Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

QUO VADIS?

    “Yarın yine borçlarım olacak ama bu gece kral benim”

Rekor transfer ücreti ile Maradona’yı transfer eden ve ilk şampiyonluğunu 1987 yılında yaşayan Napoli taraftarının şampiyonluk kutlamalarında stada astığı pankartın birinde aynen bu yazıyordu. İtalyanlar ile sadece futbola olan tutkumuz benzer değil; hayata bakış açımız da benziyor. En sıkıştığımız anda boşverip “borç yiğidin kamçısıdır” demiyor muyuz? Öyle gözüküyor ki artık bu borç sarmalının sonuna geldik. Bir gecelik krallık bize pahalıya patlıyor.

2015-16 sezonu Türk futbolunun artık sorunlarından kaçamadığı sezon oldu. Galatasaray UEFA’dan bir yıllık ceza aldı. Fenerbahçe ve Trabzonspor kısıtlamalara maruz kaldı. Beşiktaş zaten bu kısıtlamalar içindeydi.

Quo Vadis? Nereye gidiyoruz?

Pek iyi bir noktaya gitmediğimiz kesin.

Üç Büyük Kulübümüzün halka açık şirketlerinin toplam borç miktarı 2.8 milyar TL’ye ulaşmış durumda. 2016 sezonu ortalama euro kuru ile bunun karşılığı tam 856 milyon €. Öngörülebilir, tahmin edilebilir ve katlanılabilir sınırları çoktan aştık. 2014 yılından beri (yakın zamanda kulüplerin yaklaşabildiği en önemli Avrupa başarısı Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale ulaşması) toplam borcu 1 milyar TL’den fazla artırmış durumdayız. Borçların önemli miktarı ise elbette finansal yükümlülükler. 2 yıl öncesine kadar 900 milyon TL olan finansal borçlar toplamı 2016 Mayıs itibariyle 1.5 milyar TL seviyesine gelmiş. Euro bazında finansal borçların artış hızı yavaşlamaya başlasa da “kısa vadeli borçlar”  3 katına çıkmış durumda. Finansal borçlar bizim için iki noktada önemli:

Birincisi; kısa vadeli borçların artması kulüplerin likiditesini ve nakit akışını olumsuz etkiliyor. Kısa vadeli borç stoku uzun vadeli planları olumsuz etkileyen önemli sebeplerden. Bunu en kötü biçimde yaşayan iki kulübümüz var: Beşiktaş ve Galatasaray. Beşiktaş’ın banka borçları iki yılda 168 milyon TL’ den 458 milyon TL’ ye çıkmış. Bu borcun 272 milyon TL lik kısmı kısa vadeli. Galatasaray’ da aynı şekilde banka borçlarını ikiye katlamış durumda (347 milyon TL'den 605 milyon TL'ye).

İkincisi ise banka kredi kullanımları YP cinsinden yapıldığında ciddi bir kur riski ortaya çıkıyor. Bu riskle en çok karşı karşıya kalan Galatasaray. Hem kısa vadeli kredilerinin artışı hem de bunların YP cinsinden olması kur zararına sebep oluyor. Galatasaray’ın bir yıl öncesinde kur farkları gideri 17,5 milyon TL iken 2016 Mayıs’ ta bu rakam 32 milyon TL ye gelmiş.

Fenerbahçe’ nin toplam finansal borcu neredeyse Beşiktaş kadar: 456 milyon TL. Ancak Fenerbahçe’nin borçlanmasında önemli bir ağırlık tahvil finansmanı; bu da toplam faiz ve komisyon ödemesine olumlu yansımış. Aynı borçluluk seviyesinde olmasına karşılık Fenerbahçe ‘nin faiz gideri Beşiktaş’ tan yaklaşık 8 milyon TL daha az.

Özsermaye kritik seviyeyi çoktan aştı

Şirketler hayatlarına sermayeleri ile devam ederler. Faaliyetlerinden elde ettikleri karları bu sermaye üzerine eklerler. Finans yönetiminde şirketlerin sermayeleri ile birlikte elde ettikleri bu karların toplamına “şirketin özkaynağı” diyoruz. Bu özkaynak rakamı pozitif olmalı ki şirket hayatına devam edebilsin. Özkaynak arttığında ya da farklı ve zorlu koşullar altında dahi aynı kalabiliyorsa işler yolunda diyebiliriz. Ancak özkaynak azalmaya başladığında o şirkette birşeylerin iyiye gitmediğini görüyoruz. İşte bu özkaynak toplamı üç büyük kulübümüzde maalesef negatif durumda. Yani bırakın sermayenin sıfıra inmesini; negatif özkaynak toplamı 1.3 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Bu çok endişe verici bir rakam. Öyle ki; kulüplerimiz öncelikle bu toplam rakamı bünyelerine katacak ki sıfır seviyesine ulaşsın. Sonrasında da bu tutarın daha fazlası bulunacak ve şirket hayatına devam edebilecek.

