Babacan: Piyasalar çok kısa vadeli meselelere bakıyor
Babacan, "Piyasaların da maalesef çok kısa vadeli meselelere baktığını görüyoruz" dedi
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Türkiye'nin bundan sonraki ekonomik büyümesinin merkezinde sermaye piyasaları olmalı" dedi.
Babacan, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği'nin (TSPB) 15. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, sermaye piyasalarının daha hızlı büyümesi için Hükümet olarak 25 Öncelikli Dönüşüm Planları hazırladıklarını ve bunları bir takvime bağladıklarını anımsattı.
Eylem planlarıyla gelecek dönemin yol haritasını ve takvim belirlediklerini ifade eden Babacan, "Türkiye olarak nasıl yapısal reformları uygulamak için bir takvim belirlediysek, eylem planları açıkladıysak, G20 ülkeleri de reformlarını yazsın ve G20 masasına koysun. Bazı ülkeler 'bunlar kendi iç işimiz niye bunları G20 masasına koyalım ki' dediler. Buna ilk etapta tepki gösterdiler ama sonrasında bütün ülkeler bunu kabul etti. Biz yapısal reformların gerçekleşmesi için bir takip mekanizması oluşturduk. Karar metnine de hesap verileceğini yazdık. 20 üye bu reformları gerçekleştirilirse OECD ve IMF hesaplamalarına göre tüm dünya ekonomisine 2018 yılı itibarıyla 2 puanlık artı bir büyüme kazandıracak" dedi.
G20 çalışmalarının hızlı bir şekilde sürdüğünü, Türkiye'nin önceliklerini G20'nin öncelikleri haline getirdiklerini ve karar metnine bağladıklarını dile getiren Babacan, bu karar metninde sermaye piyasaları için de önemli hususlar olduğunu söyledi.
Babacan, şunları kaydetti:
"Bunlardan bir tanesi varlık bazlı finansman. Yani faizsiz finansman metotlarını içeren geniş bir alan. Daha çok sermaye bazlı finansman da G20'nin öncelikleri içine girdi. Sadece Türkiye'deki şirketlerin değil, dünyadaki hem şirketlerin hem de bankaların hatta bazı ülkelerde hane halkının önemli bir sorunu yüksek borçluluk. Borç alacak ilişkisi sevimli bir ilişki değil. Kredi alanla kredi veren arasındaki ilişki nispeten soğuk bir ilişkidir. Ortaklık gibi değildir. Ortaklıkta daha çok birbirini tanıma vardır, bir güven vardır. Banka kredi verirken her türlü teminatı ister. 3-4 kişi bir araya gelip ortak olsa öyle teminat aranmaz. Bize göre daha güzel sonuçlar çıkar… Özellikle kamu altyapı yatırımlarının sermaye piyasaları yoluyla finanse edilmesi G20'de önem verdiğimiz bir konudur. Altyapı yatırımlarının bir varlık sınıfı haline gelmesi. Şu anda çok az sayıda örneği var.
Sukuk yönetimi ile bazı ülkeler bazı projelerini finanse ediyorlar. Fakat sukuk dışında da farklı bir enstrümanı dünyada henüz yaygın bir şekilde göremiyoruz. Davos'ta geçen yaptığımız kapalı oturumunda konu tamamen bu idi. Büyüklüğü 2-4 trilyon dolarlık fon yöneticileri vardı ve bu konunun uzun uzun istişareleri yapıldı. Sonuçta gelinen nokta G20'de ısrar ettirdiğimiz ne ise o toplantılarda da vardığımız nokta o idi. Altyapı yatırımlarının kamu-özel ortaklıkları ile yapılması, teknik ve hukuki olarak bunların standartlaştırılması. Bunun ayrıca menkul kıymetleştirilmesi. Hem yatırım yapmak isteyenler hem de fon yönetenler bunu çok istiyor. Her iki tarafı buluşturduğumuz zaman dünya ekonomisine ve finans sistemine çok büyük katkıda bulunacağımıza inanıyorum."
- "Sadece bankacılık sektörünün merkezde olduğu bir büyüme ve finansman modeli geçerliliğini kaybedecek"-
Türkiye'nin bundan sonraki ekonomik büyümesinin merkezinde sermaye piyasalarının olması gerektiğini vurgulayan Babacan, bankacılık sektörü ile ilgili bazı sınırlara yaklaşıldığına dikkati çekti.
Ali Babacan, bankaların toplam aktif büyüklüğünün gayrisafi yurtiçi hasılayı geçtiğini, bunun olabileceğini ve burada daha marjın olduğunu belirtti.
