Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Erdoğan: Askerlik 12 aya düşecek

Erdoğan: Askerlik 12 aya düşecek

Başbakan Erdoğan, "Askerliğin kısaltılması noktasındaki konuda biz, Milli Savunma Bakanlığımızla ve Genelkurmay Başkanlığımızla mutabıkız" dedi

Giriş: 04 Ekim 2013, Cuma 07:19
Güncelleme: 04 Ekim 2013, Cuma 11:06

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, anketlere göre, demokratikleşme paketine halkın desteğinin, yüzde 60 ile 70 arasında değiştiğini bildirdi.

Erdoğan, 2 özel televizyon kanalından verilen ortak canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Başbakan Erdoğan, demokratikleşme paketindeki seçim şekli ve barajı hatırlatılıp, "Sizin yüzde 5 barajı ve daraltılmış bölgeden yana olduğunuza dair haberler çıktı. Tercihiniz bu mu?" sorusu üzerine, pakette 3 teklif ileri sürdüklerini ve bu tekliflerin tartışılmasını istediklerini söyledi.

Bunlardan birinin mevcut durum olduğunu ifade eden Erdoğan, "Mevcut durumu da biz geldiğimizde kucağımızda bulduk. Bizden önceki dönemlerde hazırlanmış olan bir seçim şekliydi. Yüzde 10 barajı vardı. Biz onunla seçime girdik, 16 aylık yeni bir partiydik ve o yüzde 10 barajıyla seçime girerek parlamentoya adımımızı attık" diye konuştu.

Erdoğan, ikinci teklife ilişkin ise "Dedik ki madem seçim barajının düşürülmesini istiyorsunuz o zaman 5'e düşürelim. Türkiye'de beşli bölgeler yapalım. Türkiye'yi 110 seçim bölgesine ayıralım. Böylece yüzde 5 barajı Türkiye genelinin yine barajı olsun ama her bölgeden 5 milletvekili çıksın ki buna daraltılmış bölge diyoruz. Bu teklifimiz de bir diğeri" ifadesini kullandı.

Üçüncü teklifte ise barajın tamamen kaldırılmasını öngördüklerini ifade eden Erdoğan, "Dar bölge sistemiyle Türkiye'yi 550 seçim bölgesine ayıralım ve her bölgeden bir milletvekili çıkmış olsun ki burada hesap sorabilirlik kabiliyeti, hesap verebilirlik noktasında ki dar bölge sıkıştıracaktır, seçmen ile seçilen arasında. Bu da bizim bir diğer teklifimiz" diye konuştu.

Bu tekliflerin ardından öneri ve karşı teklifleri bekleyip ondan sonra tekrar bir değerlendirme yaparak adımlarını da ona göre atmayı düşündüklerini dile getiren Başbakan Erdoğan, bu yeni dönem için bunun çok çok isabetli ve hayırlı bir adım olacağına inandığını belirtti.

Erdoğan, buna göre kamuoyu araştırmaları da yapacaklarını da belirterek, "Kamuoyu araştırmalarından ne çıkar. Yüzde 10'luk, yüzde 5'lik, tamamen barajın kaldırılıp dar bölge. Hangisi çıkarsa o istikamette de adımımızı atarız" dedi.

-"O süreci de başlatmak istiyoruz"-

"Pakette halkın desteğine ilişkin size ulaşan bir veri var mı? Dış basında ilk günkü olumlu yansımalar devam ediyor mu? Paketteki düzenlemelerin 10-15 gün içinde çıkarılabileceğine ilişkin bazı açıklama ve beklentiler oluştu. Yetişir mi?" sorusuna Erdoğan, "seçim barajıyla ilgili çalışmanın yasal düzenleme gerektirdiğini, bu yüzden bayrama yetişmesinin mümkün olmadığı" yanıtını verdi.

İdari tasarruflarında olan maddeleri bayrama yetiştirmeyi hedeflediklerini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:

"Çünkü onlar Bakanlar Kurulu kararı ve yönetmelikle hemen süratle çıkarabileceğimiz maddelerdir, düzenlemelerdir. Bunu bayramdan önce çıkarıp halkımıza ilk müjdeyi vermek istiyoruz. Ama bayram sonrası yeni dönemde de suratle hemen yasal düzenleme gerektiren maddeleri, başlıkları inşallah Meclis'e sevk edip ondan sonra komisyon, arkasından genel kurul olarak o süreci de başlatmak istiyoruz."

Demokratikleşme paketine kamuoyu desteğinin sorulması üzerine Erdoğan, "Kamuoyundaki şeyler şu anda birkaç anket. Yüzde 60 ile 70 arasında destek değişiyor" bilgisini verdi.

-"Sizleri de kucaklıyoruz"-

Erdoğan, demokrasi paketinin kapsamına yönelik soru üzerine, paketin kapsamının lokalize edilmesinin yanlış olacağını belirtti. Çıkaracakları yasal ve idari düzenlemelerin belirli bir bölge ile ilgisi bulunmadığını, ülkenin genelini kapsadığını aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sen Kürt vatandaşlarımız diyorsun. Bu Kürt vatandaşlarımızın bütününün talebi değil ki. Kürt olmayan farklı etnik unsurların da bu konuda talepleri var. Örneğin Süryaniler. Bakın ne dediler: 'Biz de okulumuzu şimdi kuracağız' dediler. Çünkü onların da beklentisi vardı. Mesela Mor Gabriel onları çok çok mutlu etti. Niye? Yıllardır orada ciddi bir sıkıntıları vardı. Yurt dışına gittiğim her yerde heyetler olarak gelirlerdi, 'Bizi ne zaman topraklarımıza kavuşturacaksınız. Biz tekrar ne zaman işte Mardin'e döneceğiz?' Bunları söylerlerdi. Bu ülkeden birçok nedenle bu insanlar gitmişti. Şimdi yavaş yavaş dönüş başladı. Dönüş başladığı zaman da tabii diyor ki 'Benim okulum da olsun.'

Ülkemizde birçok lisemiz var. Galatasaray Lisesi gibi, Alman Lisesi gibi, Saint Joseph gibi. Bütün bunların hepsinde, bunlarda şu anda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup oralarda okuyanlar var. Ne yapıyorlar? Biliyorsunuz o dillerde tedrisat yapıyorlar. Şimdi burada da böyle bir şeyin önünü açalım dedik. Kaldı ki önünü açarken de tabii burada sadece kendi ana diliyle değil. Burada yine Türkçe, burada belli dersler Türkçe okutulmak kaydıyla. Bunların düzenlemesini ayrıca Milli Eğitim Bakanlığımız yapıyor, yapacak. Böylece biz buradaki, bizi dışlıyorsunuz, terk ediyorsunuz mantığını, anlayışını ortadan kaldırmış oluyoruz. Hayır, sizler bizim vatandaşımızsınız. Biz sizleri kucaklıyoruz, ihmal etmiyoruz."

-"Resmi dil Türkçe"-

Bu konuda "bir şeyin karıştırılmamasını isteyen, bazılarının kasten böyle bir işin içine girdiğini" ifade eden Erdoğan, "Resmi dille bir defa burada bir karışıklığa gitmeyelim" uyarısında bulundu.

"Özel okul meselesini açarsanız iyi olur. Kafa karışıklığı yarattı çünkü" değerlendirmesi üzerine Erdoğan, "Bu, resmi dille asla birbirine karıştırılmamalı. Resmi dil Türkçe. Özel okulu da kendileri kuracak. Kendisi okulunu kurar ve kendi kurdukları okulda da bunu gelir Kürtçe olarak derslerini okutabilirler. Türkçe yine orada olmak kaydıyla" karşılığını verdi.

