Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Biz aslında G20'nin siyasi konulara da girmesini istiyoruz. Ekonomik ve finansal çerçeveden siyasi çerçeveye de G20'nin mutlaka ulaşması gerekiyor. Bu bir ihtiyaç" dedi.

Babacan, "Yarının Kurulması-Hedef 2023" başlığını taşıyan Forum İstanbul 2015'in açılışında yaptığı konuşmada, 14.'sü düzenlenen Forum İstanbul'a 10. kez katıldığını ve Forum'un her toplantıda Türkiye için büyük önem arz eden konuların gündeme getirdiğini söyledi.

Türkiye için 14 yıl öncesinin zor şartların yaşandığı günler olduğunu anlatan Babacan, "2001, Cumhuriyet tarihinin en derin kriziyle karşı karşıya kaldığımız, milli gelirimizin 3'te 1'ini kaybettiğimiz bir yıldı. O zor günlerde 2023 vizyonunu ortaya koyabilme cesareti önemli bir başarıydı. Bunun için de Forum İstanbul'un özel bir yeri var" diye konuştu.

Babacan, 2015'in Türkiye açısından önemli bir yıl olduğunu belirterek, genel seçimlerin yapılacağı bu yılda bir bakıma 2019'a kadar Türkiye'nin yol haritasının belirleneceğini ifade etti.

Bu yıl aynı zamanda Türkiye'nin G20 platformuna başkanlık yaptığına değinen Babacan, temsil gücü yüksek bir platform olmasının G20'nin siyasi meşruiyetini kuvvetlendirdiğini ve G20'nin mutabık kaldığı bir konunun dünya geneline yayılmasının çok kolay olduğunu dile getirdi.

Ali Babacan, G20 toplantılarının ilk olarak finanstan sorumlu bakanlar ve merkez bankası başkanlarıyla başladığını, 2008-2009 kriziyle beraber liderler zirvesi de yapılmaya başlandığını anımsatarak, "Çünkü krizi sadece G7'nin kendi arasında konuşup çözmesi mümkün değildi. Zaten G20 liderler zirvesi yapılmaya başlandığından bu yana G7'nin ekonomik konulardaki etkinliği önemli ölçüde azaldı. Bunun neticesinde de G20 artık küresel finans, küresel ekonomi konuşuluyorsa temel platform haline geldi" değerlendirmesinde bulundu.

- "Bazı ülkeler G20'nin siyasi konulara girmesine karşı çıkıyor"-

Ali Babacan, G20'nin siyasi konulara da girmesini istediklerini belirterek, şunları kaydetti:

"G20 dış politika, uluslararası güvenlik gibi pek çok konuyu tartışmalı, konuşmalı. Temsil gücü yüksek bir yapının ulaştığı her bir ortak nokta dünya için çok kıymetli olacaktır. Fakat bazı ülkeler Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni zayıflatacağı ve dünya sistemindeki konumunu bir bakıma sulandıracağı endişesiyle bunu pek istemiyor. Enteresandır; G20'nin siyasi konulara girmesine en şiddetle karşı çıkan ülkenin dönem başkanlığı yaptığı yıl bir akşam yemeği boyunca liderler tamamen Suriye krizini tartıştı.

Dolayısıyla bizim bu konudaki çabamız devam edecek. Nasıl zamanında G20'nin liderler zirvesi olması yönünde çabamız olduysa, şimdi ekonomik ve finansal çerçeveden siyasi çerçeveye de G20'nin mutlaka ulaşması gerekiyor. Bu bir ihtiyaç. Hele dünyadaki krizlere, jeopolitik sorunlara, insani krizlere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin artık çözüm üretmediği bir ortamda G20'nin bu boşluğu doldurması gerekiyor."

Babacan, Türkiye'nin G20 Dönem Başkanlığı'nda ilan ettiği kapsayıcılık, uygulama ve yatırım önceliklerinin G20 üyeleri arasında geniş kabul gördüğünü aktardı.

