Advertisement

Resesyon tanımı değişiyor mu? Dünya ekonomisi resesyonda mı? Gelecek hafta neden tehlikeli?

25 Eylül tarihli bülteninde “Citi” şunu söyledi:

‘Önümüzdeki birkaç yıla ilişkin muhtemel senaryomuz (yüzde 40 olasılıkla) şöyle: Küresel reel büyüme düşecek, 2016 ortasına doğru yüzde 2’nin altına inecek, 2017 yılında taban yapacak ve 2017 sonlarına doğru veya 2018 başlarında toparlanmaya başlayacak. Çıktı açığı 2018 sonlarına doğru ya da 2019 başlarında kapanacak.”

Bunun üzerine Financial Times’tan Martin Wolf bir yazısında şunu söyledi:

‘Citi’nin bu tahmini, durgunluğu kabul etmek zorundayız anlamına gelmiyor. Ancak böyle bir ihtimalin akla uygun olduğunu kabul etmemiz lazım.’  

Şurası artık bir gerçek: Dünya ticareti geriliyor. Bunu Baltık Endeksi’nden de anlıyoruz. Küresel ekonomi uzunca bir süredir potansiyel büyüme oranının altında kaldı. 2016 yılında gelişmekte olan ülkeler Fed’in faiz artırımı nedeniyle sıkılaşan para politikasıyla mücadele etmek zorunda kalacak. Birçok ülkede reel sektör döviz cinsinden çok borçlu durumda. Ulusal paraların ABD dolarına karşı değer kaybetmesi ve düşen talep bu şirketleri zora sokuyor ve daha da sokmaya devam edecek. Petrol ve emtia ticareti yapan şirketlerin döviz borçlarını ödeyememesi riski, en büyük korku. Reel sektör tökezlerse bankalar da tökezler. Nitekim bunu öngören İsviçre Maliye Bakanlığı, bankalar için kaldıraç oranını yüzde 5’e çıkarma çağrısı yaptı.*

Bu çağrı şu anlama geliyor: Bankalar en az aktiflerinin yüzde 5’i kadar öz kaynağa sahip olsun. Yani bankalar ya aktif azaltsın ya da öz kaynaklarını artırsın. Aktif azaltmak, daha az kredi vermek demek. Öz kaynak artırmak ise, sermaye artırımı yapmak ya da kar dağıtmamak demek.

Malum, İsviçre emtia ticaretinin finansman merkezidir ve “batmasına izin verilemeyecek kadar büyük” bankalara sahiptir. Kötü koku aldıklarını sanıyorum. Glencore’u takip edecek şirketlerin finansallarında (EBIT ve free cash flow bakımından) alarm sinyalleri artmış olabilir. O nedenle İsviçre Maliye Bakanlığı bankalarına açıkça “emtia ticareti finansmanından uzak durun” diyor.

Citi ile devam edelim: Citi başekonomisti Willem Buiter’e göre ‘Çin büyümesi resmi istatistiklerle olduğundan büyük gösteriliyor. Gerçek büyüme oranı yüzde 4 kadar düşük olabilir.’

Geçen hafta yayımlanan IMF Küresel Ekonomik Görünüm raporuna göre 2015 yılında dünya ekonomisi yüzde 3.1 büyüyecek. IMF’nin Temmuz ayındaki tahmini yüzde 3.3’tü.

25 Ağustos 2015 günü T24’te yazdığımız “Resesyon, depresyon, küresel finansal ve küresel ideolojik çöküş!” başlıklı yazımızda şunu söylemiştik:

“1937 yılında ABD Büyük Buhran’ın (Great Depression) yaralarını sarmakta zorlanıyordu. İnsanların psikolojisi çok kötüydü. Roosevelt, ABD ekonomisinin içinde bulunduğu durumu, olumsuz psikolojik çağrışımları nedeniyle depresyon olarak tanımlamak istemedi. Onun yerine resesyon demeyi tercih etti. O gün bugündür üretim faaliyetlerinin daralması ve ekonomik aktivitelerdeki düşüşe resesyon diyoruz. Ve depresyonu, resesyonun (iki–üç çeyrek küçülme) derinleşmiş ve uzamış hâli diye tanımlayarak kavram kargaşasını aşmaya çalışıyoruz.”