Dikkat edilmesi gereken hususun toplam kredilerin toplam mevduatı geçmesi olduğunu ifade eden Babacan, "Yani mevduatın yüzde 121'i kadar bir kredi hacmi oluştu ve hemen tedbir almak zorunda kaldık. Bankalarımızı daha çok özkaynak ve daha çok mevduata yönlendirip, daha az dış borçlanmaya yönelik tedbirler aldık. Kısa vadeli dış borçlanmaya yönelme vardı ve bu Türkiye'nin kısa vadeli dış borcunu artırıyordu. Düzenleme ile bankların yurtdışından kısa vadeli borçlanmalarına tedbir getirdik ve orta-uzun vadeye yönlendirdik. Bankaların kısa vadeli dış borcu azalırken, orta ve uzun vadeli dış borçları arttı. Bu iyi bir gelişme" dedi.
Nereden bakılırsa bakılsın sadece bankacılık sektörünün merkezde olduğu bir büyüme ve finansman modelinin Türkiye için geçerliliğini kaybedeceğini öngören Babacan, sermaye piyasaları her ne kadar hızlı büyürse, ekonominin de o kadar hızlı büyüyeceğini vurguladı.
Sermaye piyasalarının geliştirilememesinin ülke ekonomisi üzerinde baskı oluşturabileceğini ve bunun için istikrar ve güvenin olmazsa olmaz olduğunu anlatan Babacan, şöyle devam etti:
"Sermaye piyasalarının gelişmesi için en önemli unsur o ülkedeki güven ve istikrar ortamıdır. Siyasi istikrar her şeyin zeminidir. Siyasi istikrar zemini sağlam olmadıktan sonra o ülkede ekonomik istikrarın tesis edilmesi ve korunması çok zordur. Ancak ve güçlü bir siyasi istikrar zemininde ekonomik istikrar sağlanır... Güven ve istikrar denilince hukuk da önemli bir boyut haline geliyor. Sermaye piyasası kanunu ve ikincil düzenlemeleri gerçekleştirdik. Bankacılık ve sermaye piyasası konusunda popülizm birkaç çeşit olabiliyor. Popülizm yapınca omuzlarda taşınıyorsunuz, alkış alıyorsunuz ama memleket için büyük zararlar getirici adımları atmış oluyorsunuz. Çünkü kısa vadeye odaklandığı için insanlar orta-uzun vadeye pek bakmıyor. Piyasaların da maalesef çok kısa vadeli meselelere baktığını görüyoruz. Hemen bugün yarına odaklandığını görüyoruz. Orta-uzun vadeye baktığımızda, güveni baz aldığımızda daha farklı bir duruşu ortaya koymak gerekiyor. Uzun vadede nasıl güven oluşturulur buna bakmak gerekiyor."
- Finans mahkemeleri-
Türkiye'nin 2011 yılında küresel finans merkezi endeksindeki yerinin 61. olduğunu ve geçen yıl 47. sıraya çıkıldığını anımsatan Babacan, yukarılara çıkıldığında ise rekabetin arttığını söyledi.
Öncelikli dönüşüm planlarında yapılacaklar hakkında bilgi veren Babacan, finansal aracılık sektörünü daha etkin işleyen bir yapıya dönüşmesi, yeni piyasa ve yeni ürünleri oluşturulması, kurumsal yatırımcı tabanının genişletilmesi, alternatif dağıtım kanallarının yaygınlaştırılması, faizsiz finansman araçlarının geliştirilmesi, vergisel sorunların giderilmesi ve uyuşmazlıkların etkin şekilde çözümü konularının öncelikler arasında olduğunu ifade etti.
Babacan, ihtilafların çözümü konusunda İstanbul Tahkim Merkezi'nin artık resmen tüzel kişiliğe kavuştuğunu, sermaye piyasası, bankacılık ve sigortacılık için ihtisas mahkemelerinin kanuni düzenlemelerini yaptıklarını ve yetkinin HSYK'da olduğunu aktardı.
Son dönemde yargı sistemi içinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle finans mahkemeleri sürecinin bir miktar gecikmesine yol açtığını belirten Babacan, gelecek dönemde bu ihtisas mahkemelerinin faaliyete geçmesinin sektörü çok rahatlatacağını sözlerine ekledi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, popülizmin ülkeleri yavaş yavaş bataklık zeminine kaydırdığını belirterek, "Seçime giderken şöyle bir bakın, muhalefet partilerinin ortaya getirdiği projelerin tamamı, Türkiye'yi, batmış olan Avrupa ülkelerinin durumuna düşürmeye yönelik adımlar" dedi.
Babacan, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği'nin (TSPB) 15. Olağan Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) birbirine zıt yönde atmaya başladığı ve atacağı adımların yanı sıra yeni bilgiler ve verisel tartışmaların piyasalardaki oynaklığı artırdığını ifade etti.