Kapsayıcılık altında KOBİ'lere özel önem verdiklerini belirten Babacan, "Uluslararası Ticaret Odası (ICC) ile beraber Dünya KOBİ Forumu kurmaya karar verdik. Geçen hafta Washington'da yaptığımız görüşmelerde hem Dünya Bankası hem de OECD, Dünya KOBİ Forumu'nda kurucu olarak yer almak istediğini bize resmen bildirdi. Dünyaya ilk defa KOBi'lerin ortak sesi olacak bir yapı kazandıracağız. Merkezinin de İstanbul olması konusunda yoğun çaba gösteriyoruz" diye konuştu.

Babacan, kadınlara yönelik W20 girişiminin de Türkiye'nin dönem başkanlığında G20'ye kazandırdığı yeni bir yapı olacağını söyledi.

Kapsayıcılığın uluslararası boyutunda düşük gelirli gelişmekte olan ülkelere önem verdiklerini ifade eden Babacan, "Böylece G20'yi kendi içinde kapalı çalışan bir mekanizma değil, dışa açık ve dünyanın tümünü gözeten, dikkate alan bir yapı haline getirmiş oluyoruz. Uluslararası meşruiyet zeminini kuvvetlendiren önemli bir çalışmayı G20'ye kazandırıyoruz" dedi.

G20 dönem başkanlığında öncelik verdikleri ikinci başlığın uygulama olduğunu belirten Babacan, şöyle devam etti:

"Biz kendi içimizde uygulamaya dönük eylem planlarıyla hareket ediyoruz. Kamuoyuna açık bir şekilde takvim vererek taahhüde girmenin uygulamaya büyük katkıda bulunacağını kendi örneğimizde yaşadık. 'Bunu G20'ye nasıl taşırız?' diye düşündüğümüzde şöyle bir sonuca vardık; 'G20 ülkeleri kendi reform taahhütlerini masaya koysun, fakat biz bunu G20 bünyesinde bir takip mekanizması içine alalım'. Bu konuda geçen hafta G20 toplantılarında mutabakata vardık. Uygulama çerçevesinde ayrıca bankacılıkla ilgili yapılan düzenlemelerin uygulanması, ülkelerin yatırım programlarının uygulanması da yine takip mekanizması altına alınmış oldu."

- "Kriz pek çok ülkenin borç sorununu su yüzüne çıkardı"-

Başbakan Yardımcısı Babacan, G20 Dönem Başkanlığındaki üçüncü önceliklerinin de yatırımlar olduğuna dikkati çekerek, altyapı yatırımlarının sadece gelişmekte olan ülkelerde değil gelişmiş ülkeler de büyük ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Krizin pek çok ülkenin borç sorununu su yüzüne çıkardığını anlatan Babacan, "Gerekli altyapı yatırımlarını yapabilmek için elinde bütçe imkanı olan ülke sayısı çok az. Pek çok ülkede finansal şartlar devletin bu konuda para harcamasına izin vermiyor. Bu noktada, özel sektörün kamu altyapı yatırımlarına daha çok nasıl çekilebileceği, kamu-özel sektör ortaklıklarının dünyada nasıl geliştirilebileceğiyle ilgili çalışmalar başlattık" ifadelerini kullandı.

Kamu-özel sektör ortaklıklarında standartlaştırmanın da büyük önem taşıdığını vurgulayan Babacan, projelere öngörülebilirlik getirmek ve güveni artırmak için teknik, finansal ve hukuki açıdan standartlaştırma yönündeki çalışmalarının yıl sonuna kadar önemli bir başarıya ulaşacağını dile getirdi.

- "Geniş toplum kesimleri istifade etmediği büyüme sürdürülebilir değildir"-

Babacan, G20'nin iş dünyasına yönelik B20, işçi kesimine yönelik L20, düşünce kuruluşlarına yönelik T20, sivil toplum örgütlerine yönelik C20 ve gençlere yönelik Y20 açılım grupları kapsamındaki çalışmalarına değindi.

Dünyada aylık sabit getiriyle çalışanların milli gelirden aldığı payın hızla düşmesinin ciddi bir sorun olduğuna işaret eden Babacan, "Özellikle krizden bu yana sermayenin toplam milli gelirde gittikçe daha yüksek paya sahip olduğu ama emeğin payının düştüğü bir dönem yaşıyoruz. Bu kayışı nasıl durdurabileceğimiz ve geri dönüşü nasıl sağlayabileceğimiz önemli bir çalışma alanı. Aksi halde genele yaygın bir faydası yoksa büyümenin o büyümenin sürdürülebilir olması da mümkün değil. Geniş toplum kesimleri o büyümeden istifade etmiyorsa o büyümenin sürdürülebilirliği sorgulanıyor" yorumunu yaptı.