Aslında yabancı okul diye bir durumun bulunmadığını ifade eden Erdoğan, "Alman Lisesi, Galatasaray Lisesi, bunlar yabancı okullar değil. Bunlar hükümetler arası yapılmış anlaşmalarla kurulmuş okullar. Biz diyoruz ki onlar hükümetler arası yapılmış anlaşmalarla kurulmuş ama bunlar da yine bizim kendi ülkemizde. Diyoruz ki bunlara da biz farklı statü verelim. Özel okulunu kur gel burada bu şekilde bu dersi verebilirsin diyoruz" diye konuştu.

Bu konudaki bir ayrıntıya daha dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:

"Biz ne dedik, seçmeli seçmeli ders olarak Kürtçe'yi seçersin. Seçmeli ders olarak da Kürtçe'yi devletin okullarında da öğrenebilirsin. Biz bunun da önünü açtık. Bu yetmedi biliyorsunuz üniversitelerde bunlarla ilgili bölümler açtık. Fakat tabii dert nedir? Burası önemli. Samimiyetse artık burada atılması gereken adım atılmıştır.

Fakat bir şeyi daha tespit etmek lazım. Benim Kürt kardeşim sadece Güneydoğu Anadolu bölgesinde mi yaşıyor? Veya Güneydoğu Anadolu bölgesinin tamamında mı yaşıyor? Bugün bir Gaziantep var. Biz Gaziantep'te parti olarak adeta silme oradan çıkmışız. Şanlıurfa hakeza öyle. Adıyaman hakeza öyle. Bu 3 il bölgenin önemli illeri. Bunlar da biliyorsunuz Şanlıurfa o da şimdi büyükşehir oluyor. Böyle bir noktaya geldik. Bunları görmezlikten gelmememiz gerekir. Kaldı ki adeta Kürtlerin talepleri, hayır. Devletin, bizim yönetim olarak hükümet olarak tespitimiz. Bu tespit bugünün tespiti değil ve bir yerlerin talebi üzerine de değil. Bizim programımızı okuyanlar varsa bunu gayet iyi bilirler."

Son yaptıkları kongrede 63 madde açıkladıklarını hatırlatan Erdoğan, şunları belirtti:

"Bu maddelerin içinde de bunları görürsünüz. Buralardan zaten bu geliyor. Biz bunu kamuoyu araştırmalarıyla olsun, bölgenin bizden talepleriyle olsun, diğer bölgelerde yaşayan vatandaşların talepleriyle olsun. Bunların hepsini mezcederek bunları uygulamaya koyalım dedik. Ama nedir olay? Bir zamanlama olayı. Eğer siz bunu zamanlama olarak iyi tespit etmezseniz, burada da farklı tepkiler alırsınız.

İşte onun için bir taraftan çözüm süreci, arkasından bu çözüm süreciyle tespit ettiklerimiz akil insanlarla ve şimdi bir kısmını bu şekilde dedik ki bir çözüme kavuşturalım. 28 maddeyle biliyorsunuz bunun bir adımını attık ve aldığımız tepkiler de gerek ulusal, gerek uluslararası bazda gayet iyi."

Erdoğan, "(Kamuda başörtüsü) TSK çalışanları, emniyet mensupları ve hakim savcılar istisnai olarak, kendi mevzuatları dahilinde, kendileri istedikleri zaman istedikleri düzenlemeyi yapabilirler" dedi.

Demokratikleşme paketine ilişkin açıklamalarda bulunan, ana dilde eğitime ve ana dilin gündelik hayatta kullanımına yönelik olarak "Türk Hava Yollarında Kürtçe anons mümkün müdür?" sorusuna yanıt veren Başbakan Erdoğan, anons konusunun çok spesifik olduğunu söyledi.

Trabzon'a yapılan seyahatlerde de Lazca konuşulan bölgelere giden vatandaşların, Lazca anons talebinde bulunmasının spesifik bir konu olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, "Ülkenin belli oturmuş yapısı var. Dünyayı diller konusunda ciddi inceledik. Amerika'da İngilizce'den başka bir şeyi duyuyor musunuz? Halbuki oralarda olmayan ırk yok, ne ararsan var. Dünyayı iyi okumamız lazım, tanımamız gerek. Lokalize edersek yazık olur, ülkemize yazık olur" değerlendirmesini yaptı.

Başbakan Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Türklük, Türk milleti kavramlarının Anayasa başta olmak üzere her yerden kaldırılacağı iddiasında bulunduğunun anımsatılması üzerine, "Arapça'da şedde var ya bu şeddeli bir yalan" ifadesini kullandı.

Kendisinin ve arkadaşlarının defaatle "ortak payda olarak gelin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı şemsiyesi altında hepsini toplayalım" dediğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Atatürk'ün yanılmıyorsam 23 Meclis konuşması olacak. Oradaki konuşmasında, Kürt'üyle Türk'üyle Laz'ıyla vesaire sayıyor, sayıyor bunlar 'anasırı İslamiye'dir' diyor. Atatürk'ün yaklaşımı bu. Biz, ise oradan esinlenerek bir şey ilave ettik. Millet dediğimiz zaman, millet kavramını eğer ırki olarak alırsak burada bilimsel olarak da yanlışa düşeriz. Çünkü millet kavramı içerisinde ırki anlamda, sadece bir kavim yoktur, bir ırk yoktur. Onun içinde birçok etnik unsurlar millet kavramının içinde toplanır. Türk milleti dediğimiz zaman bunun içinde hepsi var, ama diğer muhaliflerimiz böyle anlamıyor.

Andın içinde gerçekten birçok kesimi rahatsız eden ifadeler, beyanlar var. Artık bizim, tek tipçilikten kurtulmamız gerekiyor, bu tek tipçilikten kurtulmanın da bir adımıdır. Toplumumuzun ciddi kısmını bu rahatsız ediyorsa bunda direnmenin anlamı yok."

-Demokratikleşme paketi-

Başbakan Erdoğan, demokratikleşme paketinde yer alan Q, X ve W gibi harflerin kullanılmasına yönelik düzenlemeye ilişkin soruya "Biz diyoruz ki 'niye Q klavye olsun, biz F klavyeye geçelim'. Birisi İngiliz klavye malum, bizim kendi sistemimizde F ile başlayan sistem var. Şu anda İngiltere'deki, ABD'deki gibi farklı şeritten arabayı kullanıyoruz, direksiyon da sağda, böyle bir durum var. Bunun yeri aslında sol. İthal ettiğiniz bütün bilgisayarlar Q klavye. Orada da sizi tamamiyle kültür emperyalizmi istila ediyor. Basit değişikliklerle bunlar çözülebiliyor. Şu anda Türkiye'de F klavye kullanan da var, Q'yu kullanan da var ama biz diyoruz ki 'klavyelere özgürlük' diyelim. Buraya da F klavyeyi koyalım dedik. Burada ister istemez Kürt kardeşlerimizin de bunu kullanması çok daha rahat hale geliyor" yanıtını verdi.

