Advertisement

Dünya ekonomisinde politik risklerin devam ettiği, hatta artabileceği bir 2012 beklentisi hakim iken Amerika’dan gelmeye devam eden göreli olumlu ekonomik veriler risk iştahını artırmaya yetmiyor. Dolayısıyla 2012’nin ilk çeyreğinin önceki dönemin bir tekrarı olması riski var ve büyük olasılıkla ilk aylardaki gelişmeler yılın kalanı için de belirleyici olacak. Finans piyasaları açısından bakıldığında herkes EUR’ya karşı pozisyon almış durumda, bu da yurtiçinde özellikle dolar kuruna dair beklentilerin aşırı yükselmesine, bununla birlikte de Merkez Bankası politikalarının daha da sıkılaştırılmasına neden oldu. Bu ay ING grubu olarak genel ekonomik beklentilerimizde EUR/USD dışında çok büyük değişiklikler yapmadık. Her ne kadar dünya ekonomik görünümüne dair iyimserlik zayıflıyor olsa da (burada görünümün politik gelişmelere duyarlılığının önemli bir rolü olduğunu vurgulamakta da yarar var) baz senaryomuzu yani dünya ekonomisinin 2008 - 2009 benzeri bir global kredi bunalımına düşmeyeceği öngörümüzü koruyoruz. Ancak bu yakın dönemde risklerin yüksek olduğu gerçeğini ne yazık ki ortadan kaldırmıyor: Durgunlukla olduğu kesinleşen Euro bölgesinde büyüme, borç sürdürülebilirliği kaygıları, Yunanistan’ın borçlarının yeniden yapılandırılması sürecindeki belirsizlikler, global bankacılık sistemindeki ek sermaye gereğine bağlı küçülme baskısı, Basel III başta olmak üzere global kriz sonrası uygulamaya alınan, alınmakta olan düzenlemelerin kredi piyasalarında yarattığı baskılar devam ediyor ve gündemin ön sıralarında yer almaya devam edecek. Böyle bir ortamda politika tepkileri de yine Merkez Bankaları’ndan gelmeye devam ediyor. Bir yanda Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) 2011 sonuna doğru bankalara sağladığı üç yıl vadeli ucuz kaynağın çok önemli bir kısmı AMB’de tutulmaya devam ederken, risk iştahı Fed’den gelebilecek yeni bir parasal genişlemenin zamanlamasına endekslenmiş görünüyor. AMB’den yılın ilk çeyreğinde bir faiz indirimi daha göreceğimiz beklentimizi koruyoruz ancak A.B.D’de yeni bir parasal genişlemenin zamanını tahmin etmek hala zor.
Bu ortamda global tarım fiyatlarının geriliyor olması özellikle Çin’de enflasyon riskini dengeleyecek olması nedeniyle halen kendini göstermiş olan yavaşlama baskısına karşı manevra alanını genişletiyor olsa da, yüksek petrol fiyatları enflasyon (hatta cari açık) riskinin Türkiye için hala kırılganlık unsuru olmasına işaret ediyor. Nitekim 2011 sonundaki %10.45’lik iki haneli enflasyon düzeyi Merkez Bankası’nı (MB) 20 Ekim’de sıkılaştırmaya yönelten en önemli nedendi. MB’nin 2012 programında öngörülebilirliği artırmak ise mevcut esnek para politikası çerçevesinde ne yazık ki imkânsıza yakın bir hedef gibi görünüyor. Merkez bankacılığının bir bilim olduğu kadar bir sanat da olduğunu anımsarsak önümüzdeki dönemde özellikle yurtdışı belirsizliklerin güçlenmesi halinde politika tercihlerinde anlaşılabilirliğin yeniden ön plana çekilmesi gerekebilir. Ama bugün itibarıyla faiz ve kurlarda Ocak ayında tepe noktalarının geride bırakılması olasılığı hala güçlü görünüyor. Nitekim ekonomide beklediğimiz yavaşlamanın işaretlerinin yılın ilk aylarında cari açıktaki iyileşme ile birlikte belirginleştiğini görme olasılığımız güçlü ve son MB politikaları bu olasılığı biraz daha arttırmış durumda. Tek belirsizlik, son dönemde döviz rezervlerinde gerçekleşen erimenin (toplam kaynak girişindeki yavaşlamanın) önce tüketimi mi yoksa üretimi etkilediği. Çünkü bunun, kuru son dönemde odak noktalarından biri haline getiren mevcut enflasyonla mücadele politikalarının başarılı olmasında önemli bir rolü olabilir. Sonuçta piyasalardaki gerginliğin azalması her ne kadar ilk bakışta biraz şaşırtıcı görülebilecekse de, kısa vadede Türkiye ve A.B.D.’de büyümeye dair yavaşlama sinyallerine bağlı kalacak gibi görünüyor. Tabii Euro bölgesinden gelebilecek olumlu haberleri saymazsak.