Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Bu bağlamda biz barışçı bir şekilde, şiddete kaçmayan, şiddetin içinde olmayan her türlü gösteri, ifade, düşüncelerin açıklanması, bunlar demokratik haktır. Bunu en başından beri söylüyoruz. Bununla da onur duyuyoruz ama şiddet bütün vatandaşların hayatını rahatsız edici, kural tanımayan, Türkiye'nin en önemli kavşaklarını, meydanlarını, Kızılay'dan tutun da Taksim gibi, buralar kilit, anahtar gibi trafik için hayatın yaşandığı yerler. Buraları eğer, kuralsız bir şekilde, sürekli bir şekilde ve şiddetle tutulmaya çalışılırsa buna da tabii ki demokratik bir hak olarak bakılamaz" dedi.

Rize'de olmaktan dolayı çok mutlu olduğunu ifade eden Gül, burada gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bir gazetecinin "Gezi Parkı'nda yaşanan gerginlik ne zaman biter. Bu konuda ne düşünüyorsunuz" şeklindeki sorusu üzerine Gül, Türkiye'nin açık bir toplum olduğunu belirterek, "Türkiye'de basın hür. Türkiye demokratik bir ülke. Türkiye demokratik bir ülke derken demokratik standartları batı kriterlerinde olan bir ülke. Mahkemeleri var, itirazlar var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerini tanımışız. Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakereleri yapıyoruz. Bunları şunun için söylüyorum. Hatırlatmak istiyorum, bir yerde, bir olaya baktığımızda o olayı tarif ederken yanlışa düşmemek gerekir" diye konuştu.

Özellikle uluslararası camiya seslenmek istediğini dile getiren Gül, şöyle devam etti:

"Uluslar arası basına da tabii ki seslenmek istiyorum. İçinde bulunduğumuz yıllarda çevre ülkelerde, komşularımızda, Orta Doğu ülkelerinde birçok olaylar oldu. Bunlar çok heyecanlandırdı. Türkiye'deki olayları, Taksim'deki olayları seyredenler, birdenbire olaylarda benzerlik kurmaya kalktı. Tamamen yanlış bir şey. O ülkelerde temel hak ve özgürlükler için insanlar, 'demokrasiye geçelim, çok partili sisteme geçelim, çoğulculuk olsun, herkes istediğini rahatlıkla, korkusuz ifade edebilsin' diye ayaklandılar. Türkiye'ye bakarsanız, bütün olup bitenlere bakarsanız, böyle talepler yok. Hatta hatta, Avrupa'nın en gelişmiş bazı ülkelerinde insanlar sokakları dolduruyorlar, 'iş bulun bize, işsiziz' diye. Türkiye'de öyle de değil. Çok şükür, elhamdülillah, bütün dünya bu ekonomik kriz içerisinde, ekonomisi düzgün giden nadir ülkelerden biriyiz veya insanlar eskiden olduğu gibi 'faili meçhul cinayetler dursun, olağanüstü haller kalksın, katiller yakalansın', bunlar içinde değil. Onun için önce olup bitenleri, Türkiye'yi farklı bir safhaya koymak gerekir ve uluslararası, özellikle yayın kuruluşlarının da buna çok dikkat etmeleri gerekir."

Gül, Türkiye'nin açık bir toplum olduğunu, demokratik hak ve hukukun teminat altında olduğunu ve buna saygı duyulduğunu herkesin bilmesi gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