Harf inkılabının içerisinde basit şeylere, harflerin nasıl yazılacağına varıncaya kadar bazı düzenlemeler bulunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, "Bu komiklikten artık ülkemizin kurtulması lazım dedik, bu adımı böyle attık" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, "Herkesin başbakanı olmak, herkesin iktidarı olmak, muhalefeti muhalefete bırakmak daha doğru olmaz mı? Dünyada Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin oluşturduğu derin devlet var. Türkiye'dekini tam bitirmeden onunla uğraşmanız problem yaratmaz mı?" sorusuna da şöyle yanıt verdi:

"Herkesin başbakanıyım, bundan hiç şüpheniz olmasın. Her kesimin başbakanı olmamış olsam... Hakkari'deki, Şırnak'taki kardeşimi, vatandaşımı düşünmem. Oranın da altyapısını, yollarını, uçaklarını her şeyini... Oralara sefer verebilecek hale getiriyorsak Bingöl'e varıncaya kadar oraya havalimanı, okul, hastane yapıyorsak bireyin hakkı dediğimiz zaman orada yaşayan vatandaşımın sağlık hizmeti, eğitim hizmeti alabilmesi için... Orada havalimanı kurup, oradaki bütün yolculuk hizmetlerini kolaya ulaştırabilmek için bu adımları attık, atıyoruz, devam edeceğiz. Önümüz kesiliyor tabii. Terör geliyor, iş makinalarını yakıyor, müteahhitleri tehdit ediyor, çalışanları kaçırıyor ama buna rağmen biz devam ediyoruz.

Bu düzenlemelerin içinde bir madde de ayrımcılığın kesinlikle tasfiyesidir. Bunun için de ciddi bir madde koyuyoruz, 1 yılla 3 yıl arasında cezai müeyyide getiriyoruz ki hapis cezasını da bu ayrımcılığı yapanlar görsün. Kime olursa, din, dil, ırk, milliyet ne olursa olsun. Hiç bir şekilde bu ayrımcılığın olmaması lazım, bu adımı onun için atıyoruz. Bireyi özellikle bu noktada güvence altına almak için atıyoruz."

-"Kimseye ayrımcılığa tahammüh edemeyiz"-

Başbakan Erdoğan, 1982 Anayasasının laiklik maddesindeki gerekçesinde yer alan "Tüm inanç gruplarına eşit mesafededir, tüm inanç grupları devletin güvencesi altındadır" hükmünün uygulanmadığına işaret ederek, "Bunu uygulamadılar ve biz hep bunun mağduru olduk, çocuklarımız bunun mağduru oldu. Dolayısıyla biz, şimdi başkalarını mağdur edemeyiz. Onun için bireyin güvence altında olduğu bir dönem, asla kimseye ayrımcılığa tahammül edemeyiz" diye konuştu.

-BM Genel Kurulunun yapısı-

Başbakan Erdoğan, bir soru üzerine BM Genel Kurulunun yapısına ilişkin eleştirilerini anımsatarak, bu konudaki eleştirilerini uluslararası toplantılarda sık sık dile getirdiğini söyledi.

Son olarak Saint Petersburg'taki G20 Zirvesi'nde ABD Başkanı Barack Obama'nın ağırlık olarak Suriye konusunun görüşüldüğü akşam çalışma yemeğinde, "BM Güvenlik Konseyi felç olmuştur" dediğini anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu önemli bir tespitti, gerçekten felç olmuştur. Fakat biz, bunu yıllardır söylüyoruz. Diyoruz ki 'dünyayı bir ülkenin dudakları arasına mahkum edemezsiniz'. Bir taraftan İnsan Hakları Evrensel Beyannemesi diyeceksiniz, bir taraftan demokrasi diyeceksiniz, öbür taraftan 5 tane ülkeye... 5'in içinden 1 ülke veto ettiği anda her şey bitiyor. Bu adil bir yaklaşım değil. Öbür tarafta 10 tane de oraya süs eşyası olarak adeta geçici üyeleri koyuyorlar, hiçbir kıymeti yok.

Biz, adil bir yaklaşım ortaya koyacaksak diyoruz ki bu sayı 15 olsun. Ne daimi ne geçici, böyle bir ayrım olmamalı, 15 dönerli olmalı. Dünyadaki bütün kıtalardan, inanç gruplarından orada temsil olmalı. 1 yıl mı, 2 yıl mı görev yapmalı? Bu görev süresi dolunca o ülkeler gitmeli, onların yerine diğer ülkeler gelmeli. Böylece dünyadaki barışın, adil bir yaklaşım tarzının sağlanacağına inanıyoruz. Bunu görüştüğümüz ülkelerden çok olumlu yaklaşımlar aldık. Rahatsız olanlar var ama rahatsız olanlar inanın o 5'ten başkası değildir."

Başbakan Erdoğan, Türkiye'den bazı gençlerin "dünya 5'ten büyüktür" diye bir kampanya başlattıklarına işaret ederek, kampanyaya destek verdiğini, kendisine ne görev düşerse yapmaya hazır olduğunu ve gittiği her toplantıda bu konuyu işleyeceğini ifade ettiğini anlattı.

Erdoğan, "Şimdi dünya 5'ten büyükse bunun hakkını vermek lazım. Kendilerine öyle sağlama almışlar ki bunu değiştirmek Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bile adeta mümkün değil. İşimiz kolay değil ama birilerinin bir yerden başlaması lazım" diye konuştu.

-Başörtü-

Başbakan Erdoğan, demokratikleşme paketinde yer alan başörtüsüyle ilgili düzenlemeye ilişkin sorulara da yanıt vererek, "Türk Silahlı Kuvvetleri çalışanları, emniyet mensupları ve hakim savcılar istisnai olarak, kendi mevzuatları dahilinde, kendileri istedikleri zaman istedikleri düzenlemeyi yapabilirler. Biz bunu şu anda kendi yapacağımız düzenlemenin dışında tuttuk" dedi.

Öncelikle ve süratle aşabilecekleri kamu dairelerindeki adımları atarak, buralardaki duruma çözüm getireceklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Belli aşamaları kırmadan, dökmeden sürdürmek gerekir. Bu konuyla ilgili bazı kurumlarımız kendi tasarruflarına bunu bırakarak bu adımları kendileri atarlar. Ülkenin hassasiyetleri de onlarca zaten malumdur. Bunun da farkındayız. Şu anda atılan adım zaten çok çok önemli bir adımdır" değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan Erdoğan, bir gazetenin siyah başörtüsü ve siyah pardesülü öğretmeni, öğrenciler arasında gösteren fotoğraf ile "İşte Atatürk Türkiyesi ne hale geldi" şeklinde attığı başlığı eleştirerek, şöyle devam etti:

"Bu düzenleme tamamiyle öğretmenlere yönelik, memurlara yönelik bir düzenleme. Memurlara yönelik bu düzenlemenin bütün içeriğini Milli Eğitim Bakanlığımız öğretmenlerle ilgili olarak, diğer kurumların da kendilerine ait bir şeyi var... Oralarda takdir ederseniz ki resmi üniforma çizecek değilsiniz. Onlar, gereğini oradaki şartlar içerisinde belirleyecektir, buna göre hareket edecektir. Burada aşırılıklara kaçmak, bu olumlu gelişmeleri bana göre suistimal etmek olur, tahrik etmek olur.

Burada bir şeye vurgu yapmakta fayda var: Biz, bir taraftan 'insanların yaşam tarzlarına müdahale etmeyeceğiz' diyoruz ama bir tarafın yaşam tarzlarına müdahale etmeyelim derken, bir başka tarafın yaşam tarzlarına da bir tarafın müdahale etmesine her halde fırsat vermemek lazım. Bunların hepsini birlikte koruma altına almak lazım. Buna dikkat edersek ülkenin barış içinde, sevgi, saygı içinde yaşaması çok daha güzel olacaktır."