Türkiye'nin G20 Dönem Başkanlığında daha önceki bakanlar toplantılarına ilave olarak bazı yeni toplantılar düzenleyeceklerini aktaran Babacan, G20 enerji bakanlarının ilk defa Türkiye'nin dönem başkanlığında biraraya gelerek küresel enerji konularını konuşacağını söyledi.

Babacan, Türkiye'nin Dönem Başkanlığında G20'ye yenilikler kattığını ve bu yeniliklerin üyelerin sahiplendiğini, bundan sonraki dönemde de uygulamaya ağırlık verecekleri bir sürecin yaşanacağını ifade etti.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Türkiye'nin dış tasarrufları cezbetmeye devam etmesi, olmazsa olmaz bir şart. Mevcut refah seviyemizi korumak ve bunu daha da yükseltmek istiyorsak, Türkiye'ye sürekli olarak dışarıdan yeni finansman girmesi gerek. Bu da ancak güvenle, istikrarla olur" dedi.

Babacan, "Yarının Kurulması-Hedef 2023" başlığı altında gerçekleştirilen Forum İstanbul 2015'in açılışında yaptığı konuşmada, G20'nin küresel ekonomideki toparlanmayı sağlayabilmek için çalışan önemli bir platform olduğunu belirterek, ancak dünya geneline bakıldığında henüz kapsayıcı, dengeli ve sürdürülebilir bir büyümenin görülmediğini söyledi.

Kriz öncesi döneme göre dünya ticareti artış oranlarının, kriz sonrası dönemde yarı yarıya düştüğüne işaret eden Babacan, toparlanmanın hala zayıf olduğunu kaydetti.

Babacan, gelişmiş ülkelerde ABD ile İngiltere'nin diğerlerinden olumlu ayrıştığını aktararak, söz konusu ülkelerde büyümenin daha güçlü bir şekilde görülmeye başlandığını, bu ülkelerin ekonomik geleceğine ilişkin beklentilerin de iyileştiğini dile getirdi.

Japonya ve Avrupa Birliği'nde ise büyümenin hala son derece zayıf ve kırılgan olduğuna dikkati çeken Babacan, şunları ifade etti:

"Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası (BoJ) şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte genişletici politikalar uyguluyor. Ancak bu merkez bankalarının oluşturduğu fırsat penceresi hükümetler tarafından yapısal reform yapmakta kullanılmak zorunda. Sadece merkez bankalarının daha çok para basmasıyla ekonomik toparlanmanın meydana gelmesi mümkün değil.

Merkez bankaları, bankacılık sektörüne ya da ülkelerin hükümetlerine sadece geçici bir süre için nefes alma imkanı sağlayabilir. Ancak sadece merkez bankalarının oyuncu olduğu ve sadece para basmakla bir ekonominin düzelmesi ve toparlanması da imkansız. İşte bu noktada önümüzdeki dönemde hem Japonya'da hem Avrupa Birliği'nde yapısal reformlar son derece önemli olacak."

Başbakan Yardımcısı Babacan, gelişmekte olan ülkelerin gelecek 10 yıldaki ortalama büyüme performansının, geçmiş 10 yıla göre daha düşük olacağını vurgulayarak, "Ancak gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinden aldığı pay artmaya devam edecek. Eğer 'büyüme, dinamizm, yatırım' diyorsak, gelişen ülkelerin cazibesi önümüzdeki dönem de korunacak" diye konuştu.

Babacan, küresel ekonomiyle ilgili bir başka önemli risk alanının da jeopolitik konular olduğunu ifade ederek, "Maalesef 'Dünyada jeopolitik riskler ne? diye sıralayın ve en önemli 5 jeopolitik riske bakın, bu 5 riskin de Türkiye'yi çevreleyen coğrafyada olduğunu görürsünüz. Bu da çok dikkat etmemiz ve dikkatli yönetilmesi gereken bir konu" değerlendirmesini yaptı.

