu ülkelere açtıkları kredileri tahsil edememe korkusu da önemli rol oynuyor. İşte, bu tablodan Türk bankalarının, Türk şirketlerinin 2012 yılı için Avrupa bankalarına olan vadesi gelen dış borçlarını çevirmek noktasında ne kadar etkilenecekleri henüz netlik kazanmış değil.
 
Dolar ve euro kredilerinde faizler yükseldi

Aralık ayında, ECB, yeni Başkan Mario Draghi ile, Euro Bölgesi bankalarına üç yıl vadeyle yaklaşık 500 milyar euroluk taze para sağlamıştı. Bu parayla, piyasaya likidite sağlayarak finans kuruluşlarının birbirine güvenmemesi yüzünden likidite sıkıntısına düşülmesinin önlenmesi hedeflenmişti. Ancak piyasaya bol miktarda ucuz para sürülmesine rağmen finans kuruluşları güvensizlik yüzünden yine merkez bankasına sığınmış durumdalar.

Bu nedenle, Türk bankalarının bu yıl yurtdışından kaynak bulmakta zorlanmaları, Türk şirketleri için, Türk bankalarından kullandıkları dolar ve euro cinsinden kredilerinin faiz oranlarının en az yüzde 50 ile 65 oranında artması anlamına gelecek. Nitekim, dolar cinsinden kredilerde faiz oranları yüzde 8 ile 10 arasında dolaşmaya başladı bile.

Bakan Babacan da 2012 büyümesi için Avrupa’ya atıf yapıyor

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da, 2012’de büyüme hızının biraz düşmesini beklediklerini ve yüzde 4'lük büyüme tahmininin halen geçerli olduğunu belirtmekte. Bu oran 2011’i yüzde 7,5 ile 8 arası bir büyüme ile kapatmış olduğu tahmin edilen Türk ekonomisinde, ekonomik büyümenin yarı yarıya yavaşlayacağı anlamına geliyor.

Bu yüzde 4'lük tahminin Avrupa'da işlerin daha kötüye gitmeyeceği varsayımıyla yapılan bir tahmin olduğunu ve Avrupa'da işlerin daha iyiye gitmesi durumunda yüzde 4'lük büyümenin yukarı da gidebileceğini belirten Bakan Babacan, Avrupa'da beklentilerin daha kötüye gitmesi durumunda ise, bu yüzde 4'lük büyüme rakamının aşağı yönlü revize edilebileceğini kaydetti.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 2012’de kredi hacmindeki artışın geçen seneye göre daha az olacağının altını çizmekte. Babacan, 2011 yılının kur etkisinden arındırıldığında, yüzde 25 kredi hacmi büyümesiyle tamamlanacağını kaydediyor, Bu durumda, 2012 yılında kredi hacmindeki artış yüzde 20’nin altında kalırsa, Türk ekonomisi için yüzde 4 büyüme hedefi gerçekten zora girebilir.