GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, belediyelerin harcama denetimine ilişkin, ''Belediyelerin kaynaklarını yerinde kullanıp kullanmadığını keşke denetleyebilsek. Bunu çok arzu ederiz. Bu ne zaman gündeme gelse, maalesef farklı görüşler ortaya çıkıyor. 'Belediyelerimize fazla karışmayalım' görüşü daha çok ağır basıyor'' dedi.

Babacan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK) 2013 yılı bütçeleri üzerinde yapılan görüşmelerde milletvekillerinin soru ve eleştirilerini yanıtladı.

Görüşmelerde özellikle büyüme modeline ilişkin bazı eleştirilerde bulunulduğu belirten Babacan, bu konudaki fikirleri her zaman için değerlendirmeye hazır olduklarını söyledi.

Ekonomi programlarının en önemli ayaklarından birinin mali disiplin olduğunu ifade eden Babacan, ''Hele hele dünyada krizin merkezindeki ülkelerin en önemli sorun alanının kamu maliyesi ve yüksek bütçe açıkları olduğunu düşünürsek, bu konuda endişe oluşturabilecek her türlü yaklaşımdan dikkatle uzak durmamız gerekiyor'' dedi.

Mali disiplinin, kamu kesiminin tasarruf oranının yüksek tutulmasını sağlayacak önemli bir enstrüman olduğuna dikkati çeken Babacan, bu nedenle, cari açıkla ilgili kendilerine sık gelen önerilerden birinin, maliye politikasının daha da sıkılaştırılması olduğunu vurguladı.

Babacan, şöyle devam etti:

''(Neden biz borç stoğumuzu, yüzde 36 düşük bir oran olmasına rağmen yüzde 31'e düşürmek için gayret gösteriyoruz?) diye sorduğunuzda, bunun birinci cevabı bu. Yani kamu tarafından bir tasarruf ihtiyacı.

İkinci önemli sebebi, bizim 31'lik oranımız, normal beklenen bir küresel senaryo çerçevesinde olabilecek bir sonuç. Ama farklı varsayımlar yaptığınızda, kötü senaryoları dikkate aldığınızda, yüzde 31 aslında o açıdan daha sağlam ve emniyetli bir oran. En olumsuz senaryolarda dahi Türkiye'de borç sürdürülebilirliği bir sorun değildir, borç dinamikleri sıhhatli bir yapıya sahiptir. Bu mesajı kuvvetli olarak verebilmek için bizim, ortalama, beklenen bir senaryoda sürekli düşüş eğiliminde olan bir borç dinamiğini göstermemiz gerekiyor.

Yüzde 36 olarak da devam edebilirdi ama o senaryoda da bizim yüzde 3,5, 4 gibi bütçe açıklarıyla gitmemiz gerekir. Hem cari açıkta sıkıntıya sokar bizi hem de olası kötü senaryolarda borç stoğunun tekrar artış eğilimine gidebileceği ile ilgili yanlış bir sinyal olur piyasalarda. Kaldı ki bizim ekonomik büyümemizin en önemli kaynağı özel sektör aktivitesi. Biz kamu tarafından güveni sağladığımızda zaten özel sektörümüz büyüme için yeteri kadar aktivite yapmaya hazır. Bunun için elimizde çok sayıda enstrüman var.''

Babacan, bu yıl çok önemli bir yeniden dengeleme politikası uyguladıklarını belirterek, ''İç talepte daha ölçülü, dikkatli bir gidiş ama dış talebin önünü çektiği bir büyüme. Bu seneki büyümemiz bu. Bunun sürdürülebilirliği, dış ticaretle ilgili. Keşke ihracatımız çok yüksek oranda artmaya devam etse. Bunun önünde de bir engel yok. Hükümet olarak elimizden geleni yaparsak, özel sektör de ihracat konusunda çok daha farklı bir faaliyetin içine girerse, ihracatın büyümeye faydası olmaya devam eder'' diye konuştu.

-Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin borcu-

Babacan, Sayıştay'ın en son değerlendirmesinde 2011 yılı sonu itibariyle Hazine'nin uygunluk verilmeyen hiçbir konusunun kalmadığını bildirdi. Babacan, Sayıştay'ın önerilerinin de dikkate alındığını ifade etti.