Türkiye'de kısa bir zaman içerisinde hızlı bir toparlanmanın yaşandığını belirten Babacan, 1923'ten 2023'e kadarki 100 yıllık perspektif ele alındığında, geçen 12 yılda kaydedilen başarıları "tarihi" olarak nitelendirdi.

Babacan, ekonomide başarının sürdürülebilirliği için de siyasi istikrarın önemli olduğunu vurgulayarak, "Gücünü demokrasiden alan bir istikrarın üzerine inşa edilmiş iyi bir ekonomik program, Türkiye'yi ancak başarıya götürebilir" dedi.

- "Her hafta başka bir yargı kriziyle uğraşmak zorunda kalıyoruz"-

Ali Babacan, Türkiye'nin mutlaka iyi işleyen bir yargı sistemine sahip olması gerektiğine değinerek, Türkiye'de hukuki güvenliğin "olmazsa olmaz" unsurlar arasında yer aldığını söyledi.

Gerçek anlamda işleyen bir hukuk devleti olmadan, ileri bir ekonominin mümkün olmayacağını belirten Babacan, "Demokrasinin dahi sıhhatli işlemesi mümkün değil. Sağlam bir hukuk sistemine sahip olduktan sonra ancak o ülkede demokrasi ve demokratik mekanizma sıhhatli işleyebilir. Aksi halde yol kazaları meydana gelebilir" dedi.

Babacan, bu nedenlerle açıkladıkları yargı reformunun Türkiye için son derece önemli olduğunu kaydederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hızlı, tutarlı ve güvenilir kararlar alan bir yargı sistemi. Bağımsız çalışan ama bağımsız olduğu kadar da tarafsız işleyen bir yargı sistemi. Hiçbir etki kalmadan, sadece ve sadece uluslararası, evrensel hukuk normlarını, anayasayı, kendi yasalarımızı ve hür vicdanı baz alan bir yargı sistemi. Bunu gerçekleştirdiğimiz anda sağlam bir demokrasinin de, sağlam bir ekonominin de temelini atmış olursunuz.

Şu anda sorunlarımız var. Her hafta başka bir yargı kriziyle maalesef uğraşmak zorunda kalıyoruz. Böylesine sıkıntılı bir yargı yapısıyla demokrasimizin sıhhatli işlemesi de, ekonomimizin ileri bir ekonomi olması da mümkün olmaz. Bunun farkında olmamız lazım. Dolayısıyla her türlü ideolojik ya da farklı perspektiflerden arındırılmış, evrensel normlara uygun bir yargı sistemini Türkiye'de inşa etmemiz, Türkiye'nin geleceği açısından son derece önemli."

- "Eğitim seviyesi düşük bir nüfus, ülke ekonomisi için yük olabilir"-

Babacan, Türkiye'nin genç nüfusunun ancak iyi eğitilmesi durumunda kazanç olacağını belirterek, "Eğitim seviyesi düşük bir nüfus aynı zamanda o ülkenin ekonomisi için yük olabilir" uyarısında bulundu.

Ekonomide odaklanılması gereken reformlara da değinen Babacan, makroekonomik istikrardan asla taviz verilmeyeceğine vurgu yaptı.

Babacan, cari açığı bulunan ve cari açığını ülke dışından finansmanla ekonomik şartlarını çeviren bir ülkenin, makro politika tercihinin sınırlı olduğunu belirterek, "Çok yüksek petrol ve doğalgaz rezervlerimiz olsa, bir kenarda da 500-600 milyar dolar yedek paramız olsa o zaman 10 ayrı makro ekonomik politika çerçevesi oluşturursunuz. Türkiye olarak öyle bir noktada değiliz. Kendi tasarruflarımız, kendi büyümemizi finanse etmeye yetmiyor" şeklinde konuştu.