"Bu bağlamda biz barışçı bir şekilde, şiddete kaçmayan, şiddetin içinde olmayan her türlü gösteri, ifade, düşüncelerin açıklanması, bunlar demokratik haktır. Bunu en başından beri söylüyoruz. Bununla da onur duyuyoruz ama şiddet bütün vatandaşların hayatını rahatsız edici, kural tanımayan, Türkiye'nin en önemli kavşaklarını, meydanlarını, Kızılay'dan tutun da Taksim gibi, buralar kilit, anahtar gibi trafik için hayatın yaşandığı yerler. Buraları eğer, kuralsız bir şekilde, sürekli bir şekilde ve şiddetle tutulmaya çalışılırsa buna da tabii ki demokratik bir hak olarak bakılamaz. Ama Gezi Parkı'nda, Taksim'deki parkta insanların, 'benim farklı bir düşüncem var. Buraya yapılacak projelerle ilgili düşüncelerim ayrıdır' diye itirazları varsa bunları dinlemek, bunlarla diyaloğa geçmek, bunlar ne diyor diye kulak vermek de şüphesiz ki hepimizin görevidir. Nitekim bugün, bu bağlamda çeşitli görüşmeler yapılıyor, yapılacaktır. O açıdan ben ilk gün söyledim. Zaten almak istediğimiz mesajlar da bunlar. Dolayısıyla bu tip problemleri, farklı düşünceleri konuşarak, görüşerek ve nihayet hukuk düzeni içerisinde itirazlar olur, mahkemeler olur. Anlaşılamazsa mahkemeye gider. Bu şekilde şiddetten uzak bir şekilde , bunlar çözülür. Bunun da bu şekilde olacağına inanıyorum ama şiddete hiç fırsat vermemek gerekir. Bu yakışmaz. Bu sadece Türkiye'de değil, başka bir ülkede buna Newyork'ta da müsada etmezler, Berlin'de de müsade etmezler, İspanya'da da müsade etmezler. Onun için ben burada özellikle uluslararası basına bunu duyurmak istedim. Türkiye'de olup bitenler, farklıdır. Bunlar temel hak ve özgürlükler ve demokrasi talebiyle ilgili değil ama başka taleplerde olan insanların sesini duyurmak istedikleri için Gezi Parkı'nda gösterileri vardır. Bunun ötesinde bazen geceleri rastladığımız gibi dün de olduğu gibi şiddete başvuranlar bu da ayrı bir şeydir. Bunları ayırmamız gerekir ve kurallara herkesin uyması gerekir. Kurallar, çerçevesi içerisinde de en aykırı düşünceler en aykırı fikirler de tabiki söylenebilir. Onları da dikkate almak, konuşmak dinlemek muhakkak ki demokratik olgunluğun bir gereğidir."

Bir gazetecinin "CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün yaptığı çağrıyla sizin liderleri toplamanızı ve parti mitinglerinin iptal edilmesini istedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine parti başkanlarının, liderlerin hepsinin fikirleri, görüşleri olduğunu belirterek, "Çoğulculuğun bir parçası olarak zaten demokrasiyle övünüyorsak farklı partilerin var olmasıyla övünüyoruz demektir. Bu çerçeve içerisinde anamuhalefet partisi sayın başkanı, biliyorsunuz, benden görüşme talebinde bulundu ve hemen kabul ettim ve görüştük. Fikirlerini söyledi" diye konuştu.

"Bütün siyasi partilerinin başkanlarını bir araya toplamak, bunlar da zaman zaman olabilir" diyen Gül, şöyle devam etti:

"Nitekim ben de ilk Cumhurbaşkanı olduğum yıllarda bazı davetler yaptım. Bu tip toplantıları yaptım. Ama ben bu noktada, neticeye bakarım doğrusu. Neticeye ne yardımcı oluyor, katkısı ne olacak, ben ona bakarım. Bu çerçevede baktığımda bugünkü siyasi ortam içerisinde çok doğrusu katkı sağlayabileceği kanaatinde değilim. Böyle bir kanaat oluşursa tabii ki yine bu daveti de yaparım ama şu anda bunun yerine liderlerle tek tek görüşüp, onların düşüncelerini baş başa, sonuna kadar rahatlıkla söylemelerinin ve benim de dinlememin, neticede bunu diğer görüştüğüm liderlere herkesin ne düşündüğünü anlatmamın, bunun çok daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Şu anda takip ettiğim metot da bu. Nitekim dün de sayın Başbakanla görüşmemizde, diğer ana muhalefet partisi başkanlarının, siyasetçilerin görüşlerini de bu şekilde paylaşma ve aktarma fırsatı buldum. Bakmamız lazım önümüze."

