Advertisement
ENERJİ ABONE OL

luslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Dr. Fatih Birol, petrol fiyatlarının sadece Orta Doğu'daki ülkeler ve Rusya tarafından belirlenemeyeceği bir döneme girildiğini belirterek, "2025 yılı civarında Amerika'nın toplam petrol üretimi hemen hemen Rusya ve Suudi Arabistan'ın toplam üretimine eşit olacak. Bu da petrol piyasalarındaki dengeleri tamamen değiştirecek bir büyüme olacak. Petrol fiyatlarında ciddi bir düşüş görüyoruz. Kısa zaman içerisinde de ciddi bir yükseliş beklemiyoruz. Bu da Türkiye için önemli" dedi. Birol, Türkiye için uluslararası pazarlardaki en önemli indikatörlerden birinin petrol fiyatları olduğunu ifade ederek, "Fiyatlar ekimde 86 dolar seviyesindeyken, bu dönemde ülkelere petrol arzlarını artırmaları yönünde bir çağrı yapıldı ve geniş bir yankı buldu. Böylece şu anda fiyatlar 55 dolar seviyesine düştü. Bu Türkiye, Hindistan, Çin ve Avrupa ülkeleri gibi birçok ülkeye nispi bir rahatlama getirdi. Bizim (Türkiye'nin) genellikle gaz fiyatımız da petrol fiyatına endeksli, o bakımdan da rahatlama oldu." diye konuştu. Bir grup gazeteciyle bir araya gelen Birol, enerji sektöründeki gelecek projeksiyonları ile ilgili beklentilerini paylaştı.



‘PETROLDE EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR VOLATİLİTE DÖNEMİNE GİRİYORUZ’

Birol, petrol fiyatlarında neden düşme istendiğini ve gelecek dönemde petrol piyasasındaki olası gelişmeleri de şöyle açıkladı: “Petrol fiyatları enerji tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir volatilite dönemine giriyor. Fiyatlardaki oynaklık uzun bir süre daha bizimle birlikte olacak. Birincisi dünya ekonomisinde bir zayıflama görüyoruz. Bu büyümenin zayıflaması talepte, aşağı yönlü bir baskı yapıyor. İkincisi de Amerikan kaya petrolündeki büyüme birçok kişiyi şaşırttı ama bizi şaşırtmadı. Biz bunu daha önceden söylemiştik. Petrol piyasasında, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütünün (OPEC) ne yapacağına göre fiyatlar belirleniyordu. Şu anda OPEC ve Rusya bu konuda çalışıyorlar, ama artık petrol piyasalarındaki gelişmeler sadece Viyana'dan değil, aynı zamanda belki de Teksas'tan belirleniyor. Çünkü ABD'den çok ciddi anlamda petrol geliyor. Birkaç yıl öncesine kadar Rusya ve Suudi Arabistan en fazla petrol üreten ülkeler olarak birbirleriyle rekabet içindeydi. Şimdi Amerika geldi ve bir numaralı üretici oldu. Şu anda Amerika, Suudi Arabistan ve Rusya var. 2025 yılı civarında Amerika'nın toplam petrol üretimi hemen hemen Rusya ve Suudi Arabistan'ın toplam üretimine eşit olacak. Amerikan kaya petrolünde çok büyük bir büyüme var ve bu da petrol piyasalarındaki dengeleri tamamen değiştirecek bir büyüme olacak. Petrol fiyatlarının sadece Orta Doğu'daki ülkeler ve Rusya tarafından belirlenemeyeceği bir döneme giriyoruz ve en önemlisi de fiyatlarda şimdiye kadar görmediğimiz bir oynaklık göreceğiz. Jeopolitik gelişmeler de bunun üzerine tuz biber ekecek."