Ali Babacan, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin borçları ile ilgili soruyu yanıtlarken, bu belediyeye sağladıkları özel bir imkan olmadığını söyledi.

Belediyelerin borçlarının yeniden yapılandırıldığını anımsatan Babacan, günlük ödemelerini yapan belediyelerin İller Bankası paylarından yüzde 25 kestiklerini, bu ödemeleri yapamayan belediyelerin paylarından da yüzde 40 kesinti yaptıklarını kaydetti.

Bu kapsamda, 2008-2012 döneminde belediyelerden 2,8 milyar liralık tahsilat yaptıklarını ifade eden Babacan, günlük ödemelerini yapan Ankara Büyükşehir Belediyesi'nden de aynı dönemde 681 milyon lira kesinti yaptıklarını söyledi. Babacan, ''Hangi partiden olursa olsun, hiçbir şehrin belediyesine bir ayrımcılık asla söz konusu değil'' dedi. Ali Babacan, Bakanlar Kurulu kararının da bu yönde olduğunu, bu karara rağmen zaten farklı bir uygulama yapılamayacağını dile getirdi.

-''Keşke denetleyebilsek''-

Babacan, belediyelere fazla borç yükleyip, ödeyemeyeceğini bile bile kefil olmanın doğru politikalar olmadığını bildirerek, ''Belediyenin mutlaka nakit akışına bakıyoruz. Belediyenin gerçekten ödeme kabiliyeti varsa Hazine garanti veriyor. Şu an Hazine'nin garanti verdiği borçların tümü 8 milyar dolar. 2002'de bu borçların yüzde 56'sını Hazine üstlenmek zorunda kalırken, şimdi bu oran yüzde 6'ya düştü'' ifadesini kullandı.

Babacan, belediyelerin kaynaklarıyla ilgili yapılan denetime ilişkin soruya, şu yanıtı verdi:

''Belediyelerin kaynaklarını yerinde kullanıp kullanmadığını keşke denetleyebilsek. Bunu çok arzu ederiz. Yerinden yönetim anlayışı ve belediyelerin daha serbest çalışması gibi bir yaklaşım nedeniyle onların yaptığı harcamalar konusunda çok müdahalemiz olamıyor.

Müdahalenin doğru olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu. 'Belediye başkanları bu işi beceremez ise halk bunun karşılığını verir' diye düşünülüyor. Ama benim şahsi kanaatim, keşke merkezden belediyelere tasarruf ve harcama odaklı bir denetimi yapabilsek. Ama bu ne zaman gündeme gelse, maalesef farklı görüşler, farklı yaklaşımlar ortaya çıkıyor. 'Belediyelerimize fazla karışmayalım' görüşü daha çok ağır basıyor.''

-Çin'in ekonomik modeli-

Babacan, görüşmelerde Çin'in ekonomik modelinin Türkiye ile kıyaslanmasına ilişkin bir görüşü değerlendirdi.

Çin'in çok farklı bir yapısı olduğunu belirten Babacan, şöyle devam etti:

''Çin'de emeklilik sistemi yok. Çin halkının gelecekle ilgili güvencesi yok. Dolayısıyla çalışırken kenara kaç kuruş koyarlarsa, ileride yaşlandığı zaman elindeki kullanabileceği kaynağı o.

Gelecekle ilgili güvensizlik, gelecek korkusu, Çin halkındaki tasarruf oranının çok yüksek seyretmesine neden oluyor. Bu yüksek tasarruf da Çin'e farklı bir ekonomik modeli beraberinde getiriyor. Çin'in doğu ile batısı arasında ciddi bir refah uçurumu var. Bir yandan dünyanın en lüks otomobillerinin en çok satıldığı ülke haline geldi ama bir yandan da açlık sınırının altında yaşayan en az 100 milyon insan var. Son bir yıl içinde de Çin'in büyüme rakamlarının düştüğünü görüyoruz.''

