Advertisement

2011 yılı, Türkiye genel seçimlere gidiyor olmasına rağmen, 2010 yılı kadar iç talebin aynı ölçüde hareketli olacağı bir yıl izlenimi vermiyor. Çünkü, küresel ekonomide kaotik boyutta bir belirsizlik sürecinin devam ettiği bir dönemde, Türk ekonomi yönetimi, 2010 yılına göre küresel risk ve belirsizliklerin arttığı gerçeğiyle, Türk ekonomisinde aktörlerin açılmalarına, tempolu bir şekilde borçlanmaya devam etmelerine, hane halkının ve şirketlerin borç yükümlülüğünün aynı tempoyla arttığı bir yıl istemiyor. Çünkü, Türkiye’de ekonominin borç yükümlülüğü (leveraged) artarken, bir yandan tüketim, hammadde ve yatırım malı ithalatına yüklenmeyi sürdüren bir Türk ekonomisinin, 2010 yılında zaten 42 milyar doları aşarak Cumhuriyet tarihi rekoru kırması beklenen bir cari açık sorununu, 50-52 milyar dolara taşıması riski ekonomi yönetimi açısından önemli bir finansal risk olarak algılanıyor.

Bu nedenle, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan başkanlığında, gerek Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), gerek Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), gerekse de Hazine Müsteşarlığı finansal istikrar riskini yeterince analiz ederek, geçtiğimiz aralık ayı başından itibaren ekonomide izlenen politika setini kademeli olarak değiştirmeye başladılar. 1,5 aylık bir zaman dilimi içerisinde, yani yeni yılın ocak ayının son haftasına kadar, TCMB gerek Para Politikası Kurulu’nun (PPK), gerekse de Banka Meclisi’nin aldığı kararlarla şu mesajın altını çizdi: “Temel politika faizini düşürerek ve TL ve döviz mevduatına uygulanan zorunlu karşılık (mevduat munzam karşılığı) oranlarını iki kez yükselterek, kısa vadeli sermaye hareketlerinin önüne geçiyoruz. Risk oluşturabilecek sıcak para istemiyoruz. Türk ekonomisinde kısmi bir sıkılaştırma ve soğutmayı hedefliyoruz. Finansal istikrarı, fiyat istikrarını ihmal etmeden gözetiyoruz.”

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Babacan da, 2011’de proaktif bir ekonomi yönetimi hedeflendiğini, Türk bankacılık sektörünün yılı 532 milyar TL düzeyinde kapatan kredi hacmindeki artışı, 2011 yılında yüzde 25 düzeyinde sınırlamalarını beklediklerini belirtmekte. 2009 yılı sonunda 397 milyar TL düzeyinde olan toplam kredi hacminin 2010 yılında yüzde 34’lük bir artış yakaladığı ve bir yılda 135 milyar TL arttığı bir gerçek. Ekonomi yönetimi 2011’de de kredi hacminin en fazla 133-135 milyar TL düzeyinde artması arzu ediyor. TCMB’nin raporları, bankacılık sektörünün bu rakamın üzerinde bir kredi kullandırması halinde, örneğin 160 milyar TL düzeyinde bir kredinin 2011 yılında kullanılması ve yıl sonunda kredi hacminin 692 milyar TL’ye ulaşması halinde, Türkiye’nin 2011 yılı cari açık/GSYH oranının yüzde 6,4’e ulaşacağına işaret ediyor. Bu da, 50 milyar dolar cari açık demek. 50 milyar dolar cari açık ise, Türkiye’nin küresel ekonomide kaotik bir belirsizlik süregelirken, kendini hayli zorlayacağı ve finansal istikrar riskini arttıracak bir cari açık anlamına gelmekte.

10 milyar dolar sıcak para çıktı, Türk halkı 11 milyar dolar bozdurdu

5 Kasım 2010 sonu itibariyle Türk halkının TL Mevduatı 346 milyar TL, TL cinsinden menkul kıymet portföyü 68 milyar TL, döviz mevduatı 112 milyar dolar, yabancıların toplam yatırım portföyü 120 milyar dolar düzeyindeydi. Türk halkı TCMB’nin para politikası set değişikliği sonrasında, 5 Kasım Cuma günü aşıldıktan sonra, 31 Aralık tarihine kadar 11 milyar dolar, yani 16,72 milyar TL düzeyinde DTH’ını bozdurdu. Bu dönemde, 346 milyar TL düzeyinde olan TL Mevduatı ise, 380 milyar TL’ye çıktı. Yani, 34 milyar TL TL mevduatı arttı. TL menkul kıymet portföyü aynı kaldı. Yabancıların portföy büyüklüğü ise 10 milyar dolar daraldı. Aynı dönemde, ithalatçıların mal ve hizmet ödemeleri ile banka ve banka dışı kesiminin (reel sektör ve kamu) dış borç ödemeleri nedeniyle oluşan döviz talebiyle birlikte, dolar kurunun 1,60 TL’yi dahi kısa bir süre için test ettiği gözlendi. Bu dönemde, toplam kredi hacmi 48 milyar TL, Bono-Tahvil Portföyü ise 8 milyar TL arttı.

