İş dünyasının 2011 yılı için beklentileri olumlu
-
İş dünyası 2011 yılı için olumlu beklentilere sahip ve riskin dış kaynaklı olabileceğini düşünüyor
İSTANBUL (A.A) - 15.12.2010 - Andaç Hongur - Yıldız Taşdelen Erli - Küresel krizin etkileri ABD ve Avrupa başta olmak üzere birçok ülkede etkisini sürdürürken, Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer alan Türkiye'nin önümüzdeki yıl da bu performansını devam ettirmesi bekleniyor.
Dünya ekonomileri için 2011'in zorlu bir yıl olacağı ifade edilmesine karşın, iş dünyası, Türkiye ekonomisiyle ilgili olumlu beklentilere sahip. İş dünyası, ekonomideki en büyük riskin dış kaynaklı olabileceğine dikkati çekiyor.
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Haluk Dinçer, Türkiye ekonomisinin, 2009'un ikinci çeyreğinden itibaren güçlü bir ivmelenme içerisinde olduğunu, düşük faizler ve güven ortamı sayesinde 2010'un ilk yarısında yüzde 11 gibi ''güçlü'' bir büyüme elde edildiğini belirterek, ''Dünya rekoru kırdığımız 2010 yılı ikinci çeyreğinde, kriz öncesi en yüksek seviye olan 2008'in ilk çeyreği GSYH değerini aştık'' dedi.
Büyümenin kamudan ziyade özel sektör yatırımları ve tüketim harcamalarından gelmesinin iyi bir haber olduğunu, bu şekilde 2010'u yüzde 8'in üstünde bir ekonomik büyüme ile kapatacaklarını düşündüklerini ifade eden Dinçer, 2011 beklentilerine ilişkin şu görüşleri dile getirdi:
''2011'de dışsal bir şok olmaması halinde faizlerin bugünkü seviyelerde seyretmesini ve güven ortamının devam etmesini bekliyoruz. Buna bağlı olarak 2011 yılı büyüme beklentimiz temkinli bir senaryo ile yüzde 5'tir. Önümüzdeki yıl enflasyon beklentimiz yüzde 7'dir. Kurlarda, portföy yatırımları ve doğrudan yabancı yatırımlar sebebiyle yatay bir seyir bekliyoruz. Hem avro hem de ABD dolarının ortalamada 2010 seviyesinde gerçekleşmesini öngörüyoruz. Kişi başına gelirimizin yaklaşık 11 bin dolar seviyesine gelmesini beklediğimiz 2011'de artan alım gücünün getireceği kuvvetli bir iç taleple beraber özel sektör yatırımları da ivmelenecektir. Bu beklentiler gerek Hükümetin gerekse piyasaların beklentilerine yakındır.''
Türkiye için en büyük riskin dış kaynaklı olduğuna dikkati çeken Dinçer, ''Avrupa'daki borç sorununun kontrol altına alınamaması ve ABD'deki büyüme hızının ciddi düşüş göstermesi durumunda global finansal sistemin tekrar sekteye uğraması ve bunun bize olası yansımaları en önemli risktir. Bu konuda, içinde bulunduğumuz günlerde yaşanan İrlanda ve Portekiz sorunlarına rağmen Türkiye'nin CDS'lerindeki, yani borç kağıtlarının sigorta maliyetlerindeki artışın sınırlı olması çok olumludur. Buradan görüyoruz ki, Türkiye ekonomisinin dışsal risklere karşı hassasiyeti düşüktür. Bunun dışında, geçmişteki hızlı büyüme dönemlerinde olduğu gibi Türkiye'nin artan cari açığı dikkat edilmesi gereken bir göstergedir. Türkiye'nin yatırım yapılacak gözde ülkelerden biri olması cari açık finansmanını kolaylaştırmakla beraber bu göstergenin yakından takibi kritiktir'' diye konuştu.
İşsizliğin, sonucu belirsiz bir risk anlamında değil, fakat çözümü için daha fazla çaba gösterilmesi gereken bir konu olduğunu belirten Dinçer, ''Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı, Mart-Nisan 2009'daki yüzde 14,8 olan tepe noktasından Ağustos 2010'da yüzde 12 seviyesine gelmekle beraber, daha da düşmesini arzu ettiğimiz bir göstergedir. Türkiye artan nüfus ve iş gücüne katılım sebebi ile, örneğin son 12 ayda 1,1 milyon yeni istihdam yaratabilmesine rağmen işsizlik rakamını 460 bin kişi düşürebilmiştir'' dedi.