Dünyada en çok kullanılan para birimi dolar ve avronun birbirine karşı çok sert bir dalgalanma yaşadığını anımsatan Babacan, bu durumdan ABD, Avrupa, Japonya ve gelişmekte olan ülkeler de dahil olmak üzere herkesin şikayetçi olduğunu dile getirdi.
Babacan, bu durumdan faydalananların yalnızca al-sat'tan para kazananlar olabileceğini aktararak, gerçek anlamda yatırımcı, fon kullanıcısı ve ithalat-ihracat yapanların lehine bir durum olmadığının altını çizdi.
Piyasalardaki oynaklığın en önemli sebebinin, "pek çok ülkede hala yapısal reformların yapılmaması" ve "merkez bankalarının baskın oyuncu olarak ortalarda dolaşması" olduğunu vurgulayan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir ekonomi sadece merkez bankalarının dar etki alanıyla yönetilemez. Pek çok ülkede hükümetler gerekeni yapmıyor, reformlarını geciktiriyorlar ve güven oluşmuyor. Likidite sıkışıklığını giderebilmek ya da ekonomiyi canlandırmak için herkes dönüp merkez bankasına bakıyor. Onların da en iyi bildiği şey para basmak. Ellerinde çok da etkili, fazla bir araç yok.
Merkez bankaları sadece doğruları yapabilmeleri için düzenleyici otoritelere, hükümetlere ancak geçici bir fırsat penceresi açmak için varlar. Yoksa bir ekonomi tamamen bir merkez bankasının gevşek para politikasıyla büyümez, büyüyemez. Bu mümkün değil. Avrupa negatif faize geçiyor, hala canlanma yok. Avrupa'nın en büyük ekonomileri sürekli reform erteliyor. Hükümetler, 'aman başımıza bir iş gelmesin' diyerek kendinden ve halkından korkuyor. Doğruları bir türlü yapmıyorlar."
- "Türkiye olarak keyfi bir ekonomi politika uygulama lüksümüz yok"-
Başbakan Yardımcısı Babacan, seçime giderken muhalefet partilerinin ortaya getirdiği projelerin tamamının, Türkiye'yi, batmış olan Avrupa ülkelerinin durumuna düşürmeye yönelik adımlar olduğunu belirterek, "Önce ülkeler batıyor ondan sonra tekrar oradan nasıl çıkacağız diye çırpınıyor. Çıkabilen ülke sayısı az ama o bataklıkta sürünen ülke sayısı çok. Çünkü popülizm ülkeleri yavaş yavaş bataklık zeminine kaydırıyor" diye konuştu.
Bir ülkede dirayet ve gelecek nesilleri düşünen bir iktidar anlayışının olması durumunda, daha rasyonel politikaların uygulandığına işaret eden Babacan, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Merkel, Almanya'da 3. dönem seçildi ve geçenlerde 'Bizim bugünkü başarımız, Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble'nin yaptığı işgücü piyasası reformlarının sonucudur' dedi. Bakıyorsunuz 10 yıl önce yapılan reformların bugün hala Almanya'ya faydası var. Fransa yapamıyor, ülkede bir türlü ekonomi toparlanamıyor. Doğru politika uygulayan ülkeler paçayı kurtarıyor, popülizmin esiri olan ülkeler ise bataklıktan kurtulamıyor.
Çok şükür Türkiye'de bu bilinç var. Halkımız ve iş dünyası 'kötü politika nedir, iyi politika nedir' biliyor. Herkes farkında ama bunların biraz daha yüksek sesle dillendirilmesi gerekiyor. Çünkü, doğruyu söylemekten kaçınırsak, doğruyu savunmaktan kaçınırsak, sadece sessiz bir izleyici olursak o ülke yavaş yavaş popülizme doğru kayabilir. İstikrar ve güven ortamına hep beraber sahip çıkmak zorundayız."
Babacan, Türkiye'nin yakın tarihinde ve çok sayıda ülkede kötü politikaların ve istikrar ortamının bozulmasının nelere mal olduğunun görüldüğünü kaydederek, o kötü günlere kayıp gitmek için ortamın müsait olduğunun altını çizdi.
Güven ve istikrarın önemine dikkati çeken Babacan, şunları ifade etti:
"Bu popülist söylem ve popülizmin hakim olmaya başladığı siyasi ortam Allah korusun zemini çok hızlı kaydırır. Ne olduğunu şaşırırız, 'bunlar başımıza nereden geldi' deriz. Çok çok tehlikeli, çok dikkat etmeliyiz. Çünkü Türkiye olarak keyfi bir ekonomi politika uygulama lüksümüz yok. Biz cari açığı olan ve bu açığı dış kaynaklarla finanse etmek zorunda olan bir ülkeyiz. Bu çarkın dönmesi kısa ve orta vadede ancak güven ve istikrarla mümkün. Şu anki mevcut refah seviyemizi korumak ve yükseltmek ancak ve ancak Türkiye'ye kaynak gelmeye devam etmesiyle mümkün. Bunun başka çaresi yok. Merkez Bankası ne yaparsa yapsın sadece Türk Lirası basıyor. Dolar, avro basma imkanı yok, rezerv de kısıtlı. Dolayısıyla güven ve istikrar tek çaremiz."
