Trump: Yaptırımlar konusunda biraz daha yavaş gitmek istiyorum
ABD Başkanı Trump, İran yaptırımlarına ilişkin açıklama yaptı. Trump, "Yaptırımlar konusunda biraz daha yavaş gitmek istiyorum. Tüm dünyada petrol fiyatlarının artmasını istemiyorum" dedi
ABD Başkanı Trump, İran yaptırımlarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
Trump, dünyada petrol fiyatlarının artmasını istemediğini belirterek, "Yaptırımlar konusunda biraz daha yavaş gitmek istiyorum. Tüm dünyada petrol fiyatlarının artmasını istemiyorum" dedi.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Türkiye'nin 8 ülkeyle birlikte İran'a yönelik yaptırım paketinde petrol ithalatı konusunda muaf tutulan ülkelerden biri olduğunu açıklamıştı.
PEKİ AMBARGONUN OLASI ETKİLERİ NELERDİR?
ABD Başkanı Trump, Washington'ın, İran ile imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) anlaşmasından tek taraflı olarak çekildiğini açıkladı. Bu anlaşmadan ABD’nin çekilmesi ile 2015 öncesi ABD mevzuatında yürürlükte olan ve KOEP ile uygulamadan kaldırılan yaptırımların yeniden tesis edilmiş oldu.
İran'ın anlaşmaya imza atarken en önemli motivasyonu bu anlaşma ile ülkeye uygulanan yaptırımların hafifletilmesi ve böylece ülkenin küresel sisteme entegrasyonu sürecinin başlatılması ve bu sayede ülke ekonomisinin bir nebze rahatlatılmasıydı. ABD’nin anlaşmadan çekilmesi, nükleer anlaşmadan İran’ın umut ettiği yararın ciddi anlamda törpülenmesi anlamına geliyor; bazı uzmanlar ise bir adım daha öteye gidiyor ve ABD’nin çekilmesini, “anlaşmanın hukuken varlığı sürse de fiilen sona erdiği” şeklinde yorumluyorlar. Durum böyle olmasına rağmen, Birleşmiş Milletler nezdinde görev yapan uluslararası kurumların yaptığı denetimlerde İran’ın KOEP’te zikredilen taahhütlerini yerine getirdiği bildiriliyor.
ABD, anlaşmadan çekilmesinin akabinde atacağı adımları iki fazdan oluşan bir takvime bağladı. ABD Hazine Bakanlığınca yürütülen yaptırım sisteminin ilk fazı 8 Ağustos 2018’de devreye girdi. İlk fazda İran ile otomobil, değerli madenler ve endüstriyel bazlı yazılımlar gibi ürünlerin ticaretine ilişkin hükümler devreye sokuldu. İkinci faz ise 5 Kasım’da devreye giriyor ve ilk faza göre İran ekonomisi bakımından çok daha önemli. İkinci fazda başta petrol ve doğalgaz olmak üzere enerji ile ilgili tüm ürünlerin ticareti, liman işletmeleri, gemi ticareti, sigorta ve uluslararası bankacılık ile ilgili hizmetler yaptırım kapsamına alınıyor.
İran ekonomisi bağlamında öne çıkan konu ham petrol ihracatı. Küresel petrol fiyatlarındaki değişmelere göre yıllık dalgalanmalar olsa da İran ekonomisinin beşte biri ve İran devlet gelirlerinin ciddi bir bölümü petrol ihracatına dayanıyor. Petrol ticaretinin dışında ikinci fazda yer alan ve yaptırımların etkin bir şekilde uygulanması bakımından hayati derecede önemli olan diğer bir faktör ABD doları ile ilişkili uluslararası para transferinin yasaklanması. İkinci fazın devreye girmesi ile üçüncü ülkelerde mukim bir gerçek ya da tüzel kişi İranlı bir tacirle ticaret yapması durumunda bu ticaretten doğan paranın İran’dan bu ülkeye ya da bu ülkeden İran’a transferinde ciddi sorunlar yaşayacak. Küresel ticarette ABD dolarının egemenliği, yaptırımların etkinliğinin artmasında belirleyici öneme sahip. ABD yaptırım mekanizmasına göre bu tür ticarette dolaylı dahi olsa ABD dolarının kullanılması (fiyatlama ya da doğrudan para transferi operasyonunda) yaptırım kapsamında. Bu nedenle uluslararası bankalar ve aracılık hizmeti veren diğer finans kurumları ABD yaptırımlarına muhatap olmamak için siyah ya da beyaz alan ayırt etmeksizin İran ile ilgili doğrudan ya da dolaylı para transferinde aracılık hizmeti yapmaktan kaçınacaklar.