Başbakan Erdoğan, Hindistan'ın Sih başbakanının uluslararası toplantılara kendi inancına uygun kıyafetiyle katıldığını hatırlatarak, "Kimse ona sen niye böylesin demiyor, orayı yönetiyor. Bizdeki mantıkla olaya baktığınız zaman siz devletin başında böyle birini asla kabul edemezsiniz. Bunu hep beraber çözmemiz lazım. Sih başbakan ki benim iyi bir dostumdur, saygı duymak zorundayız, ülkesini yönetiyor" görüşünü aktardı.

-"Askerlik 12 aya düşecek"-

Başbakan Erdoğan, askerlik süresine ilişkin bir soru üzerine de "Askerliğin kısaltılması noktasındaki konuda biz, Milli Savunma Bakanlığımızla ve Genelkurmay Başkanlığımızla mutabıkız. Orada süre düşecektir. Öyle zannediyorum ki 12 ay. Kısa dönem aynen kalacak. 12 ayda olay donacak böyle bir durum var. O konuyla ilgili bir ön hazırlık zaten var. Bedelli askerlik konusunda daha önce aldığımız karar neyse odur. Bedellinin şartlarını açıkladık" yanıtını verdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması konusuyla ilgili, "Şu anda gündemimizde öyle bir durum söz konusu değil. Şu anda bana bağlı olarak zaten Genelkurmay Başkanlığı çalışıyor. Halimizden memnunuz, gayet iyi yürüyor. Onun için farklı yerlerin de bu tür şeyleri kaşımasına pek müsaade etmezsek isabetli olur diye düşünüyorum" dedi.

Bir soru üzerine kılık kıyafet konusunda diğer ülkelerle ilgili verilen örnekleri hatırlatan Erdoğan, "Biz şimdi kalkıp da 'İran'da bu böyledir, İran'la selamlaşma, Suudi Arabistan'la selamlaşma'. Bunu böyle mi konuşacağız. O kendi ülkesinde öyle giyiniyor. Bir kısmı bizler gibi giyiniyor. Batı'ya gittiği zaman bakıyorsunuz aynı şekilde giyinmiyor daha farklı" diye konuştu.

Erdoğan, Mısır ziyaretinde yaptığı konuşmada laikliğin İslam'a ters olmadığına ilişkin sözlerinin hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:

"Biz bireyin hukukunu koruyacaksak her yerde bunu aramalıyız. Ben mesela Mısır'da şu andaki gelişmeye kalkıp da 'evet' diyemem ki. Bunun her yeri laik olsa ben buna 'evet' diyemem. Burada bir darbe yönetimi var. Şimdi bu darbe yönetimiyle bana laikliği mi dayatacak. Daha önce de orada yine bir darbenin eseri olan yönetim vardı. Onların her yeri laiklik olsa ne olacak. Seçim zamanı geliyor bakıyorsun ülkenin çok ciddi bir kesimini sandığa götürmüyorlar. Bir seçim iki ayda, üç ayda biter mi? İki ay üç ay süren seçim, taşımalı sistem. Bunlar oldu. Bunların olduğu bir yere ne demokrasi girer ne insan hakları girer, ne de laiklik girer. Bunların hepsi farklı bir yaklaşım tarzı."

-"Yerel seçimlerde başörtülü adayımız olacak"-

Yerel seçimlerde başörtülü adaylarının olup olmayacağına ilişkin bir soruya ise Erdoğan, "Yerel seçimlerde başörtülü adayımız olacak. Sayısını ben şu anda veremem, kaç tane olacak. Bunların hepsinin şu anda aday tespitleri devam edecek" diye yanıt verdi.

Bazı partilerin adaylarını açıklamaya başladığını dile getiren Erdoğan, kendilerinin aceleci olmadıklarını söyledi. Erdoğan, "Bizim bu noktada şu anda temayül yoklamalarımız, kamuoyu araştırmalarımız ki biz birinci etap kamuoyu araştırmalarını yaptık 81 vilayette. Şimdi temayül yoklamalarına başlıyoruz. Temayül yoklamalarından sonra tekrar bir kamuoyu araştırması ucu açık ve ucu kapalı olarak bunu yapacağız ve ondan sonra adaylarımızı belirleyip açıklayacağız" diye konuştu.

Erdoğan, "Acaba en demokratik aday belirleme yolu ön seçim değil mi? Niye bunu hiç denemiyorsunuz" yönündeki soruya, "Bizim yaptığımız ön seçimden daha iyi. Temayül yoklamasına gelenler bir defa il, ilçe, beldelerin yönetimleri. Hepsi orada geliyorlar oy kullanıyorlar. Burada gençlik kolları, kadın kolları hepsi oy kullanıyorlar ve bu oylarını kullanacaklar ve buradan gönderdiğimiz heyetler alacak onları mühürleyip buraya getirecekler" karşılığını verdi.

-"Partilere üye olma hakkını tanıyoruz"-

Demokratikleşme paketiyle oy verme hakkına sahip herkesin siyaset yapabilmesi yönünde bir düzenleme yapıldığını ve böylece belli bir cezaya kadar terör suçuna bulaşmış ve cezasını çekmiş kişilerin siyaset yapmasının önünün açıldığının hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Çıktığı anda oy verme yetkisine sahip mi? Sahip. Eğer oy verme yetkisine sahipse biz onlara partilere üye olma hakkını tanıyoruz" dedi.

Seçilme hakkı için mahkemeden sabıka kaydı alınmasının herkes için geçerli olduğunu hatırlatan Erdoğan, "Oradan çıkıyor, çıktıktan sonra da oy kullanma hakkı varsa bu bir defa gelir siyasi partiye üye olur. Üye olduktan sonra adaylık konusu ise bunların sabıka kaydıyla alakalıdır. Sabıka kaydıyla ilgili yeri, verecek olan merci bellidir" ifadesini kullandı.

"O zaman Abdullah Öcalan bir gün tahliye olursa siyasete atılabilecek mi? Bunu mu anlıyoruz" sorusuna ise Erdoğan, "Bir defa zikrettiğiniz isimle alakalı olarak böyle bir şeyin olamayacağını biliyorsun. Olamayacak bir şeyi niye bana soruyorsun" diye cevap verdi.

-Genelkurmay Başkanlığı'nın durumu-

Erdoğan, olası yeni demokratikleşme paketleri içinde Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasının da bir pakete konu olup olmayacağı yönündeki soruya karşılık, şunları söyledi:

"Şu anda gündemimizde öyle bir durum söz konusu değil. Şu anda bana bağlı olarak zaten Genelkurmay Başkanlığı çalışıyor. Halimizden memnunuz, gayet iyi yürüyor. Onun için farklı yerlerin de bu tür şeyleri kaşımasına pek müsaade etmezsek isabetli olur diye düşünüyorum" dedi.

-"Temenni ederim ki kazandırsın"-

Demokratikleşme paketinin Avrupa Birliği'yle tam üyelik müzakerelerine ivme kazandırıp kazandıramayacağına ilişkin ise Erdoğan, "Temenni ederim ki kazandırsın" değerlendirmesinde bulundu. Kendilerinin bugüne birçok paket açıkladığını hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:

"Biliyorsunuz 26 maddelik anayasal düzenleme aynı zamanda müktesebatın da birçok taleplerini yerine getirsin, o istikametteydi. Ama pek de arzu ettiğimiz istikamette yürümedi. Şimdi de yine olumlu açıklamalar geliyor. Fakat hep bardağın boş tarafını arıyorlar, 'neresi boş kaldı' diye. Yani o dolu taraf üzerinden hareket edip de 'şu süreci biraz hızlandıralım' diye bir gayretleri yok. Yani benim Avrupa Birliği Bakanım fellik fellik hala üye ülkeleri dolaşıyor. Yine yurt dışında ülkeleri dolaşıp 'görüyorsunuz gelişmeler şudur, şudur' anlatıyor ama hala 14 maddedeyiz.