50 DOLARLIK FİYATTA BİLE KAYA PETROLÜ AVANTAJLI

Bazı ülkeler arasındaki ticaret ihtilafları, Orta Doğu'daki gelişmeler ve Venezuela'daki inanılmaz üretim düşüşünün söz konusu oynaklığı desteklediğini anlatan Birol, "Dünya petrol piyasalarını derinden etkileyecek asıl konu, Amerikan kaya petrolündeki hızlı büyüme olacak. Günde 8 milyon varil üretim söz konusu. Yani bugünkü günlük 2 Irak üretimi. Zira artık 50 dolar seviyelerinde dahi kaya petrolü çıkarmak ekonomik olarak fizibıl" ifadesini kullandı. Dünya özellikle de ABD öncülüğünde kaya petrolü devrimi yaşarken Türkiye’nin bu kaynaklar açısından pozisyonuna yönelik sorduğum soru üzerine bir değerlendirme yapan Fatih Birol hayli iddialı bir yanıt verdi: “Elbette Türkiye’de arama çalışmaları var. Devam da etmeli. Gerek kaya petrolü gerekse diğer araştırmalar. Ancak Türkiye’nin bir gün petrol ve gazdan zengin bir ülke olması ihtimali maalesef ligin son sıralarında olan Fenerbahçe’nin bu yıl şampiyon olması ihtimali kadar. Burada iki tane sorun var. Birincisi, Türkiye'deki petrolde rezervler kısıtlı, bir de jeolojik olarak son derece zor rezervler. Hani deriz ya şu an itibariyle astarı yüzünden pahalı diye. Örneğin Çin’de de petrol olduğu tahmin ediliyor. Ancak çıkarma maliyetleri derinlikler nedeniyle yüksek. Kaldı ki Türkiye için enerjide farklı fırsatlar var.”



‘TÜRKİYE YENİLENEBELİR ENERJİ ÜRETİMİ İHRACATÇISI OLABİLİR’

"Ben Türkiye'nin yenilenebilir enerji teknolojileri, tecrübe ve yatırım anlamında da ihracatçı bir rol oynayabileceğini düşünüyorum. Orta Doğu'dan buraya doğal gaz ve petrol gelirken, oraya da yenilenebilir enerji teknolojileri gitsin. Benim düşündüğüm hayalini kurduğum konulardan birisi bu. Afrika da Türkiye için son derece önemli ihracat pazarı olabilir."

Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklı üretimini artırarak çevreye olan zararların azaltılmasının yanında yerli enerji kullanım payının da yükseltilerek dışa bağımlılığın düşürülebileceğinin altını çizen Birol, şöyle devam etti:

"Bir diğer boyutu da Türkiye'nin çevresine baktığımızda, Orta Doğu ve Kafkas bölgelerinde büyük bir yenilenebilir enerji potansiyeli var. Orta Doğu'daki güneş potansiyeli özellikle dünyanın hiçbir yerinde yok ama oradaki teknoloji, know-how o kadar gelişmiş değil. Ben Türkiye'nin yenilenebilir enerji teknolojileri, tecrübe ve yatırım anlamında ihracatçı bir rol oynayabileceğini düşünüyorum. Eğer YEKA projelerinden hem tecrübe kazanıp bunu belli bir seviyeye çıkarırsak, bunu ihraç etme konusunda Türkiye önemli bir rol oynayabilir. Bu benim her zaman düşünü kurduğum bir modele doğru gidebilir. Orta Doğu'dan ülkemize doğal gaz ve petrol gelirken, oraya da yenilenebilir enerji teknolojileri gitsin. Benim düşündüğüm hayalini kurduğum konulardan birisi. Afrika da Türkiye için son derece önemli ihracat pazarı olabilir."