Tarihsel olarak bakıldığında seçimlerin ekonomiye bir canlanma getirdiğini ifade eden Dinçer, Tüketici Güven Endeksi'nin 2002 ve 2007 yıllarında ulaştığı tepe noktalarının da kendilerine seçim dönemlerinde tüketimin artışta olduğunu gösterdiğini, benzer şekilde, 2011'de de seçimlerin ekonomiye olumlu bir etkisi olmasını beklediklerini kaydetti.
-''İŞSİZLİK 2011'DE DE TEMEL PROBLEMLERİMİZDEN BİRİ OLMAYA DEVAM EDECEKTİR''-
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük de zorlu geçen 2009'un ardından, 2010'un tüm dünya ekonomisi için nispi bir toparlanma yılı olurken, Türkiye'nin krizden çıkışta ''dikkati çekici'' başarı ortaya koyduğunu ifade ederek, ''Mevcut göstergeler ışığında 2010 yılını yüzde 7-8 aralığında büyüme ile kapatacağımız söylenebilir. Bu da büyük olasılıkla Avrupa'daki en yüksek büyüme oranı olacaktır. 2009 yılındaki yüzde 4,7'lik küçülmeden sonra, 2010'da elde edeceğimiz büyüme ile bir önceki yılın kaybını telafi edebildiğimiz gibi artıya da geçmiş olacağız ki, bu ayrıca önemli bir gelişmedir'' şeklinde konuştu.
Sanayi üretimi ve büyümedeki olumlu gidişin yanında işsizlikte kaydedilen nispi iyileşme ve özel sektör yatırım harcamalarındaki artışın 2010 ekonomisindeki diğer olumlu gelişmeler olduğunu anlatan Küçük, yatırım harcamalarındaki artışın geçen yıldaki küçülmenin gerisinde kalması, doğrudan yatırım girişinin bir önceki yıla göre azalması ve iç tasarruf oranının yüzde 12-13 gibi çok düşük seviyelerde olmasının 2010'un yatırımlar ve yatırım kapasitesi açısından olumsuz boyutları olduğuna işaret etti.
Küçük, ekonomideki canlanmaya ve kurdaki düşüşe paralel olarak, ithalatın ihracattan daha hızlı artmasını, dış ticaret açığı ve cari açığın rekor düzeylere ulaşmasını, 2010 ekonomisinin en dikkati çeken olumsuzlukları olarak değerlendirirken, 2010'da özellikle Türkiye'nin en büyük ihracat pazarı olan AB'de talebin sınırlı kalması nedeniyle ihracatta bir önceki yılın kayıplarının henüz telafi edilemediğini, ihracattaki sıkıntıya karşın iç talepteki artışın piyasanın canlı kalmasında dengeleyici bir rol oynadığını söyledi.
Ekonomik programda, sanayi sektörü katma değerinin bu yılı yüzde 10'luk artışla kapatmasının, 2011'de bunun yaklaşık yarı hızında, yüzde 4,5 oranında artmasının öngörüldüğüne, GSYH büyümesi için beklentinin yüzde 4,5 olduğuna değinen Küçük, ''Bizim kanaatimiz, büyümenin 2011'de de devam edeceği ve ekonomik programda öngörülen yüzde 4,5'lik oranın yakalanacağı yönündedir. Ancak yüzde 4-5'ler civarında büyüme oranları Türkiye için yeterli değildir. Türkiye işsizlik sorunu başta olmak üzere ekonomik ve sosyal sorunlarını çözebilmek için daha yüksek oranlarda büyümek zorundadır. Orta Vadeli Program'da da öngörüldüğü üzere işsizlik 2011 yılında da temel problemlerimizden biri olmaya devam edecektir'' dedi.