İhracatta hedef 2008’i yakalamak

Ekonomi yönetimi, kısa vadeli sıcak parayı, reel faiz cazibesini kırarak ve önlemleri sertleştirerek, Türkiye’den uzak tutmaya çalıştığından, 2010 yılının son iki ayında 10 milyar dolar düzeyinde sıcak para Türkiye’den çıktı ve bu gelişme döviz kurlarına artış olarak yansıdı. Dolar kuru 1,60 TL düzeyini kısa bir süre için test etmiş olsa da, 1,54-1,58 TL bandına oturmaya çalışıyor. Gerek, TCMB’nin aralık ayından beri aldığı önlemler, gerekse de BDDK’nın konut kredilerinde yüzde 25, ticari gayrimenkul kredilerinde yüzde 50 özkaynak şartına yönelik düzenlemesi, bankaların 2011 yılında tüketici kredileri, otomobil, konut ve ihtiyaç kredilerinde agresif olmalarını önlemeyi hedefliyor. Nitekim, 20 Ocak’taki PPK toplantısı ve hem 17 Aralık’ta, hem de TCMB Banka Meclisi toplantısından hemen sonra, aynı gün, yani 24 Ocak günü açıklanan iki ayrı zorunlu karşılık oranlarına yönelik kararlarla, TCMB bankaların topladığı mevduatın 22,5 milyar TL’sini bloke etti. Bu durum, hiç kuşkusuz, bankaların kaynak maliyetini de arttıracak. Nitekim, 25 Ocak gününden itibaren çok şubeli bankalar öncelikle tüketici kredilerinin faiz oranlarını kademeli olarak arttırmaya başlayacaklarını açıklamaya başladılar.

Bu durum, iç talebi besleyen kaynakların yavaşlamasına bağlı olarak ve dolar kuru 1,54-1,58 TL bandına oturur ise, ithalattaki artışın kısmen yavaşlayacağını ve ihracat hacminin döviz kurlarının yeni düzeyinden destek alabileceğine işaret ediyor. Eğer, döviz kurları yıl sonuna kadar bu düzeyde yoluna devam ederse, her ne kadar Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerinde 2011 yılı ihracat hacmi 127 milyar dolarak öngörülse de, ihracatçı kesimi 2008’deki rekor düzey olan 132 milyar doları bir kez daha gerçekleştirmeye çalışacak. Bu durumda, daha hızlı artan ihracat ve artışı yavaşlayan ithalat ile dış ticaret açığındaki büyüme mümkün mertebe sabitlenir ve 2011 yılında turizm sektörü de 25 milyar dolar geliri aşar ise, 44-45 milyar dolar düzeyinde kalması umut edilen cari açıkla, Türkiye 2011 yılını hiç olmaz ise yüzde 5,5 düzeyinde bir cari açık oranı ile kapatabilir.

Beklenti, siyasi istikrarla TL yeniden değerlenebilir

Genel seçimlerden AK Parti’nin tek başına iktidar çıkması ve siyasi istikrarın devam edeceğinin anlaşılmasıyla, uluslararası derecelendirme kuruluşları (öncelikle Fitch) Türkiye’nin derecelendirme notunu bir kademe daha yükseltir ise, bu durumda Türkiye’nin en düşük yatırım yapılır ülke notunu elde etmesi dahi, en az 10-15 milyar dolar düzeyinde bir kurumsal yatırım fonu imkanının Türkiye pozisyonu satın almak için yatırımlarını yönlendirmesi anlamına gelecektir ki, bu durum, yılın ikinci yarısında TL’nin değerlenmesine sebep olabilir ve cari açıktaki artış bir miktar yeniden hızlanabilir. Nitekim, yabancı finans kurumları bahsettiğimiz ikinci senaryoyu da, yani TL’nin yılın ikinci yarısında yine değer kazandığı bir senaryo setini dikkate almaktalar. Hatta, bu tür senaryolara dayalı 2011 strateji raporlarında, dolar kurunu yıl sonunda yeniden 1,40 TL düzeyinde beklediğini belirten finans kurumları da mevcut.