LNG DALGASI İÇİN DEPOLAMAYI ARTIRMALIYIZ

Birol doğal gaz piyasalarında ise bugün Avrupa Birliği'nin, gazının büyük kısmını Rusya'dan aldığını, ancak giderek Amerikan ve Katar doğal gazına ilgisinin arttığına dikkati çekti. Birol şöyle konuştu: "Dünyadaki doğal gaz üretiminde, özellikle LNG üretiminde büyük bir yeni dalga geliyor. Bu dalgayı Türkiye'nin hem iç tüketim hem enerji güvenliği hem de doğal gaz ticaret merkezi olma hedefi açısından fırsata çevirebileceğini düşünüyorum. ABD'nin ihracatçı olarak doğal gaz piyasasına girmesi de çok önemli. Bu birçok hesaplara tekrar bakılmasını gerektiriyor. Amerika, Avustralya ve Katar'ın 2025 civarında üçünün de sıvılaştırılmış doğal gaz şampiyonlar liginde olacağını öngörüyoruz. Dünyada daha çok artık doğal gaz ticareti boru hatları yerine sıvılaştırılmış doğal gazla yapılıyor. Bu da daha esnek, daha kısa süreli kontratlar ve daha çok pazar kontratları gündeme geliyor. Geçmişte olduğu gibi 20-30 yıllık uzun dönemli değil, kısa dönemli kontratlar oluyor. Bu da alıcıların elini güçlendiriyor. 2000 yılında dünyada 5 tane LNG sıvılaştırılmış ithalatçısı varken 2019'da bu sayı 49'a çıkıyor. Bunun da nedeni çok fazla doğal gaz gelecek olması, Türkiye'nin bundan faydalanması gerekir.



TÜRKİYE’NİN BORU HATTI PROJELERİ HER AÇIDAN ÖNEMLİ BİR PROJE

Türkiye'nin doğal gaz ticaret merkezi olma hedefi için üç önemli boyutun bulunduğuna işaret eden Birol, "Birincisi boru hatları son derece önemli. Özellikle TANAP'ın her açıdan son derece önemli bir proje olduğunu düşünüyorum. Bu konuda Türkiye önemli adımlar atıyor. İkincisi Türkiye'nin toplam gaz ithalatında LNG'nin payı yüzde 20. Bu oran daha da artırılabilir, bu konularda çalışmalar yapılmak durumunda. Üçüncüsü ise Türkiye gerçekten gaz ticaret merkezi olmayı hedefliyorsa depolama olmazsa olmazdır. Türkiye gazı depolarsa, bu hem arz güvenliği için önemli hem de LNG'yi, bu sayede gerektiğinde satma esnekliği verir. Şu anda Türkiye'nin toplam depolama hacmi doğal gaz tüketiminin yüzde 10'u civarında. Bunun biraz daha artması gerekir. Dünya ortalaması yüzde 25 civarında. Bu konuda da yakında adımlar atılacak. Söz konusu üç unsur gerçekleşirse, Türkiye bu konuda hedeflerine ulaşma noktasında ciddi adımlar atmış olur." değerlendirmesinde bulundu.

‘KÖMÜRÜN SONU GELMEDİ GERÇEKÇİ OLMAK LAZIM’