Küçük, şu değerlendirmelerde bulundu:
''En büyük ihracat pazarımız Avrupa'daki mevcut duruma baktığımızda, ihracat artışında en azından 2011'in ilk yarısı itibariyle çok parlak bir tablo ile karşılaşmayacağımızı söyleyebiliriz. Bu anlamda ihracatta pazar çeşitlendirmeye yönelik çalışmaların artırılarak devam etmesi çok önemlidir. Kuvvetle muhtemel ki, dış ticaretimizdeki dengeler 2011 yılında da aynı şekilde devam edecek, ithalat artışı, ihracat artışından yine daha yüksek seyredecek, yüksek dış ticaret açığı ve yüksek cari açık problemlerimizde de radikal bir iyileşme olmayacaktır. Diğer taraftan iç pazarda da, 2011'in ilk yarısında, seçim atmosferinin getireceği nispi belirsizlik etkili olacaktır. 2011'in ilk yarısının nispeten durgun geçeceği, ikinci yarının ise büyük olasılıkla daha hareketli olacağı öngörülebilir.
2010'da ekonomideki olumlu gelişmelerde sanayimizin üretimi, ihracatı ve istihdamı artırma mücadelesi önemli rol oynamıştır. Faiz oranlarındaki düşüşle birlikte finansman giderlerinin azalması, KOBİ'lere getirilen finansal destek paketi, devlete olan borçlardaki yeniden yapılanma imkanı, kriz döneminde istihdam ve çalışma yaşamına ilişkin olarak getirilen teşvik ve düzenlemeler 2010'un olumlu gelişmeleri arasındaydı. Ancak rekabet gücü ile ilgili temel eksiklerimiz halen giderilmemiştir. Rekabet gücünü destekleyecek makro ve mikro reform alanlarına el atıldığı takdirde ekonomideki toparlanma 2011'de öngörülenden daha yüksek bir ivme ile devam edecektir. Bu çerçevede 2011'de seçimlere kadar olan sürede mikro reformların, seçimler sonrasında da makro reformların süratle gündeme geleceğini ümit etmek istiyoruz.''
-SERMAYE AKIMLARININ TERSİNE DÖNMESİ RİSKİ-
Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Genel Sekreteri Mustafa Alper de 2010 için büyüme beklentilerinin yüzde 7-8 bandında, 2011 için ise Orta Vadeli Program'a paralel olduğunu belirterek, ''Büyümeye ilişkin riskler açısından dış talebin seyri en büyük belirsizlik faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır'' dedi.
Alper, gıda ve emtia fiyatlarındaki yüksek seyir ve yapılan vergi artışlarının enflasyon tahminlerini güçleştirdiğini yüksek seyreden gıda fiyatları ile ulaşım ve alkollü içeceklere gelen vergi artışlarının etkisiyle yıl sonunda enflasyonun yüzde 7,5-8, 2011'de yüzde 6-7 bandında olmasının muhtemel gözüktüğünü ifade ederek, önümüzdeki dönem için risklerin ağırlıkla yurt dışı kaynaklı olduğunu, bu riskler arasında sermaye akımlarının tersine dönmesi ve gelişmiş ülkelerdeki büyümenin beklendiği gibi istikrar kazanamamasının öne çıktığını kaydetti.
Kriz sonrası dönemde gelişmekte olan ülkelerin hem daha yüksek getiri sunduğunu hem de büyüme açısından daha sağlam bir görünüme, potansiyele sahip olmaları nedeniyle daha az risk içerdiğini belirten Alper, sermaye girişinin verimli alanlarda yatırımlarda kullanılmasının kritik bir konu olarak öne çıktığını, rekabetin yoğunlaştığı ve benzer ürünlerin birçok gelişmekte olan ülkelerde imal edildiği ortamda verimlilik artışını sağlamanın daha çok önem kazandığını vurguladı.
2008 ve 2009 yıllarında Türkiye'ye uluslararası doğrudan yatırım girişlerindeki düşüşün global ortalamanın da üzerinde seyrettiğini, bu yıl ise 2009'un altında kalacak gibi göründüğünü, ilk 3 çeyrekte ulaşılan 5,2 milyar dolarlık rakamın yıl sonu itibariyle ancak 7 milyar dolar civarında tamamlanabileceğinin tahmin edildiğini bildiren Alper, şunları kaydetti:
''2011 yılı için de güçlü bir toparlanma için sinyaller zayıftır. Türkiye'de 2005 yılında ulaşılan 10 milyar dolar seviyesi ve 2006-2008 döneminde ulaşılan 20 milyar dolar seviyesi henüz bir trend olmaktan uzaktır. Büyük çaplı birleşme-satın alma anlaşmalarının etkisiyle ulaşılan bu seviyeler, küresel finansal ve ekonomik krizin de etkisiyle kesintiye uğramış, son 2 yılda yine bir oranda geçmiş dönem anlaşmaların ödemelerinin de etkisiyle 7-8 milyar dolar seviyelerinde seyretmiştir. 2011 yılı için de büyük miktarlı anlaşmalar gerçekleşmediği takdirde uluslararası doğrudan yatırım girişlerinde önemli bir artış yaşanmayacağı, 10 milyar dolar seviyesinin altında kalınacağı öngörülmektedir.''