-''Cari açığın nedeni enerji ithalatı''-

Babacan, cari açıkla ilgili eleştirileri de yanıtladı. Bunun en büyük cevabının enerji fiyatlarının içinde olduğunu belirten Babacan, ''Bizim bu sene enerji ithalatımız 59 milyar liraya doğru gidiyor. Petrol fiyatları 110 dolar. 2002'de 20 küsur dolarlardaydı. Bugün eğer petrol 20 küsur dolarlarda olsaydı, bizim cari açık diye bir sorunumuz yoktu. Burada petrol fiyatları, bizim elimizde olmayan çok çok önemli bir etken. Dışarıya enerji konusundaki bağımlılığımız, bizim cari açığımızın en önemli sebebi. Sadece kendimize yetecek bir petrol ya da doğalgazımız olsaydı, Türkiye'nin cari açığı bugün sıfırlanmıştı'' diye konuştu.

Tasarruf oranlarının düşüklüğüne değinen Babacan, bunun artırılması için her türlü tedbirin alınması gerektiğini ifade etti. Cari açığın kontrol altına alınmasında en önemli konunun eğitim olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Eğitim, fert fert daha yüksek katma değer üretmemizi sağlayacak en önemli yöntem. Bugünkü nüfusumuz, ortalama çalışma yaşındaki nüfusumuzun eğitim seviyesi orta 2'den terk bir seviye. Orta 2'den terk bir nüfusla biz şu anda 10 bin 500 dolar civarında bir milli gelir üretiyoruz. Eğitim ne kadar yükselirse o kadar yüksek katma değer, dolayısıyla o kadar yüksek kişi başına düşen milli gelire ulaşacağız'' ifadesini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, özel sektörün dışarıdan borçlanırken KKDF'den kurtulmak için 366 günlük borçlandığını, bunun da istatistiklerde kısa vadeli dış yükümlükleri olduğundan çok daha fazla gösterdiğini belirterek, ''Biz onu daha uzun süreye yayabilmek için KKDF ile biraz oynayacağız, onun hazırlığını yaptık'' dedi.

Babacan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK) 2013 yılı bütçeleri üzerinde yapılan görüşmelerde milletvekillerinin soru ve eleştirilerini yanıtladı.

Dünya Bankası'nın sınıflandırmasında Türkiye'nin 2002 yılında düşük orta gelirli ülke kategorisinde olduğunu belirten Babacan, Türkiye'nin şu anda ise yüksek orta gelirli ülke konumunda bulunduğunu söyledi. Babacan, ''Allah'tan bir mani olmazsa, her şey planladığımız gibi giderse 2015'te Türkiye artık yüksek orta gelir grubundan yüksek gelirli ülke grubuna yükselecek'' diye konuştu.

Babacan, hem ABD hem AB hem de Japon merkez bankalarının ölçüsüzce para bastığı bir dönemde sıcak para hareketlerine çok dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.

Bunda en önemli enstrümanın Merkez Bankası'nın birkaç yıldır uyguladığı para politikaları olduğunu anlatan Babacan, ''Özellikle faiz koridoru ve faiz koridorunda gerektiği zaman kısa vadeli sermaye hareketi içinde belirsizlik oluşturabilme imkanı, kısa vadeli hareketleri Türkiye'den önemli ölçüde caydırmıştır. Bu politika açıklandıktan sonra Türkiye'den kısa vadeli sermayede çok ciddi bir çıkış oldu'' dedi. Bundan yüzde 100 kurtulmanın mümkün olmadığını kaydeden Babacan, Merkez Bankası'nın politikalarıyla bunun önemli ölçüde idare edilir durumda olduğunu ifade etti.

-''Kamunun borcu azaldı''-

Babacan, kamunun borçluluğunun azaldığını belirterek, ''Reel sektörün dış borcunda bir artış olduğu doğru. Özel sektörün dış borcunun milli gelire oranı 2002'de yüzde 18,7'ymiş. Bu rakam 2007'de 24,7'ye çıkmış. 5 yılda 6-7 puanlık artış var ama 2007'den bu yana rakam fazla değişmiyor. 2012'de bu rakam sadece yüzde 26,6'da'' diye konuştu.

