Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Merkez bankaları reel ekonomiyi tehdit ediyor

Merkez bankaları reel ekonomiyi tehdit ediyor

Bill Gross, işten çıkarmalar, emeklilik primlerinin azaltılması, iflasların önümüzdeki 10 yılda ekonomik gerileme yaratabileceğini söyledi

Giriş: 18 Ağustos 2016, Perşembe 13:30
Güncelleme: 18 Ağustos 2016, Perşembe 14:44

Kirli benzin ve yapay olarak fiyatlanmış finansal piyasaların bir çok ortak noktası var. Her ikisi de motoru tekletebilir. Ancak, merkez bankalarının durumunda tekleyen reel ekonominin motoru olacaktır.

Tarihsel olarak, düşük tahvil getirilerinin nihayetinde yüksek tahvil ve hisse senedi fiyatlarına yol açacağı ve sermaye kazançlarının ve düşük ticari ve tüketici faizlerinin ilave yatırımlar ve tüketimi beraberinde getireceği varsayılmıştır. Bu döngünün istihdam büyümesi, ılımlı bir enflasyon ve karların yükselmesine sebe olacağı düşünülmüştür.

ABD Merkez Bankası Fed 2010'da bir parasal genişleme programı başlattı. Gelişmiş ülkelerin genelinde faiz oranları tarihsel olarak en düşük seviyelerinde bulunuyor. Aynı zamanda, bir çok euro bölgesi ekonomisinde işsizlik istenilen seviyelerde olmasa da GSYİH büyümesi sağlanıyor. Tarafsız bir gözlemci bu modelin işlediğini kabul edecektir. Öyleyse yağ filtresini neden değiştirmeliyiz?

Sıfıra yakın faiz oranları ve negatif getirili 13 trilyon değerinde küresel tahvil reel ekonomi için iyi mi? Son dönemdeki veriler iyi olmayabileceğini gösteriyor. Belki de bir ekonominin canlılığının en iyi göstergesi olan verimlilik artışı bir çok gelişmiş ülkede çok kötü durumda bulunuyor. Yaklaşık son 5 yılda düşen verimlilik büyümesi, parasal genişleme ve sıfıra yakın faiz uygulamalarını takip etmiyor. Ancak Japonya ekonomisi, sıfıra yakın faiz oranlarının genel anlamda genişmiş ekonomilerde neler yapabileceğini gösteriyor. Bu sorunun cevabı negatif faizlerin gelişmiş ekonomilerde pek bir şey yapamayacağı şeklinde cevaplanabilir. Reel büyüme, enflasyon fazla bulunmuyor. Genel anlamda nominal GSYİH büyümesi de, faizlerin normal seviyerel dönmesi durumunda tarihsel borçluluk oranlarının geri ödenmesi için yeterli değil.

Diğer büyük ekonomilerde, sıfıra yakın getiri ve faiz oranlarının bir olumsuz etkisi daha gözleniyor. Verimlilik artışının önemli bir kaynağı olan yatırım, 2008 küresel krizi öncesi seviyelere bir daha hiç dönmedi. Şirketler nakit akışlarının giderek daha büyük bir miktarını yatırım yapmak yerine kendi hisselerini geri almak için kullanıyor. ABD'de yıllık 500 milyar doların üzerinde bir miktar gelecekteki karları artırmak için değil ortakların gelirlerini artırmak için kullanılıyor. Para reel ekonomi yerine finansal varlık bulunduran yatırımcılara yöneliyor. Bir çok durumda da devlet tahvillerine veya para piyasalarına yatırıldığında düşük getiri sağlıyor.

Öyleyse özel sektör ya da devletler neden neredeyse sıfır maliyetle borçlanarak yatırım yapmıyor? Devletler ve IMF gibi devletler üstü kurumlar açısından bütçe dengesi ön plana çıkıyor. Artık "hepimiz Keynesyen değiliz".

Özel sektör, riski artıran bazı faktörler nedeniyle yatırım yapmaktan kaçınabilir. Bu riskler arasında, yaşlanan nüfus ve beraberinde tüketim harcamalarında azalma ve Brexit oylamasının örnek olarak gösterilebileceği küreselleşme trend yer alıyor. Tahvil fiyatlamalarını iyi bilen CIO'lara göre, reel ekonomiye yatırımın risklerine de hakim konumdalar. Reel ekonomiye faizlerin düşük olduğu dönemde yapılan yatırımlar açısından faizler tekrar yükselmeye başladığında riskler doğacaktır.

FT