İşte son olarak yine Fransa'nın, sayın Hollande'ın desteğiyle, o eski şeyi ortadan kaldırdı ama o da beş maddeyi birden ne yazık ki şu anda açamıyor. Ama açacaklarına dair sinyaller verdiler. Temenni ederim ki o süreç biraz hızlanırsa, belki ondan sonra fasılların açılması biraz daha da hızlanabilir. Umutluyuz. Ama çalışıyoruz. Arkadaşlar 'biz çekiliyoruz, biz yokuz' böyle bir şeyin içinde değiller. Her Bakanlar Kurulu toplantımızın bir maddesi Avrupa Birliği çalışmalarıdır. Muhakkak bakanımız onunla ilgili 15 gün içinde ne çalışmalar yaptı sunumunu yapar, gelecek 15 günde neler yapacak onları anlatır ve bir madde sabittir, ona aittir."

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Müslüman'a ne veriyorsak, Hristiyan'a da Musevi'ye de hepsine aynı şeyi vereceğiz" dedi.

"Demokratikleşme Paketi" açıklandığında Alevilerin hayal kırıklığına uğradığı ve pakette Ruhban Okulu konusunda da bir ifade olmadığının belirtilmesi üzerine Erdoğan, "Ruhban Okulları konusunu biz çözeriz" ifadesini kullandı.

Erdoğan, 11 yıllık döneminde Yunanistan'ın Başbakanı ve bakanlarıyla çok kez konuştuklarını dile getirerek, "Bu bizim için anlıktır ama sizden bir şey istiyoruz. Atina'da iki tane camimiz var, birisi Fethiye Cami, yıkılmış, enkaz. Burayı yapma müsaadesi verin, biz burayı yapalım. Öbür tarafta da Ruhban Okulu'nu açalım" dediklerini söyledi.

Sen Sinod Meclisi'nin devam etmesi için çalışma yaptıklarını da anlatan Erdoğan, kendisinin de 150 bin Türk vatandaşının bulunduğu Batı Trakya'da, Müslümanlar için oradaki hocaların seçtiği birinin başmüftu olmasını istediklerini dile getirdi. Erdoğan, "Bugüne kadar hep 'yaptık yapıyoruz, yaptık yapıyoruz' demişlerdir. Hep ipe un sermişlerdir. Bunu ben Sayın Bush'a da söyledim, Sayın Obama'ya da söyledim, Merkel benden rica etti ona da söyledim. Dedim (bakın eş zamanlı olarak sizler bunları yapın, biz de yapalım)" diye konuştu.

"Sümela'yı biz ayine açtık mı, açtık; Tarsus'u açtık mı, açtık; Akdamar'ı açtık mı, açtık. Hep 'ver, ver, ver' diyorsunuz. Bir de siz verin. Kaldı ki bu hak" değerlendirmesinde bulunan Erdoğan, bunun bir hak arayışı olduğunu kaydetti.

Erdoğan, Türkiye'de 2 bin Rum olduğunu da belirterek, "Okul noktasında ne diyorsanız hazırım" dediğini ve adalarda açılan okulda 4 öğrenci bulunduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Müslüman'a ne veriyorsak, Hristiyan'a da Musevi'ye de hepsine aynı şeyi vereceğiz" dedi.

Alevilerin de Müslüman olduğunu dile getiren Erdoğan, "Müslüman olduğuna göre burada ayrımcılığa gidecek bir şeye fırsat vermemek lazım" ifadesini kullandı.

Erdoğan, yaptıkları "Alevi Çalıştayı"ndan bir netice gelmediğini belirterek, Alevilerin arasında da bir bölünme bulunduğunu bildirdi. Erdoğan, şöyle konuştu:

"Cemevleri konusunda, cemevini ibadethane olarak kabul edenler adeta yok gibi. Mesela bizim bu noktadaki hakim olan anlayışımız 'inanç ve kültür merkezi olabilir' diyoruz. Bize siz farklı bir teklifle gelin. Sonunda ben Bekir Bey'e dedim ki 'siz bir çalışma yapın. Bu çalışma neticesinde görelim'. Mesela dedelere ücret meselesi görüşüldü, dediler ki 'biz satılık değiliz'. Bir kısmı 'isteriz'. Yani belli bir yere iş oturmuyor. Otursa ona göre biz de adım... Dernek misiniz? 'Hayır dernek değiliz'. Çünkü dernek statüsü olsa o da bizim işimize gelmez. Dernek dediğin zaman Türkiye'deki tüm derneklerin milli bütçeden belli bir pay alması lazım. Bütün bunlar çok ciddi üzerinde tartışılmış, konuşulmuş konular. Buna rağmen yine de Başbakan Yardımcımı bu konuyla ilgili görevlendirdim. O çalışmalarını devam ettiriyor. Biz bu arada Nevşehir Üniversitesi'ni Hacı Bektaş-ı Veli üniversitesi olarak değiştiriyoruz. Onunla beraber de çok ciddi bir mesajı vermiş oluyoruz."

-"AK Parti iktidarında cemevi sayısı arttı"-

AK Parti'nin iktidardaki 11 yılında yapılan cemevi sayısının daha öncekilerin misli olduğu belirtilmesi üzerine Erdoğan, "Mukayese edilmez. CHP'nin iktidar olduğu dönemler dahil. Ondan sonra hükümet oldukları dönemler dahil. Bizim 11 yılda yapılan cemevleriyle mukayese edilemez, sayısal olarak. Varsa iddiaları çıkarsınlar gelsinler. Benim önümde hesaplarım var. Biz, onlara belediyelerimiz olarak, AK Parti'li belediyeler olarak, hükümet olarak mümkün olduğunca her türlü desteği verdik, veriyoruz" diye konuşu.

Cemevlerinin elektrik ve su problemi olduğunun hatırlatılması üzerine ise Erdoğan, ibadethane olmayı çok küçük bir kısmı kabul etse de Alevilerin genelinin bunu kabul etmediğini kaydetti.

Erdoğan, "Yeni bir pakette bu çözülecek, inşallah" temennisi üzerine "İnşallah" diye karşılık verdi.

Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin "Demokratikleşme Paketi"yle ilgili değerlendirmede bulunup, ne terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile ne Kandil'le, ne BDP'yle ya da başkalarıyla müzakere neticesinde hazırlanmış bir paket olduğunu belirterek, "Tam tersine siz tabana göre, milletin tamamına göre ve özellikle de Kürt kardeşlerimize göre bunu hazırladınız. Dolayısıyla büyük çoğunluk sevinirken bunlar sukütu hayale uğradı diye düşünüyorum. Doğru mu?" yönündeki sorusu üzerine şöyle konuştu:

"Şunu çok iyi görmemiz lazım. Az önce de söyledim. Bizim programımızı okuyan, bizim kongrelerdeki mesajlarımızı takip edenler şu yaptığımız açıklamaların onların içerisinde olduğunu görecekler. Bu süreç böyle geliyor. Ama bu bir takvimdi. Bunun şimdi yapılması gerekiyordu, bunu şimdi yaptık. Mesela nefret suçları konusu dediniz ve işte malum yerdeki şahısla ilgili görüşmeler dediniz. Bir defa görüşmeyle böyle bir şey ortaya çıkmış olsa, BDP niçin o zaman farklı bir yaklaşımla karşımızda duruyor. Çok daha ileri gidiyorlar. Ben tabi bu ifadeleri kullanarak burada belli bir propagandaya alet olmak istemem. Bunu bir defa kabullenmek asla mümkün değil. Sayın Bahçeli ile ilgili olsun, Kılıçdaroğlu ile ilgili olsun; arkadaşlarıma da söyledim. Ben dedim 'artık yerel seçimlere kadar kesinlikle bunlara cevap yetiştirmeyeceğim. Bundan sonra verilmesi gereken cevap olursa siz verirsiniz' dedim. Cevap vermeyeceğim. Çünkü, bakın yeni bir yasama yılına girdik. Yeni yasama yılını açarken bile yine nefret dolu ifadelerle, hakaret dolu ifadelerle konuşmaya başladılar. Beğenirsin, beğenmezsin. Ama bu tür ifadeleri kullanmak niye? Çünkü biz bu çatının altında, bu parlamentoda beraber yaşıyoruz. Bana hakaret edeceksin. Senin bu hakaretle kazanacağın bir şey yok. Aklı selim sahibi olan benim milletim gereken cevabı zaten sandıklar geliyor, sandıklar geldiği zaman orada verecektir. Diğeri aynı şekilde. Çok çok ağır hakaretler var o da bu şekilde devam ediyor."

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Nefret suçları konusunda bir kişi veya gruba karşı din, mezhep, dil, ırk, millet, renk, cinsiyet, engellilik, felsefi inanç veya siyasal düşünce gibi kişi veya grubun sahip olduğu temel bazı özelliklerden kaynaklanan nefret veya ön yargı nedeniyle gerçekleştirilen eylem ve davranışlar, devam ediyor. Şimdi bunu bu şekilde ortaya koyarak buradan nefret suçu görüyor. Aslında nefret diye ifade etmek değil, alttaki metindir işin aslı. Olayı böyle biz ortaya koyduk. Bunun bir diğer boyutu da şu; Türk Ceza Kanunu'ndaki belli hükümlere nefret saikinin nitelikli hal olarak eklenmesi olayı var. Bunu koymamızın sebebi de kimse kimseyi bunlardan dolayı karalamasın, tezyif etmesin, kötülemesin."

-"Pazarlığa girmek suretiyle böyle bir adım atmadık"-

"Kesinlikle bizim, şahsım ve arkadaşlarım, hakikaten hiçbir pazarlığa girmek suretiyle böyle bir adım atmadık" diyen Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ise "Bu bizim metin" dediğini söyledi.

Erdoğan, "Bu metin eğer sizin metninizse niye olumsuz davranıyorsun. O zaman sen de destekle. Hep beraber mesafe alalım, yol alalım" dedi. Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

"Ama hala karalıyorsun. Bize teşekkür et. Deki 'Bizim metnimizde böylesi vardı. Sağ olsun iktidar da bundan istifade etti'. Bunu yapsan o zaman bana da bir teşekkür borcu kalır, ben de sana o teşekkürümü yaparım. Fakat bu söylediğiniz şeylerin hepsi bizim programımızda var. Partimizin kuruluşundan bu yana var. Ama ne yazık ki beraber yürümek mümkün olmadı. Ve diyorum ya Türkiye'de bir muhalefet sıkıntısı var. Bu sıkıntıyı yaşıyoruz. Zaten muhalefet sıkıntısı olmasa o zaman bizim işimiz daha rahat olacak. Muhalefet muhalefet görevini yapacak, biz de iktidar görevimizi yapacağız. Çok daha seri yol alacağız. Şimdi bugün Suriye ile ilgili teskere görüşülüyor. Hakaretlerle dolu bir müzakere. Şimdi, değişen bir şey yok. Hemen hemen bundan önceki teskerinin aynısı geliyor. Nedir, elimizde böyle bir hazırlığımız olsun. Ne olur, ne olmaz. Her an bir tehditle orada karşı karşıyasınız. Diyor ki 'bir saatte Meclis toplanır'. Hangi bir saatte sen hangi Meclis'i topluyorsun. Böyle sulandırılmış bir yaklaşım olur mu? Şimdi bir taraftan 'yeni CHP' deniyor, bir taraftan da, tabi bu yenilikten uzak bir yaklaşım tarzı var. Temenni ederim ki biz, bu süreç içinde arkadaşlarıma da aynı şeyi söylüyorum: 'Biz bu noktada dikkatli olacağız, işimize bakacağız ve yaklaşan seçimlere de bütün hassasiyetlerimizi kullanarak en ideal şekilde hazırlanıp milletimizin genelini kucaklayacağız. Asla benden ne Sayın Kılıçdaroğlu'na ne Sayın Bahçeli'ye cevap beklemeyin, bu cevapları da siz verin' dedim. O kapıyı böylece kapatmış oldum."

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kendisinin cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin, "Böyle bir kararım şu anda kesin olarak yok. Kesin olarak zaten böyle bir kararım şu anda olsa bunu açıklama noktasına giderim. Bizim bir sistemimiz var. Bu sistem istişareye dayalıdır. Bu istişarenin en önemli ayağı da partimdir. Partim bu noktada hangi görevi bana yıkarsa, hangi görevi benden isterse ben onu yapmanın gayreti içerisinde olurum" dedi.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaştığının hatırlatılması üzerine Erdoğan, buna ilişkin sürecin ağustos ayında tamamlanacağını söyledi.

"Siz cumhurbaşkanı olacaksınız. Sayın Abdullah Gül görevi size devredecek. Şu anda görülen o" denilmesi üzerine başbakan Erdoğan, "Bu sizin temenniniz" karşılığını verdi.

Gül'ün TBMM'nin yeni yasama yılı açılış konuşmasında siyasete devam edeceği sinyali verdiğinin ifade edilmesi ve "Bu mümkün mü?" diye sorulması üzerine ise Erdoğan, "Biz kendi aramızda bu tür şeyleri henüz daha oturup konuşmadık. Vakti, saati geldiğinde zaten partimizin yetkili kurulları da bizler de kendi aramızda bunları konuşma imkanımız olabilir. Olacak mıyız, olmayacak mıyız? Kimin olması ülkemiz için çok daha isabetli olur?" diye konuştu.

-"Hiçbir zaman isteyen olmadım"-

Erdoğan, "Sizin cumhurbaşkanı olmak konusunda kesin kararınız yok mu" sorusuna ise şu yanıtı verdi:

"Hayır. Böyle bir kararım şu anda kesin olarak yok. Kesin olarak zaten böyle bir kararım şu anda olsa bunu açıklama noktasına giderim. Bizim bir sistemimiz var. Bu sistem istişareye dayalıdır. Bu istişarenin en önemli ayağı da partimdir. Partim bu noktada hangi görevi bana yıkarsa, hangi görevi benden isterse ben onu yapmanın gayreti içerisinde olurum. Siyasi noktadaki terbiyem de 40 yıldır hep böyle geldi. Çünkü bütün basamakları tırmanarak geldim. Gençlik kollarından genel merkezlere varıncaya kadar hep öyle geldim. Ve hiçbir zaman isteyen olmadım. Çünkü talep bizde hep yanlış algılanmıştır. Hep biz bu noktada görevlendirme noktasında olduk."

