Advertisement

Aslında ilk insandan beri değişmez olan gerçek, insanın doğası gereği en çok ve en iyiye olan dayanılmaz isteği. Doğada insan hariç yaşayan her varlık sadece kendine yeten kadarını elde etme savaşı verirken insan hep daha fazlasının savaşına girmiş. Bu, daha iyi bir yaşama kavuşma arzusundan çok iktidarı elde etme isteğinin bir yansıması galiba.

Öğretiye göre; etik olan ile iktisadi olanın birbirinden ayrışması sürecinde, kıt kaynakların bölüşümü sorunu ile karşılaşılmış, ihtiyaçlarını kendi faydasını artıracak şekilde karar alarak gidermeye çalışan insan ortaya çıkmış.

17. yüzyılda hayatımıza giren “Homoeconomicus” ile insanın ekonomik kararlarında kendi faydasını maksimize etmeye çalışarak sürekli olarak akılcı, mantıklı kararlar ile finansal işlemler yapacağı iddia edilmiş. Ancak sınırsız isteklerini, sınırlı kaynaklara göre maksimize etmeye çalışan insan, aslında o kadar da rasyonel değil sanırım.

Çeşitli çalışmalar da var bu tezat ile ilgili. Okuduklarımdan birini sizinle de paylaşmak istedim. Hafta sonu vaktiniz olursa bir bakarsınız belki ne kadar akılcısınız diye.

Size anlatacağım çalışma; hem psikologların hem de ekonomistlerin birlikte tasarladığı bir aktiviteyi içeriyor:

Bu deneyde;

İki kişiye 100 TL para veriliyor.

Kurayla belirlenen kişi parayı nasıl bölüşeceğiyle ilgili diğerine bir teklif yapıyor.

Diğer kişi teklifi kabul ederse teklif edilen şekilde parayı bölüşecekler.

Ancak kişi teklifi kabul etmezse ikisi de hiçbir şey alamayacak. Yani, ikinci bir teklif yapma veya pazarlık etme gibi bir şey mümkün değil.

Deneye tabi tutulan kişiler durumdan habersizce gerçekten ortadaki parayı paylaşacaklarını düşünüyorlar. Böylece gerçek hayattan bir kesitte insan davranışları inceleniyor.

Yapılan deneyde çoğunluğun, karşısındakine %50 ile %40 arasında bir oranı teklif ettiği görülmüş.

İlk enteresan bulgu, teklif yapan hiç kimsenin paranın yarısından bir kuruş aşağı almayı düşünmemesi. Yani cazip bir teklif yaparak daha fazla parayı teklif ederek karşısındaki kişinin hayır deme ihtimalini ortadan kaldırmak gibi bir fikri olmamış.

Uzmanlara göre, muhtemelen teklif sahibi kendisini bir adım önde görerek daha azını almayı hiç düşünmezken, yarıdan daha azını karşı tarafa teklif etmesinin normal olacağını düşünüyor.

Bir diğer bulgu ise %30 ve aşağısında yapılan teklifin asla kabul görmediği.

Deneyi yapanları asıl şaşırtan nokta ise; deneklerin, havadan 30 lira kazanma şansı varken hiç bir şey kazanmamayı tercih etmesi. Hiç yerine 30 lira almak çok daha iyi ve mantıklı olduğu halde bu şekilde davranış sergilenmiyor.

Burada ortaya aslında sadece rasyonel olma anlayışı değil iktidara da sahip olma isteğinin devreye girdiği görülüyor. Hatta karşısındakini cezalandırma isteği de dikkat çekiyor. Hemen herkes düşük teklife hayır derken, kendi kaybettiği parayı değil, karşısındakinin ne kadar kaybettiğine bakarak hareket ediyor. Teklif verenin daha büyük kaybı olması, bu haksız bölüşüm teklifini yaparak gösterdiği "açgözlülüğün" cezalandırılması gerektiği yönündeki düşünceyle birleşince, hiçbir şey almadan masadan kalkmak daha anlamlı oluyor.

İktisat dünyasının temel kaygısı, kıt kaynakları ya da kıtlaşabilecek kaynakları paylaşırken, fazlasını kendine alacak bencilliği gösteren bir insanı ortaya çıkarıyor. Şu halde rasyonellikten fazlasıyla uzaklaşan insanın başkasına zarar vermek konusunda çekincesinin kalmamasını anlamak çok da zor değil. Ekonomik buhranların ortaya çıkmasının peşine dünya ölçeğinde bir savaşı getiriyor olması da kaçınılmaz bir hal alıyor. Ancak şu halde olan biteni “insanlık” ile açıklamaktan da bir o kadar uzağa düşüyoruz.

Hani piyasalar hiç de “rasyonel” davranmıyor falan diyoruz ya… Düşünsenize biz günlük hayatımızda akılla arayı bulamıyoruz. Her şeyin soyut gerçekleştiği “piyasa” da nasıl mantık arayalım….

İyi hafta sonları…