Özel sektörün dış borcu diye görülen rakamın önemli bir kısmının aslında, özel sektörün kendi parası olduğunu bildiren Babacan, şunları söyledi:

''Bu kadar yüksek miktarlarda krediyi bankalar bir şekilde hallediyor ama reel sektör kuruluşlarının dışarıdan nasıl aldığını açıklamak zor. Şirket sahibinin orada şahsi parası duruyor, onu teminat gösterip kendi şirketine krediyi kullandırıyor. Serveti Türkiye'de göstermemek için ya da vergi yönetimi için. Dolayısıyla Türkiye'nin gerçek dış borçluluğu konusunda çok emin değiliz. Bunu zaten Türkiye'ye kredi açanlar da görüyor. Onun için özel sektörümüz bu kadar rahat, bu kadar yüksek miktarlarda borçlanabiliyor. Bizim kendi bankalarımız bile bu kadar teminat konusunda ihtiyatlı giderken, bir özel sektör kuruluşunun 100 milyonlarca dolar dışarıdan kolayca kredi bulması o kadar kolay bir olay değil. Dolayısıyla burada ciddi bir teminat sisteminin ve şahsi varlığın olduğunu düşünüyoruz.

Özel sektör dışarıdan borçlanırken KKDF'den kurtulmak için 366 günlük borçlanıyor. Fakat 366 gün borçlandıktan sonra ertesi gün o borç kısa vadeli borç durumuna düşüyor. Bizim istatistiklerimizde kısa vadeli dış yükümlüklerimiz, olduğunda çok daha fazla gözüküyor. Biz onu daha uzun süreye yayabilmek için KKDF ile biraz oynayacağız, onun hazırlığını yaptık. İnşallah sonuç alacak bir hazırlık yaptık.''

Babacan, hane halkının borcunun milli gelire oranının şu anda yüzde 20'ye yaklaşmış durumda bulunduğunu ifade ederek, AB'de bu rakamın yüzde 65 olduğunu söyledi. Bunun artmaması için tedbirler aldıklarını anlatan Babacan, bütün bunların amacının, kredi hacmindeki hızlı artıyı bir miktar engellemek, makul bir oranda artmasını sağlayabilmek olduğunu kaydetti. Borçlanarak refahın, suni bir refah olduğunu belirten Babacan, borçlanarak sağlanan refahın çok sıhhatli ve sürdürülebilir bir tablo olmadığını kaydetti.

-''Gelir dağılımı muntazam olarak düzeliyor''-

Türkiye'de gelir dağılımının son 10 yıldır muntazam olarak düzeldiğini anlatan Babacan, OECD raporunda gelir dağılımı en hızlı düzelen ülkenin Türkiye olduğunun belirtildiğini ifade etti. Bunu yeterli görmediklerini kaydeden Babacan, bunun daha da düzelmesini amaçladıklarını bildirdi.

Türkiye'nin bu sene külçe altın ihracatının artmasının en önemli sebebinin İran olduğuna dikkati çeken Babacan, şunları söyledi:

''Türkiye olarak İran'dan aldığımız gazın parasını biz TL olarak İran'ın Türkiye'deki hesabına yatırıyoruz. Fakat İran'ın o parayı dolar olarak kendi ülkesine götürmesi mümkün değil, uluslararası kısıtlamalar, ABD'nin yaptırımları sebebiyle. Dolayısıyla İran bunu Döviz olarak kendi ülkesine götüremeyince, o TL'yi kendi hesabından çekiyor, altın alıyor piyasadan. Altını kendi ülkesine götürüyor. Bunu nasıl götürüyor bilmiyorum ama işin özü bu. Oraya altın ihracatı aslında bizim doğalgazı almak için ödediğimiz karşılık gibi bir şey oluyor.''

Başbakan Yardımcısı Babacan, Türkiye'nin altın üretiminin de arttığına işaret ederek, altın üretiminin 2-2,5 milyar dolara ulaştığını belirtti. Külçe altın alıp satmanın sadece katma değerinin milli gelir ve büyüme rakamlarına yansıdığını ifade eden Babacan, toplamda bakıldığında ''altın sattık da öyle büyüdük'' diye bir şeyin olmadığını kaydetti.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Hazine Müsteşarlığı, BDDK ve SPK'nın 2013 yılı bütçeleri kabul edildi.

AA

Advertisement