Geçtiğimiz 3 yılda sermaye artışlarıyla özkaynağını güçlendiren Galatasaray geçen süre içinde bu sermayesini zararlar sebebiyle yitirdi. Galatasaray sermaye artışlarından sonra dahi Mayıs 2016 itibariyle 366 milyon TL negatif özkaynakla yüz yüze geldi. Fenerbahçe’nin durumu biraz daha kötü. Negatif özkaynak 405 milyon TL seviyesinde. Yakın zamanda sermaye artışı gerçekleştirebileceği bir finansal ürünü ise yok gözüküyor. Özkaynak sıkıntısını ise en çok hisseden kulüp Beşiktaş. Yıllık gelirinin çok çok üstünde bir rakam; 546 milyon TL Beşiktaş’ ın negatif özkaynak rakamı (Gayrisafi milli hasıla toplamı borçlarının altında kalan ülkelerin resmi iflas durumunda olduğunu hatırlatalım).

Zararda başa baş nokta

Financial Fair Play uygulamalarının kulüplerimizi en çok sıkıntıya düşürdüğü nokta “Break Even Point” denilen “Başa Baş Gelir” noktası. UEFA; FFP kuralları dahilinde normal koşullarda bir kulübün 3 yıl içinde elde edebileceği maksimum zararı 5 milyon € olarak görüyor. Ancak gecici bir hüküm ile bu zarar toplamını 30 milyon € olarak uyguluyor (Hatırlarsanız Mart 2016 tarihinde UEFA  kararıyla müsabakalardan 1 yıl men cezası alan Galatasaray bu sınırı 134 milyon € ile geçmişti. Yani 3 yıl boyunca kulübün asıl zararı tam 164 milyon € idi). Ancak görüyoruz ki; kulüplerimiz 3 yılda ulaşılacak zararın 2.5 katını 1 yılda yaşamış görünüyor. Üç büyük kulübün zarar toplamı bir yıl içinde 77 milyon €’ya ulaşmış. Son 3 yıldaki toplam zarar ise 355 milyon €. Sürdürülebilir bir yapı değil artık bu.

Her ne kadar Galatasaray bu 30 milyon €'luk zarar sınırını aşmış ve ceza almış ilk kulüp olsa da diğer iki takımın Galatasaray’dan eksik kalır yanı yok. 2014-15-16 sezonları itibariyle 3 kulübün zarar toplamları şu şekilde: Galatasaray (96,9 milyon €); Beşiktaş (116,6 milyon €); Fenerbahçe (142,6 milyon €). Görülüyor ki Fenerbahçe ve Beşiktaş’ ın UEFA ile protokollerine sadık kalmaları ve bu zararı azaltma noktasında azami çabayı göstermeleri gerekiyor. Bununla beraber son yıl itibariyle 3 kulübün de zararlarının azalma trendinde olduğunu da belirtmek gerek. Ancak zararın azalmasını sağlayan temel nokta futbolcu satışından elde edilen gelir. Zararın azaltılmasında varlık satışından ziyade yapısal düzenleme ile faaliyet gelirlerini artırmak ve giderleri düşürmek suretiyle yeni bir yapıya geçilmesi şart gözüküyor.

Çalışanlara Sağlanan Fayda

UEFA'nın FFP sınırlamasında önem kazanan başka bir kavram var: “Çalışanlara Sağlanan Fayda”. Bir şirket olarak “Kulüp”; çalışanı olan “Futbolcuya” sağladığı her tür faydayı (sözleşme ücreti, prim, ödül, maç başı ücreti, vergi, araba-ev kirası, sigorta primi ödemesi, uçak bileti vb.) gelirlerine göre sıralamak durumunda. Dolayısıyla Galatasaray örneğinde de gördüğümüz gibi 65 milyon € sınırı içine sadece futbolcunun aldığı garanti ücretler değil bu bahsettiğimiz örneklerdeki gibi faydalar da giriyor. Ancak bu tutar sadece Galatasaray’ da yüksek değil. Örneğin 2015-16 sezonunda Galatasaray’ın bu fayda kapsamındaki tutarı 82,7 milyon € olurken Fenerbahçe’nin rakamı 114 milyon €. Fenerbahçe’nin 2015 yılındaki bu giderinin 84 milyon € olduğunu hatırlatalım.

Dikkat çekilecek bir başka nokta da futbolcu maliyetlerinin yükselmesi. Ülkemizde futbolcu ücret seviyesinin çok yüksek olduğu bilinen bir durum. Ancak bununla beraber futbolcuların gelirlerine uygulanan stopajın da kulüpler tarafından ödenmesi bu maliyeti önemli ölçüde artırıyor. Bu transfer sezonunda bu sıkıntıyı üç kulüp de yaşamaya başladı. Galatasaray 65 milyon €'luk sınır içinde hareket ederken Fenerbahçe ve Beşiktaş ise bu ücret seviyesini korumak; yani futbolcu satarak yeni transfer yapmak durumunda.

Üç büyük kulübümüzün mali anlamda kötü olduğunun farkına maalesef 2 yıl önce varabildik. Bunun önlemlerini almadık (Hala da yeterince alabildiğimizi düşünmüyorum). Almadığımız önlemler sebebiyle de yaptırımlara maruz kaldık. Türk futbolu sportif anlamda ciddi bir reforma ihtiyacı olduğu gibi mali anlamda da reforma ihtiyaç duyuyor. Umarım bu yolda çalışmaları görüyor oluruz.

Volkan Yılmaz / Futbol Ekonomisi Uzmanı