Kömür talebinde ise iki farklı trend olduğunu ifade eden Birol, bu trendin Asya'da artış, Avrupa, Amerika ve diğer ülkelerde düşüş yönünde gerçekleştiğini anlattı. Birol, "kömürün sonu gelmedi" diyerek, şu an itibarıyla dünyadaki kömürün yarısının tek başına Çin'de kullanıldığını söyledi. Gelecek 5 yıl içinde dünyadaki kömür tüketiminde bir düşüş beklenmediğini vurgulayan Birol "O bakımdan gerçekçi olmak lazım." ifadesini kullandı. Nükleer enerjide ise Avrupa ve Amerika'da yeni yatırım kararları alınmadığını belirten Birol, Çin, Rusya ve Hindistan'ın başını çektiği birçok ülkede nükleer enerjinin büyüdüğünü de aktardı. Türkiye’nin de bu konuda yatırımlarının önem arz ettiğini sözlerine ekleyen Birol, Türkiye bölgede bir güç olmak istiyorsa bu yatırımları da yapması gerektiğini belirtti. Birol, dünyada iki milyar insanın elektriğe erişimi bulunmazken son yıllarda bu rakamın bir milyara düştüğünü anımsatarak, "Bu Hindistan'ın başarısından kaynaklandı. Son yıllara bakıldığında dünya enerji tarihindeki en büyük başarılardan birini bu alanda Hindistan'ın gerçekleştirdiğini söyleyebilirim. Sorun şimdi Afrika'da, bu bölgede üç kişiden ikisinin elektriği yok maalesef." diye konuştu. Birol, bu kapsamda hükümetlerin karar ve politikalarının çok önemli olduğuna işaret ederek, "Yatırım deyince aklımıza özel sektör geliyor, ama dünyadaki bütün enerji yatırımlarına baktık ve her yıl ortalama 2 trilyon yatırım yapıldığını gördük. Bu 2 trilyonluk yatırımın yüzde 70'i hükümet ve kamu tarafından direkt veya dolaylı şekilde yapılırken, yüzde 30'u fiyatlara tepki olarak yapılan yatırımlar. Yani, dünyanın enerji geleceğinin ne yöne gideceğini hükümetler belirleyecek çünkü yatırımlar bu işin ana temasını oluşturuyor. Hükümetlerin doğru kararlar alması son derece önemli. Öte yandan, şu anda en büyük güncel sorun jeopolitik ile enerjinin direkt etkileşimde olması. Bu trendin giderek artacağını söyleyebiliriz." değerlendirmesinde bulundu.

KLİMALAR ENERJİ TÜKETİMİNDE ÖNEMLİ SEVİYELERE GELDİ

Klima kullanımının önümüzdeki 30 yılda küresel elektrik talebinin ana belirleyicisi olacağını söyleyen Birol, “Günümüzde elektrik tüketiminin yüzde 10’u klimalara giderken, 2050 yılında bu rakamın yüzde 37 olacağı öngörülüyor. ABD ve Japonya’da evlerin yüzde 90’ından fazlasında klima varken, 2.8 milyar nüfusa sahip sıcak ülkelerdeki evlerin yüzde 8’inde klima kullanılıyor. Bu ülkeler içerisinde en hızlı büyüyen ülke olarak gösterilen Hindistan’da 2050 yılında klima kullanım oranının yüzde 45’e çıkacak. Bugün Çin’de 10 evden 3.5’inde, Hindistan’da 2 ve Afrika’da 1 klima var. Bu rakam ABD ve Japonya’da 9. Ancak teknoloji olarak bu iki ülke ileride. Enerji tüketimini de bu doğrudan etkiliyor. Artan gelirle birlikte özellikle gelişmekte olan ülkelerde klima sahipliği hızla artacak. Bu ekstra konfor ve günlük yaşamı iyileştirmeyi beraberinde getirirken, klima verimliliğini de açık bir şekilde öncelikli hale getiriyor. Tüketim büyüklüğü düşünüldüğünde verim ve tasarruf çok öne çıkması gerekiyor” dedi.

TUNCER: TÜRKİYE PİYASASINDA NORMALLEŞME YAŞIYORUZ

Fatih Birol’a gazetecilerle bir araya geldiği toplantıda ev sahipliği yapan Schneider Electric Türkiye ve Orta Asya Bölge Başkanı Bora Tuncer ise “Kurdaki artışların, depomuzda zaten tedarik edilmiş mallara fiyat yansımasını yapmadan daha sonradan bir şekilde ithal edeceğimiz malzemelere olan yansımalarını yönetecek şekilde bir kısım zamlar da yaptık aynı zamanda. Sonra kur geri gelince fiyatları indirdik. Biz kendi değerlerimizle ticareti açık tutmaya çalıştık, hiç kapatmadık” ifadelerini kullandı. Tuncer, son dönemde yaşanan gelişmelere işaret ederek, "1 aydır daha zorlanarak, daha çok çalışarak diyelim ama normal ticaret hacimlerine doğru gidiyoruz. Bir normalleşme görüyoruz. Bu normalleşme sürecini biz ekim ayından itibaren hissetmeye başladık” dedi.


Yavuz Barlas/Haberturk.com