-"Partimin içinde bir bölünmenin olmasına asla fırsat vermek istemeyiz"-

Parti teşkilatının istediğinin her zaman öncelikli olduğunu vurgulayan Erdoğan, cumhurbaşkanı adaylığı konusunda da partinin tercihi yönünde adım atacaklarını söyledi. "Partimin içinde bir bölünmenin olmasına asla fırsat vermek istemeyiz" diyen Erdoğan, parti kimin aday olmasını isterse ona tabi olacaklarını vurguladı.

"Partinin bölünmesi endişesinin merkezinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yol ayrımı olabilir mi? Çünkü bunun spekülasyonu yapılıyor" denilmesi üzerine ise Erdoğan, şunları söyledi:

"Aramızda yol ayrımına fırsat verecek bir kararın olmayacağına inanıyorum. Bunun aramızda da gerekirse gerekli istişaresini, müzakeresini yaparız. Ona göre de adımı atarız. Çünkü şu anda partinin genel başkanıyım. benim içim partim ne kadar önemliyse Sayın Cumhurbaşkanımızın bulunduğu makam gereği tabii ki tarafsızlığı ilkedir ama partimizin kurucuları arasında kendisi de vardır. İnanıyorum ki AK Parti onun için de o denli önemlidir. Dolayısıyla böyle bir sıkıntının yaşanacağına ben ihtimal vermiyorum."

Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül'ün kendisinin alternatifi olması gerektiğini savunun bazı kesimlerin ortaya çıktığının ifade edilmesi üzerine ise bu yaklaşım her zaman olabileceğini ancak bunlara kulak asmalarının söz konusu olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül'ün, Gezi Parkı olaylarının başlangıcına ilişkin yorumu ile gençlerin demokratik taleplerine atıfta bulunduğu sözlerinin hatırlatıldığı Erdoğan, gençlerin demokratik talepleri noktasında kendilerinin de Cumhurbaşkanı Gül'den farklı düşünmelerinin söz konusu olmadığını vurguladı. AK Parti'nin Türkiye'nin en büyük gençlik teşkilatına sahip olduğunu, 1 milyon genç üyelerinin bulunduğunu ifade eden Erdoğan, çevre duyarlılığı konusunda da şahsının ve AK Parti'nin ülkeye kazandırdıklarını bugüne kadar hiçbir siyasi partinin kazandıramadığını söyledi.

-"İtirazımız vandallığa"-

Gezi Parkı odaklı olaylarda, itirazlarının çevre duyarlılığına değil, yapılan vandallığa olduğuna işaret eden Erdoğan, "Oradaki gelen ilk grup, hadi diyelim ki bu ağaçlar sebebiyle geldiler, ben onları samimi genç kardeşlerim olarak kabul ediyorum. Ama ondan sonraki süreç bir kullanılma sürecidir. O kullanılma sürecidir, aslolan, tehlikeli olan. Ve oraya daha sonra kimler girdi? Tamamen illegal örgütler girdi. İşte o illegal örgütlerin, yakıp, yıkması vandallığı her halde bunlar da takdir edilemez" diye konuştu.

Süreçte grup temsilcileriyle görüşmeler yaptığını, mahkeme kararını bekleme ve gerekirse kamuoyu yoklaması yapma kararı aldıklarını ancak olayların sürdüğünü anlatan Erdoğan, amaçlarının ise İstanbul'a yakışır bir meydan kazandırmak ve şehir müzesi kurmak olduğunu vurguladı. Birilerinin bu çabaları karalamaya çalıştığını ancak milletçe buna fırsat verilmemesi gerektiğini belirten Erdoğan, aklıselim sahibi herkesin yapılan eserleri görmesi gerektiğini kaydetti.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden bu yana AKM'nin Türkiye'ye yakışır bir opera binası, kültür alanı olmasını arzu ettiğini aktaran Erdoğan, bu projelere karşı çıkmanın kimseye yakışmadığını söyledi.

-"Masa başında oturup aday belirleyen parti değiliz"-

Başbakan Erdoğan, yaklaşan yerel seçimlerde partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayının kim olduğu sorusuna, "Benim kafamda biri var da ama önemli olan teşkilatımın da nabzını almak. Kamuoyu araştırmalarını yaptırdık, çıktı. Teşkilatımın temayülünü almadan yaparsak o teşkilatıma saygısızlık olur, o saygısızlığı yapamam. Çünkü biz masa başında oturup aday belirleyen bir parti değiliz" dedi.

Erdoğan, Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna'nın bir gazeteciye gönderdiği elektronik postaya ilişkin soruyu yanıtlarken da Vali'nin davranışını tasvip etmenin söz konusu olmadığını belirterek, İçişleri Bakanlığı'nın konuyu incelediğini hatırlattı. Erdoğan, "Aslında iyi bir arkadaşımız, hoş bir arkadaşımız ama nasıl bir boşluğa düşmüş. Gerçekten kendisi mi? Yanlış" ifadesini kullandı.

Başbakan Erdoğan, yeni anayasa çalışmalarına ilişkin soruları da yanıtladı.

AK Parti olarak yeni anayasa yapımı çalışmalarında Uzlaşma Komisyonu'nun kurulması aşamasından itibaren çok fedakarlık yaptıklarını, komisyonda tüm partilerin eşit üyesi olmasından yana tavır sergilediklerini bildiren Erdoğan, dört partinin mutabık kaldığı maddelerin TBMM'den çıkarılması önerisini yaptığını da hatırlattı. Ancak, muhalefet partilerinin ipe un serdiğini ifade eden Erdoğan, gelinen noktada dört partinin anlaştığı maddelerin yasalaştırılması ve böylece mesafe alınması önerisini tekrarladı.

-"Erken seçim yok"-

"Bunun çözümü erken seçim değil mi? Seçimi erkene alsanız, anayasa değiştirecek çoğunluğu istersiniz. Var mı böyle bir ihtimal?" diye sorulması üzerine, "Bu tür şeylerin hiçbirisi sizlere bu istediğiniz neticeyi getirecek diye bir şey yok. Şu anda 326 milletvekilimiz var. Yarın tekrar 326 mı olur, 330 mu olur, 340 mı olur? Bunların hiçbirisi elinizde garanti olan şeyler değil. Dolayısıyla ben siyasette özellikle kumarı arzu eden veya yaşayanlardan değilim" diye konuştu.

"Erken seçim yok mu?" sorusuna "Hayır" karşılığını veren Erdoğan, AK Parti'nin hep seçimlerin zamanında yapılmasından yana olduğuna dikkati çekti.

"Bir kez oyuna geldiklerini ve erken seçim süresini 4 yıla indirme olayı olduğunu" dile getiren Erdoğan, "O zaman cumhurbaşkanı seçiminde bir oyun yapıldı. 'Böyle bir anlaşmaya gidelim' dedik. O zamanki arkadaş bu anlaşmada bize söz verdikleri halde 'tamam siz 4 yıla indirin biz destekleyeceğiz' dediler. Ve ne cumhurbaşkanını desteklediler o zaman, Abdullah Bey'in seçiminde ne de 4 yıl olayında geldiler orada oyunu bozdular. Ve 4 yıla böylece indirmiş olduk. Kaldı ki ben 4 yılı bir siyasi iktidarda yeterli süre olarak görmüyorum. 5 yılın olması lazım" ifadesini kullandı.