Bankaların şu anda yurt içindeki mevduatın yüzde 121'i kadar kredi kullandırdığını, dolayısıyla yurt dışından aldıkları borçları da kredi olarak verdiklerini anlatan Babacan, şunları ifade etti:

"Bütün bu sokaklarda gördüğünüz iyi kaliteli arabalar, bir çok şehirde gördüğümüz en yüksek kalitede ofisler, rezidanslar AVM'ler varlık olarak elimizde ama bunun yanında da dış borç var. Bunun farkında olmamız lazım. Dolayısıyla iç tasarrufları artırmamız gerek. İç tasarruflara dayanmayan bir büyüme modeli, dış tasarrufların sürekli olarak ülkeye cezbedilmesini mecbur kılan bir büyüme modeli haline geliyor.

Bunu da fiilen yaşıyoruz. Dolayısıyla Türkiye'nin dış tasarrufları cezbetmeye devam etmesi, olmazsa olmaz bir şart. Mevcut refah seviyemizi korumak ve bunu daha da yükseltmek istiyorsak, Türkiye'ye sürekli olarak dışarıdan yeni finansman girmesi gerek. Bu da ancak güvenle, istikrarla olur. Güven ve istikrar varsa dış tasarruflar Türkiye'ye gelmeye devam eder. Güven ve istikrar ortamı bozulduğu anda mevcut refah seviyesini korumak da mümkün değil, mevcut refah seviyesinin altına inmek de olası."

- "Türk ekonomisi, alnımızın teri, bileğimizin gücüyle bu şartlarda"-

Türkiye'de güven ve istikrar üzerine kurulmuş bir ekonomi modelinin bulunduğunu anlatan Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Biz hiçbir zaman sömürgeci bir ülke olmadık. Hiçbir zaman başka ülkelerin kaynaklarına el koyup kendi memleketimize metro, altyapı yapan, başka ülkelerin kaynaklarını sömürgecilik anlamında kullanarak birikim yapmış bir ülke değiliz. Tam tersine 1. Dünya Savaşı'ndan sonra son derece zor şartlardan sonra kurulmuş bir Cumhuriyet'le, yeni bir devlet yapısıyla bugünlere gelmeye çalışan bir ülkeyiz. Yani alnımızın teriyle, bileğimizin gücüyle Türk ekonomisi bu şartlarda. Hazırdan bir miras yok, bir birikim üzerine konmuş değiliz. Büyük doğal kaynaklar da yok ki bununla götürelim. Dolayısıyla güven ve istikrar ortamının korunması ve hatta güçlendirilmesi, ekonomimizin ilerlemesi ve refahımızın artmasını sağlayacaktır."

Babacan, Türkiye'nin ekonomik performansının olumlu sonuçlarının sosyal sahada da görüldüğüne işaret ederek, Dünya Bankası'nın geçen yıl yayımladığı rapora göre Türkiye'deki orta sınıfın son 10 yılda 2 kat büyüdüğünü kaydetti.

Türkiye'nin, tüm OECD ülkeleri içerisinde gelir dağılımını en hızlı düzelten ülke olarak gösterildiği bilgisini veren Babacan, yoksulluk göstergelerine bakıldığında ise 1 ve 2 doların altında nüfusun kalmadığını aktardı.

Babacan, 2023 hedefleri açıklandığında dünyada küresel kriz olmadığını anımsatarak, şunları kaydetti:

"Biz hem o şartlarda hem de 2001 krizini yaşamış bir ülke olarak bu hedefleri açıkladık. Bu şu demek; iddialı ama aynı zamanda gerçekçi olacağız. Bu hedefler bugün itibarıyla belki ulaşılması daha zor hedefler haline geldi. Kriz tüm dünyayı ve Türkiye'yi yavaşlattı ama bu hedefler hala hayal değil, bunu da vurgulamak lazım.

Çok çalışırsak, büyük bir azim ortaya koyarsak, her alanda ısrarla ve inatla doğruları yapmaya devam edersek hala bu hedeflerin ulaşılır olduğunu düşünüyorum. Türkiye bunu başardı. Hem de çok yakın bir tarihte bunu gerçekleştirdi. Bundan sonraki dönemde gerçekleştirmemesi için bir neden görmüyoruz. Yeter ki siyasi istikrar kuvvetlensin, makroekonomik çerçeve sağlam olsun ve yapısal reformları da kararlılıkla uygulayalım, Türkiye'nin önü açık."

AA