-''BEKLENTİMİZ, İTHALATIN 2011'DE DE YÜKSEK DIŞ TİCARET AÇIĞINI ARTIRACAĞI YÖNÜNDE''-
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi ise ihracat için Orta Vadeli Program'da konulan 2011 hedefinin 127 milyar dolar olduğunu hatırlatarak, ''Bu hedefe ulaşabilmek için dünya ekonomilerinin 2011 büyüme performansı ve döviz kurlarının gidişatı önemli'' dedi.
Büyükekşi, ihracatçıların gerileyen nominal kurlardan dolayı zarar gördüğünü ve ihracatın ciro içindeki oranını sınırlandırdığını ifade ederek, döviz kurlarının gidişatının ihracatın 2011 gerçekleşmesine yön verecek bir faktör olduğunu, ancak ihracatçıların pazarlamadaki olağanüstü gayretleri ile zorlukların üstesinden geldiğini, önümüzdeki yıl orta vadeli plandaki hedefin üzerine çıkıp 2008 ihracatına ulaşmak istediklerini, bu hedefin tutması içinde ihracatçının desteklenmesi gerektiğini kaydetti.
2011'de yapılacak seçimlerde, siyasi parti ayırımı olmadan, siyasi istikrarı devam ettirecek bir tablo çıkması halinde Türkiye'ye yönelik yatırımda ciddi canlanma olacağını, Avrupa'da birbirini tetikleyecek krizler olmadığı takdirde Türkiye ekonomisinin canlı performansını devam ettireceğini vurgulayan Büyükekşi, Türkiye gibi iş gücüne katılımın hızlandığı ve mevcut işsizlik oranının da çift rakamlı olduğu ekonomilerde hissedilen büyüme oranının yüzde 5'in üzerinde olması gerektiğini, olağan bir ortamda da büyümenin yüzde 5'in altına düşmeyeceğini tahmin ettiklerini bildirdi.
Cari açık için 2011 yılında 40 milyar doları aşan bir rakam beklediklerini ifade eden Büyükekşi, ''Cari açık kronik olarak Türkiye'nin sorunu olmaya devam ediyor. Dış ticaret için Orta Vadeli Program hedefi 72,5 milyar dolar. Bizim de beklentimiz ithalatın 2011 yılında da canlılığını koruyacağı ve yüksek dış ticaret açığını artıracağı yönünde'' dedi.
Özellikle Avrupa pazarlarındaki görünümün kendileri için en büyük risk alanı olduğuna dikkati çeken Büyükekşi, şu görüşleri dile getirdi:
''Dış satımımızın yarıdan fazlasını yaptığımız Avrupa pazarındaki gelişmeleri dikkatle takip ediyoruz. Almanya'nın dışında diğer AB ülkelerinde bir canlılık görülmemektedir. Kaldı ki, İrlanda, Portekiz, İspanya, Yunanistan ve İtalya gibi ülkelerde ciddi belirsizlikler ve riskler bulunmaktadır. Bu ülkelerde yüksek borçluluk oranları ve krizin çıkardığı yeni maliyetlerin karşılanması ciddi fedakarlıklar yapılmasını gerektirmekte, ancak bu ülkelerin kamuoylarının bunlara hazır olmadığı görülmektedir. Dünya ekonomileri için 2011 yılı zorlu bir yıl olacak. Eğer ABD ve AB toparlanma sürecine girerse bu durumda dünya ticareti canlanacak, Türkiye de bundan olumlu yönde etkilenecektir.