Başka bir basın mensubunun "Olaylar ilk başladığında 'mesaj alındı' demiştiniz. Başbakan ise 'ne mesajı alındı, bilmiyorum' demişti. Bu mesajı sayın Başbakana ilettiniz mi, ilettiyseniz nasıl bir tepki aldınız" sorusuna şu yanıtı verdi:

"Olabilir tabii. Herkeste ilk günün bir karmaşası vardı. Sayın Başbakan yurt dışındaydı. Bugün niçin görüşüyor? Demek ki onların da çeşitli düşüncelerini öğrenmek için, üstelik birinci elden öğrenmek için, öyle değil mi? Bire bir davet edip onlarla görüşmesi ne demek? Artık ondan, bundan, dışarıdan, uzaktan değil bire bir dinlemek istiyor. Bunlar güzel şeyler. Başında söylediğim şey ne? 'Bunları demokratik olgunlukla aşacağız' dedim. Bunlar kesinlikle zaafiyet değildir. Bunun bilinmesini isterim. Bunların hepsi demokratik olgunluktur. Nihayetinde ülke bizimdir. Bütün vatandaşlarımızın farklı fikirleri, aykırı düşünceleri olabilir. Herkesin olacaktır ki o zaman zaten ülkenin demokratik olduğu ortaya çıksın. Ama bunları dinleyebilmek, bunları konuşabilmek, dinleyerek çözebilmek, nihayetinde hiç anlaşılamazsa o zaman dediğim gibi hukuk yolları vardır. Bütün bu yolların neticesinde nihai bağlayıcı kararlar, herhangi bir anlaşmazlıkla ilgili böyle ortaya çıkar. Türkiye, bunları başarabilecek, üstünden gelebilecek bir ülkedir."

"Yanlışları görmezsek bu bizim demokratik olgunluğumuza yakışmaz." diyen Cumhurbaşkanı Gül, "İlk gün Gezi Parkı'nda olup bitenler yanlıştı maalesef. Bunu polis de kabul etti ve dünkü davranışlarını gördünüz. " açıklamasında bulundu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Biz başkalarında olup bitenleri nasıl seyrediyorsak onlar da bizde olup bitenleri seyrederler. Şuna tekrar dikkat çekmek isterim ki olaylar anlatılırken bunların çevresi, bunların nitelikleri de güzel bir şekilde anlatılırsa yanlış imajlar, yanlış bilgiler verilmemiş olur. O açıdan Türkiye'de olup bitenler gayet açık, şeffaf" dedi.

Bir gazetecinin "Uluslararası medyadan bahsettiniz. Uluslararası medyada Taksim'e ilişkin çok sıradışı, provokatif bir dil kullanılıyor. Bu noktadan hareketle, yaşananların arkasında bir komplo olabileceğine dair de bazı değerlendirmeler var. Bunlara katılıyor musunuz" sorusu üzerine Gül, herkesin herşeyi söyleyebileceğini belirterek, "Türkiye açık bir toplum. Biz başka ülkelerde olup bitenleri nasıl seyrediyorsak Türkiye'de olup bitenleri de başkalarının seyretmesi aynı şeydir" diye konuştu.

"Bunların içerisinde kimi vardır ki iyi gazetecilik yapar, kimi var ki iyi gazetecilik yapmaz, kimi var ki iyi yayıncılık yapar, kimi farklı yayın yapar. Bunlar nihayetinde bütün bu kuruluşların inandırıcılığı, kreditibilitesiyle ilgili konulardır" diyen Gül, şöyle devam etti:

"O açıdan biz başkalarında olup bitenleri nasıl seyrediyorsak onlar da bizde olup bitenleri seyrederler. Şuna tekrar dikkat çekmek isterim ki olaylar anlatılırken bunların çevresi, bunların nitelikleri de güzel bir şekilde anlatılırsa yanlış imajlar, yanlış bilgiler verilmemiş olur. O açıdan Türkiye'de olup bitenler gayet açık, şeffaf. Bahsettiğim Orta Doğu ülkelerinde bu tip olaylar olurken ne büyük maliyetler oldu o ülkelerde değil mi? Burada polisin elinde silah yok, jop yok. Her polisin miğferinde numaralar yazılı, gerçi bazılarınkiyle ilgili şikayetler var. Onlarla ilgili hemen soruşturmalar açıldı. Bunları ancak siz Madrid'de, New York'taki polislerde görürsünüz ama o çok büyük olayların olduğu, temel hak ve özgürlükler için sokağa çıkan ülkelerdeki polislerin yaptıklarına bir bakın, neler oldu oralarda değil mi? Bu açıdan bunların hepsini bizim yerli yerine oturtarak, analiz etmemiz gerekir. Başkalarını çok suçlamaya da gerek yok. Nihayetinde Türkiye'de farklı televizyonlar, farklı gazeteler kendileri açısından farklı farklı yansıtıyorlar değil mi? Biz kendimize güvendikten sonra çok fazla gerisine bakmamak gerekir."

-"Ben inanıyorum ki Türkiye, bu problemleri aşacak seviyededir"

Gül, "Polise yönelik eleştiriler var. Siz bu süreçte İstanbul yönetiminin, polisin uslubunu, olaylara müdahale şeklini nasıl buldunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz? 10 gün önce 'demokrasi sadece sandık değil' demiştiniz. Başbakan Erdğan ise aksi yönde görüş açıkladı. Hükümetle bu noktada görüş farklılığınız var mı? Dünkü görüşmede bu konuyu konuşabildiniz mi" sorusuna şu yanıtı verdi:

"Bakın, ben bir konuşma yaparım. Yaptığım konuşmanın içerisinden de öyle bir cümle alırsınız ki başka bir şeye çevirebilirsiniz. Konuşmaların tamamına bakmak lazım. Ben bugün neden bahsediyorum? Türk demokrasisinin batı kriterlerinde demokratik standartlara ulaştığını, hala noksanlıklarımız var, bunları da kapatmak için uğraştığımızı, devamlı bir reform içerisinde olduğumuzu söyledim. Bu ne demektir? Tabii ki bir ülkede, bir ülkeyi kim yönetecek, bir ülkenin yönetimi nasıl olacak, bunun temel kuralı nedir? Demokrasidir, çoğulcu seçimlerdir. Çoğulcu parti ve açık, şeffaf seçimler neticede millet iradesiyle sandıktan çıkan bu temel husustur ama gelişmiş demokrasiler, ileri demokrasiler, batı tipi kriterlerdeki gibi ki biz de öyleyiz. Bunun da ötesinde yapılacak şeyler vardır. Barışçı bir şekilde insanlar, görüşlerini ifade edebilirler, öyle değil mi? Yazabilir, çizebilir, anlatabilir, dolayısıyla bütün bunlar hep gelişmiş demokrasinin bir parçası, ileri demokrasinin bir paketidir.

Sayın Başbakan da ileri demokrasi derken neyi kastediyor, o da bunları kastediyor. 'Neyi kastediyorsunuz' diye sorsanız, o da bunları anlatacaktır size. Onun için buralarda niyetlerin en iyi şekilde görülmesi gerekir. Ben inanıyorum ki Türkiye, bu problemleri aşacak seviyededir."


-"Yanlışa da 'doğru' diye ısrar ederseniz inandırıcılığınız gider"

Gül, orantısız güçle ilgili ise "Maalesef tabii ki yanlışları görmemiz gerek. Yanlışlara biz 'bu yanlış oldu' demezsek o zaman bu da olgunluğumuza yakışmaz. İlk gün Gezi Parkı'nda olup bitenler yanlıştı maalesef. Bunu İstanbul polisi de gördü. Onun için dün, evvelsi gün bakın, davranışları nasıl farklı. Yanlışa da 'doğru' diye ısrar ederseniz inandırıcılığınız gider. Bunu herkes gördü, kendileri de gördüler ve onun için dünkü, evvelsi günkü davranışlarını gördünüz. Hepsi dediler ki biz bu tip barışçıl şekilde, şiddet olmayan gösteriyi ayırt ediyoruz ama sizi de tehlikeye sokacak şiddet içeren gösteriye de müsaade etmeyeceğiz. İlk gün böyle olsaydı belki bu noktalara gelmezdi" dedi.