AB'NİN YAPTIRIMLARA ÇÖZÜM ARAYIŞLARI
8 Mayıs kararı sonrasında KOEP’in sürdürülmesi için AB ülkeleri gerek liderler gerek diplomatlar ve gerekse de AB merkezli resmî kurumlar nezdinde ciddi mesai harcadılar. İlkin ABD’nin kararı gözden geçirmesine odaklanan bu çabalar yaz aylarının başından itibaren İran’ı anlaşma içinde tutmaya yöneldi. İran dışişleri bakanlığı ile AB temsilcileri arasında yürütülen çalışmaların amacı İran’ın anlaşmayı sürdürmesi kaydıyla ülkenin nefes alabileceği bir alan oluşturmak. İran ile ticaretin en azından asgari düzeyde devamını arzulayan AB böylece İran’ın anlaşmadan çekilmesinin önüne geçmek istiyor. Suriye krizi ve sonuçları ortada iken İran’da bir istikrarsızlığın AB’ye sirayet edeceğini gören AB’nin çabaları takdire şayan olsa da harcanan emeğin karşılığında üretilen somut çözümleri henüz göremiyoruz.
AB’nin çabaları iki ana ayağa oturmakta. İlk ayak küçük ve orta ölçekli AB firmalarının İran ile ticaretinin sürdürülmesini sağlamak. AB’nin büyük kurumsal firmaları, ABD pazarında da bulunmaları hasebiyle bu pazarı kaybetme riski nedeniyle çoktan İran pazarından çekildiler. Ancak küçük ve orta ölçekli firmalar (en azından ABD ile iş yapmayanlar) ABD yaptırım riski kapsamı alanına girmiyorlar. AB’nin yürüttüğü çalışmaların ikinci ayağı İran ile yürütülen ticaretten doğan paranın AB-İran arasında transferini mümkün kılacak ve dolayısıyla ABD yaptırım radarına takılmayacak bir mekanizmanın geliştirilmesi. Şu ana kadar detayları açıklanmayan ve dolayısıyla nasıl çalışacağını bilmediğimiz bir mekanizmanın formüle edildiği söyleniyor. Özel Ödeme Aracı (Special Purpose Vehicle) olarak isimlendirilen bu mekanizmanın detayları ve sorunu çözme hususundaki kapasitesini ileriki günlerde göreceğiz. Ayrıca yakın dönemde basında çıkan haberlere göre Belçika bazlı SWIFT firmasının İran ile ilgili olarak aracılık hizmeti vermesine belirli şartlarla ABD’nin göz yumacağı anlaşılıyor.
ABD Hazine Bakanlığı yetkilileri çeşitli platformlarda yaptıkları açıklamalarda yaptırımların (ve özellikle petrol ihracatına yönelik olanların) uygulanması sırasında hiçbir ülkeye istisna tanınmayacağını söylediler. İran’ın geçtiğimiz yıl petrol üretimi günlük 4,2-4,5 milyon varil/gün bandında ve bu üretimin yaklaşık 2,3-2,5 milyon varili yurtdışına satılıyor. Bu açıklamaların hemen ardından birçok AB ülkesinin yanında Japonya ve G. Kore İran’dan petrol alımını durdurduklarını ilan ettiler. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki bu ülkeler İran’dan ithal ettikleri petrolü küresel ölçekli özel şirketler aracılığı ile yapıyorlar ve dolayısıyla bu şirketlerin bu tercihleri yaptırım riskinden kaynaklanıyor. Ekonomik faktörler bir yana bırakılacak olursa Hindistan, Çin ve Türkiye için İran’dan petrol tedariği enerji güvenliği bağlamında son derece önemli. Bu üçünün İran’dan satın aldığı ham petrol miktarı sırasıyla 500-700, 450-600 ve 150-200 bin varil/gün bandında ve bu üç ülkenin toplam ithalatı 1,1-1,5 milyon varil/gün civarında. Uzmanların yaptıkları değerlendirmelere göre tüm ülkeler (Japonya, G. Kore ve AB ülkeleri de dahil) Washington’a heyetler göndermekte ve İran’dan petrol alımının kendileri için stratejik önemine vurgu yapıp muafiyet almaya çalışmakta. Nitekim 31 Ekim günü ABD yönetimince yapılan bir açıklamaya göre Mayıs 2018 sonrası İran’dan petrol alımını ciddi oranda azaltan 8 ülkeye belirli düzeyde muafiyet verileceği açıklandı. İran yaptırımları çerçevesinde petrol fiyatlarının aşırı düzeyde artış gösterme riski, ABD’nin uygulayacağı yaptırımların uzun dönemde sürdürülebilirliğini sıkıntıya düşürme riski var. Bu yüzden petrol piyasasındaki gelişmeler ve ayrıca muafiyet verilen ülkelerin İran’dan satın alımlarını kademeli olarak azaltmaları kaydıyla şimdilik “sıfır tolerans” ilkesinin tam uygulanmayacağı anlaşılıyor.