İlginçtir, Citi başekonomisti Buiter durgunlukla (recession) ilgili yeni bir tartışma başlattı ve 6 Ekim tarihli “Citi Global Economics View” bülteninde şunları söyledi:

‘Küresel durgunluk nedir? Durgunluğun genel kabul görmüş bir tanımı yok. Gelişmiş bir ülke için durgunluk daralmaya (contraction) benzer bir şekilde tanımlanır. Yani, ekonomik aktivite düzeyindeki önemli azalma şeklinde. Bu tanım bazen reel GSYH’nın peş peşe iki çeyrek küçülmesi şeklinde işlevselleştirilir. Bu negatif büyüme kriteri, gerçek aktivite düzeyinin normal aktivite düzeyine göre nerede olması gerektiğine dair bir şey söylemediği gibi, normal aktivitenin evrimine ilişkin de bir şey söylemez. O nedenle bir ekonominin zayıf bir ekonomi ya da zayıflayan bir ekonomi olduğunu belirlerken bize yardımcı olmaz. Bizim tercih ettiğimiz durgunluk ölçümünde zayıf ekonomi, çıktı açığıyla ilişkilendirilir. Zayıf ekonomi tanımı durgunluğu şöyle tanımlar: Gerçek çıktı düzeyi potansiyel çıktı düzeyinin, ki bu bize göre normal çıktı düzeyinin ölçümüdür, altında kaldığı dönem durgunluktur. Zayıflayan ekonomi tanımı ise durgunluğu şöyle tanımlar: Çıktı açığının (mutlak değer olarak) düştüğü, yani cari dönem çıktı büyümesinin potansiyel çıktı büyümesinin altında kaldığı dönem durgunluktur… Küresel ekonomi için basit bir tanımla durgunluk, küresel reel büyüme oranının yüzde 2’nin altında olmasıdır. Ancak bu tanım da negatif büyüme kriteri gibi eksiktir. Çünkü küresel potansiyel çıktı düzeyini biliyorsak (zayıf ekonomi tanımı perspektifinde olduğu gibi) veya küresel potansiyel çıktı büyümesini biliyorsak (zayıflayan ekonomi tanımında olduğu gibi) tanım bilgi vericidir… Küresel çıktı açığının büyüklüğü ve işareti belirsizdir, fakat muhtemelen cari dönemde küçüktür. Cari dönem küresel çıktı büyümesi, pozitif olmasına rağmen, muhtemel potansiyel küresel çıktı büyümesinden düşüktür. Yani çıktı açığı genişlemektedir. Bir başka alt - potansiyel büyüme, bu nedenle dünya ekonomisinin iki kriterimize göre tekrar durgunluğa düşeceğini ima etmektedir.’

Buiter’in bu tanımı ve tespiti üzerine Financial Times’ta blog yazan İngiliz iktisatçı Gavyn Davies de şunu söyledi:

“Buiter diyor ki eğer GSYH büyümesi anlamlı bir süre boyunca trendinin altındaysa, GSYH düzeyi düşmüyor olsa dahi durgunluk vardır. Bu tanıma göre, muhtemelen küresel ‘büyüme durgunluğuna’ girmiş durumdayız.”

Geçen Salı günü, düşen iç talebin ve azalan emtia fiyatlarının bir yansıması olarak Çin ithalatının dolar cinsinden yüzde 20.4 düştüğünü öğrendik. İhracat ise beklenenden daha iyi geldi.  Ancak yuan cinsinden ithalat yüzde 17.7, ihracat ise yüzde 1.1 düştü!

Gelecek hafta Çin üçüncü çeyrek büyümesi gelecek. Malum, finansal piyasalar ABD kadar Çin’den gelen verilere de çok duyarlı. Beklentileri karşılamayan bir üçüncü çeyrek büyümesi, küresel finansal sistemde tehlikeli gelişmelere yol açabilir.

Riskten kaçınmakta fayda var.

* İlginçtir yukarıda referans verdiğimiz 25 Ağustos tarihli yazımızda, İsviçre’nin yaptığı kaldıracı yüzde 5’e çıkarma çağrısıyla bağlantılı olarak da şunu söylemiştik:
“Uzatmayalım: Küresel finansal sistem, işin doğası gereği kaldıraçlı olarak çalışıyor. Yani sistem sahip olunan bugünkü gelirden (sermayeden) çok, gelecekteki gelirle (borçlanmayla) çalışıyor. Küresel ekonomi bakımından sorunun kaynağı şu: Bu kaldıraç oranının belli bir noktadan sonra spekülatif saikle, reel sektörden bağımsız olarak artması ve bu artışı önleyecek bir mekanizmanın bulunmaması. En azından majör merkez bankalarına sahip ülkeler itibariyle durum böyle.”