Türkiye'nin seçim lügatından erken seçimi kaldırmak gerektiğine işaret eden Erdoğan, gelişmiş ülkeleri erken seçimi hiçbir zaman tercih etmediğini vurguladı.

-"Üç dönem kuralını değiştirmem"-

Erdoğan, bir başka soruyu yanıtlarken de parti tüzüklerindeki üç dönem kuralının değişmeyeceğini belirterek, "Ben partinin genel başkanı olduğum sürece değiştirmem. Bu kendime saygısızlık olur" yorumunda bulundu.

Cumhurbaşkanlığı seçim sisteminde veya yapıda bir değişiklik olup olmayacağına ilişkin soruları yanıtlarken de Erdoğan, "330'u garanti ettikten sonra halka götürürsünüz. Halka götürüldüğü zaman halkımızın ben başkanlık seçimine evet diyeceğine inanıyorum. Şu anda halkımız konuyu tam bilemediği için bazı şeylerde sıkıntı var. Halkımız bunu anladığı anda ben inanıyorum ki başkanlık sistemine halkımız da evet diyecek" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kabinede olası revizyonla ilgili olarak, "(Bakanlardan belediye başkan adayı olabilir mi) denildi, olabilir" dedim.

Hava Savunma Sistemleri ihalesi konusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, "Nihai karar değil Çin" açıklaması hatırlatılıp, "Sayın Cumhurbaşkanı 'Nihai karar değil Çin' dedi ama Sayın Savunma Bakanı'nı duyduğumuz zaman sanki bu iş bitmiş gibi algılıyorum. Nihai kararımız Çin füzeleri midir? Bu takdirde ABD'den ve NATO'dan tepkiler sorun olacak mı" sorusunun yöneltilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, Çin, ABD, Rusya ve Fransa-İtalya ortaklığının ihaleye girdiğini ve Çin'in en uygun teklifin yanı sıra ortak üretim teklifine evet dediğini söyledi.

Balistik füzelerle ilgili olarak Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın birçok doneler istediğini anlatan Erdoğan, "Diğer tekliflerde ortak üretim olmayınca bu bizim için bir eksi. Savunma Sanayii Müsteşarlığı bizim önümüze birçok donelerle bunu getiriyor. Bunlar teknik özellikler, fiyat, ortak üretim meselesi. Bir de tabi üretimdeki süre. Çin, en erken bu işin üretimini taahhüt eden. Diğerleriyle en az yüzde 50 fark var sürede" diye konuştu.

Erdoğan, konuyla ilgili puanlamalar yapıldığını dile getirerek, "Bu puanlamalar yapıldıktan sonra önümüze konuluyor. İcra Komitesi'nde şahsım, Genelkurmay Başkanımız ve bir de Milli Savunma Bakanımız var. Değerlendirmeleri yaptıktan sonra da şu anda bizim öncelikli olarak gördüğümüz 'kimi bu işe daha uygun olarak görüyoruz'. Bir defa NATO'ya bu uygun düşmüyor, bu söylenenlerin hepsi lafaki takdir. Bunlar tamamıyla bizim teknisyenlerimiz tarafından, mühendislerimiz tarafından onların kontrolleri altında bu çalışmalar yürüyecek. Bizim laboratuvarlarda test edilecek" ifadesini kullandı.

-"6-7 NATO ülkesinde Rus füzesi var"-

NATO'nun birçok ülkesinin ellerinde Rus füzelerinin olduğunun tespiti olduğunu anlatan Erdoğan, "6-7 NATO ülkesinde Rus füzesi var. Bunların isim isim dosyalarımda yerleri var. Ayrıca NATO ile bizim sözleşmemizde 'siz, NATO ülkeleri dışında herhangi bir ülkeden bu tür silah alamazsınız, ortak üretime giremezsiniz' diye de kesinlikle kısıtlayıcı bir madde yoktur. Bunu da milletimin bilmesi lazım. Kısa bir süre önce Çin ile ortak tatbikat yaptık. Bunların hepsini NATO biliyor. Onlar bu tatbikatla ilgili incelemeleri yakından biliyor" diye konuştu.

Gerçekleşecek teknoloji transferinin Türkiye'nin şu ana kadar en önemli açığı olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, teknoloji açığını halletmek zorunda olduklarını, bu konuya diğer ülkelerin yanaşmadığını, Türkiye'nin bu sorununu çözmeden caydırıcılık gücünü üst limitlere çıkaramayacağını söyledi.

Başbakan Erdoğan, sözleşmede yetkinin Savunma Sanayii Müsteşarlığı'na verildiğini ve tarafların birbiriyle mutabık kalması durumunda adımların atılacağını bildirdi.

-"Allah-u ekber' diyen insan, insan öldüremez"-

"Zaman zaman bazı İslam ülkelerindeki terör olaylarında 'Allah-u ekber' diye bağırılmasının, terör ve İslam'ın yan yana getirilme çabaları konusunda" düşünceleri sorulan Başbakan Erdoğan, İslam'ın Arapça 'Silm' kelimesinden türediğini ve barış anlamına geldiğini ifade ederek, şunları söyledi:

"Barışın kendi iç dinamiklerini oluşturduğu İslam'ı maalesef bazı örgütler, şu anda terörle adeta iç içe durumuna sokmaktadır. Bir defa 'Allah-u ekber' diyen insan, insan öldüremez. Hele hele savunmasız insanı hiç öldüremez. Burada öyle bir gariplik var ki her iki taraf da 'Allah-u Ekber' diyor. Bu iş bize İslam tarihindeki yaşanan birçok olayın benzerlerini hatırlatıyor. O dönemlere dönmek istemezdim ama ne yazık ki şu anda Suriye'de yaşananlar bunlar. Çok daha tehlikelisi Suriye mezhep savaşına gidiyor. Bugün aldığım yeni bilgiler var. Birçok komşu ülkelerden belli bir mezhebin mensupları uçaklarla Suriye'ye taşınıyor. Bunlar savaşçı elemanlar, bu savaşa dahil ediliyorlar. Böyle bir tehlikeyle karşı karşıyayız."

Reyhanlı'daki olayda "Reyhanlı olayını şunlar yaptı" denildiğini, yanlış tespit yapıldığını ve bazı gazetelerin de bu şekilde yazıldığını dile getiren Erdoğan, "Gerçekle alakası yok, tamamen rejimin ta kendisidir. Rejim, Hatay'daki malum bir kesimle bu işi özdeş halde yürütmüştür. Ölenlerin kimler olduğu bellidir. Bir Kenya olayını görünce bu olayı lanetliyorum, telin ediyorum" dedi.

-"Kanal İstanbul Projesi'nin ihale hazırlığında son aşamaya gelindi"-

Erdoğan, bir soru üzerine üçüncü köprünün ve Marmaray Projesi'nin biraz daha güneyinde ikinci tüp geçidin 2015'te yapılacağını belirterek, İstanbul Boğazı'nın altında ve üstünde, Avrupa ve Asya yakasını bağlayacak 5 yeni geçiş yapılacağını ve İstanbul'un trafiğinin rahatlayacağını ifade etti.

Üçüncü havalimanın 33 milyar avroya bitirileceğini ve 2017'ye yetiştirileceğini bildiren Erdoğan, Kanal İstanbul Projesi'nin ihale hazırlığının son aşamaya geldiğini ve animasyon çalışmalarının bitmesinden sonra açıklanacağını söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tüm vatandaşların Kurban Bayramı'nı kutladı ve bayramın İslam dünyasının ve insanlığın barışına vesile olmasını diledi.

AA