- "Daha rasyonel, daha uzun vadeli bakan politika, AB'de zemin kaybediyor"-
Ali Babacan, Yunanistan'ın temerrüde düşmesi durumunda, bunun başka ülkelerin ekonomilerini etkileme miktarının 2 yıl öncesine göre daha azaldığını belirterek, "Bir bakıma piyasalar bugün için buna çok daha hazır" dedi.
Yunanistan'ın temerrüde düşmesi ve bunun sonucunda ortak para biriminden çıkmasının orta ve uzun vadede Avrupa'ya ciddi problemler getirebileceğine işaret eden Babacan, AB'nin kurulmasının temelinde ortak ekonomik çıkarlar bulunduğunu ve şu anda AB'de ortak ekonomik çıkar zemininin son derece gevşediğini dile getirdi.
Babacan, yeni Avrupa parlamentosunun yüzde 25'inin popülist milletvekillerinden oluştuğunu söyleyerek, "Her AB ülkesinde popülist partiler zemin kazanıyor. AB aleyhinde en çok konuşan partiler daha çok oy alıyor. Daha rasyonel, daha uzun vadeli bakan politika, AB'de zemin kaybediyor" şeklinde konuştu.
Babacan, bir ülkenin Avro Bölgesi'nden çıktığı anda bunun bir ilk teşkil edeceğini ve artık bunun mümkün olabileceğinin herkese gösterileceğini ifade etti.
Bir ülkede ekonomik istikrarsızlık oluştuğu zaman hemen Yunanistan örneğinin insanların aklına geleceğini ve daha sonraki her çalkantılı dönemde pek çok AB üyesi ülkenin risk primlerinin yükseleceğini belirten Babacan, "Borcunun milli gelire oran olarak yüzde 100'ün üzerinde çok ülke var ve bu ülkeler öyle yüzde 1-2'lik faiz artışını dahi kaldıramazlar" dedi.
Yunanistan'la ilgili konunun gelecek dönemde suhuletle sonuçlanmasını umduğunu dile getiren Babacan, uzlaşmamanın maliyetinin dünyaya ve Avrupa'ya çok büyük olacağına dikkati çekti.
Yunanistan'ın doğrudan Türkiye'ye etkisinin olmadığını ancak dünyada bir bakıma istikrarı temsil eden Avrupa'da eğer sıkıntı olursa bunun kimsenin hayrına olmayacağını dile getiren Babacan, "Uzun vadeli düşünmeliyiz. Çocuklarımızın, torunlarımızın Türkiye'sini düşünmeliyiz. Ama günlük siyaset bunun tam tersini söylüyor. 'Hemen bugüne yarına bakalım' diyorlar. Birileri çıkıp da bu ülkenin uzun vadede hayrına neyin olup bittiğini söylemelidir. Doğru politika uygulayanlara da cesaret verilmelidir" dedi.
Ali Babacan, böyle bir ortamda sermaye piyasası oyuncularına çok büyük iş düştüğünü vurgulayarak, hükümet olarak sermaye piyasalarının geliştirilmesi için yaptıklarını, ilave sermayeyi teşvik etmenin ne kadar önemli ve ileri bir adım olduğunu anlattı.
Geçenlerde Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) toplantısında Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın diğer ülke merkez bankası başkanlarına bu konuyu anlattığını anımsatan Babacan, "Toplantı sonrasında başkanlar Başçı'nın yanına gelmiş ve 'şunun detaylarını biz de alsak. Nasıl yaptınız, bize de anlatır mısınız?. Çünkü bizde de aynı sorunlar var. Biz de sizden öğrensek' demişler. Bu önemli bir durum. Ciddi bir perspektif değişikliği oldu" şeklinde konuştu.
Bazı büyük şirketlerin halka açılmayı bir külfet olarak gördüğünü "Maliye'den sonra SPK'yı da mı başıma sarayım" dediklerini ifade eden Babacan, halka açılmanın biraz külfetinin yanında nimeti olduğunu dile getirdi.
Kayıt dışılığın son yıllarda azaldığını, ancak yine de yüksek seyrettiğini söyleyen Babacan, kayıt dışılığın şirkete kısa vadede para kazandırıyor gibi gözükse de uzun vadede ortaklar arasında ihtilafa neden olduğunu, güvensizliğin artmasına ve çok daha büyük maliyetlere sebebiyet verdiğini sözlerine ekledi.
AA