İRAN İÇİN KRİTİK EŞİK 1 MİLYON VARİL
Yaptırımların İran ekonomisini olumsuz etkileyeceği son derece net. Bu konuda şüphe yok. Ancak temel soru İran ekonomisin bu durumdan ne derece olumsuz etkileneceği. Ekim 2018 itibarıyla İran’ın günlük petrol ihracatı 1,7-1,9 milyon bandında gerçekleşti. Muafiyetleri de dikkate aldığımızda kasım ayında petrol ihracatı bir miktar daha gerilese de 1,3-1,5 milyon varil bandında seyredeceği öngörülebilir. İran ekonomisinin derinden sıkıntıya düşürecek miktar 1 milyon varilin altı gibi görünüyor. Eğer satışlar 1 milyon varilin ciddi şekilde altına düşerse İran ekonomisinin uzun dönemde ayakta kalması çok zor.
1 Ocak’ta Tahran’da 1 ABD doları 4 bin 300 tümen iken ekim ayının son günlerinde kur 15 bin tümen civarında ve yılbaşından bugüne tümenin değer kaybı yüzde 300’ün üzerinde. Döviz kurunda meydana gelen bu değişim başta enflasyon olmak üzere birçok ekonomik göstergeyi olumsuz etkilemiş durumda. Döviz kurundaki değişme ülke içinde fiyat oluşum sistemini altüst etti ve bu durumdan istifade etmeye yönelik yolsuzluk haberleri sık sık medyaya yansıyor. Devletin döviz rezervlerini korumak için aldığı tedbirlerden dolayı zarar görenler var. Döviz kurunda meydana gelen artış, ithalatçılar ile ithal ara malı kullanan birçok firmanın durumunu ciddi anlamda sarsmış durumda. Sabit gelirlilerin reel ücretlerindeki azalma yine bu bağlamda öne çıkıyor.
Türkiye İran’a uygulanan yaptırımların tek taraflı olması ve uluslararası hukuk ve teamüllere uymaması nedeniyle ilkesel olarak karşı duruyor. İran ile ticaret yapan Türk iş adamları da durumdan kaygılı. İran’da yatırımları olan Türk firmaları özellikle ithal hammadde konusunda dertli. İran parasının aşırı değer kaybetmesi karşısında girdi maliyeti artan bu firmalardan bazıları maliyet artışlarını fiyatlara yansıtma konusunda sorunlar yaşadıklarını söylüyorlar. İranlı yetkililer İran’ın zor günlerinde Türk iş adamlarının gerek ara malı ve gerekse de nihai tüketim malı ticaretinde İran ile iş yapmayı sürdürmelerini arzu ettiklerini söylüyorlar. Bunun yanında İran ile turizm ve ticari ilişkilerin önemli bir merkezi olan Van şehrinin bu yaptırımlardan olumsuz etkileneceği tahmin ediliyor.
Önümüzdeki dönem İran için çok zor geçecek. Bazı uzmanlara göre ABD’nin yaptırımlardan muradı ekonomik darbe ve toplumsal hareketlere dayalı bir rejim değişikliği. Bu alternatif Türkiye bakımından hiç arzu edilmeyen bir durum. Yanı başımızda Suriye iç savaşı dururken bu alternatifi düşünmek bile istemiyoruz. Diğer bir alternatif, İran’ın yaptırımlara sabretmesi ve zamanla durumun daha makul bir gerilim seviyesine çekilmesi. Bu iki uç senaryonun arasında farklı alternatifler kurgulanabilir. Ancak her halükarda Türkiye ve bölge ülkeleri açısından da hassas ve dikkatle izlenmesi gereken bir sürecin başladığı açık.