Gelişmekte olan ülkeler büyümelerini devam ettiriyorlar. Bu ülkelere olan ihracatımız artmaya devam ediyor. Aynı trendin devam etmesi için de çok yoğun bir çaba gösteriyoruz. Asya ve Afrika ülkelerinde ciddi bir gayret gösteriyoruz. Hedefe ulaşmada alternatif pazarlardaki ihracat başarımızın devam etmesi önemli rol oynayacaktır.''
Sektör temsilcileri, önümüzdeki yıla ilişkin iyimser beklentilere sahip bulunuyor.
2011'de yabancı yatırımcıların Türk sermaye piyasalarına olan ilgisinin sürmesi, gayrimenkul sektörünün bu yıla göre daha canlı olması, giyim sanayinde iç pazarın büyümesi, hazır giyim ve konfeksiyon sektörü ihracatının artması öngörülürken, bankacılık sektöründe karlılığın 2010 seviyelerinde veya bundan biraz daha düşük olması, otomotiv sektörü pazar hacminin 750 bin seviyesinde olması bekleniyor.
Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB) Başkanı Nevzat Öztangut, 2010'un yabancı yatırımcıların Türkiye'ye ilgisinin artarak devam ettiği bir yıl olduğunu, 2011 için de benzer bir öngörüleri bulunduğunu ifade ederek, sermaye piyasalarının ürün çeşitliliği açısından her geçen yıl önemli ölçüde mesafe kaydettiğini, bu yıl varantların işlem görmeye başlarken bunların sayısının 2011'de daha fazla arttığını göreceklerini söyledi.
Öztangut, önümüzdeki yıl, uzun vadede İMKB'de olumlu performansın devam edeceğini düşündüklerini belirterek, 2011'in bir diğer öneminin yaptırdıkları yatırımcı anketinin sonuçları ile bir yatırımcı eğitimi başlatmaları olduğunu, Türkiye'deki yatırımcı tabanını geliştirmek, sermaye piyasası farkındalığını artırmak için bir yatırımcı eğitimi kampanyası başlatacaklarını bildirdi. Öztangut, İstanbul'u bir finans merkezi yapmak yolunda daha çok yatırımcının ilgisini sermaye piyasasının bütün ürünlerine çekmek ve farkındalığı artırmak gerektiğini söyledi.
Yeni halka arzlar açısından oldukça başarılı bir yıl geçirdiklerini ifade eden Öztangut, hem piyasanın derinliğinin artması hem de daha fazla yatırımcıya ulaşılması açısından bu halka arzların çok önemli olduğunu, 2011'de de İMKB'deki şirket sayısının hızla artmaya devam etmesini beklediklerini kaydetti. Öztangut, ''Önemli gelişmelerden biri de yabancı şirketlerin de İMKB'de işlem görmek için başvuruda bulunmuş olması. İMKB'nin diğer yurt dışı borsalarla giderek daha entegre olduğu bir süreçte, daha fazla sayıda yabancı şirketin de İMKB'de işlem görecek olması İMKB'nin diğer piyasalarla etkileşiminin artmasına oldukça olumlu katkı sağlayacaktır'' dedi.
Öztangut, cari açığın hızla genişliyor olmasının ekonomide şu anda gözüken en temel risk olduğuna ve ekonomik açıdan özellikle açığın finansman tarafının kritik önem kazandığına dikkati çekerek, ''Finansman tarafında kalitenin düşüyor olması, yani döviz girişinin vadesinin görece kısalıyor olması Türkiye için riskli. Vade kısaldıkça döviz çıkışı da kolay hale geliyor. Bu da global anlamda gelişmekte olan ülkelerden döviz çıkışı anında Türkiye'nin olumsuz etkilenme potansiyeli anlamına geliyor. Genişleyen cari açık Türkiye'nin hassasiyetini yükseltiyor'' diye konuştu.
-''BANKACILIK SEKTÖRÜNDE KARLILIK BU YILKİ SEVİYELERDE VEYA BİRAZ DAHA DÜŞÜK OLUR''-
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen de 2011'de bankacılık sektöründe karlılığın bu yılki seviyelerde veya bundan biraz daha düşük olmasını beklediğini ifade ederek, ''Son 6-7 yıla baktığımız zaman bir yıl önceki karlarımızın üzerine çıkabildik, ama 2011'de bu söz konusu olmayabilir'' dedi.
Özen, TL kredilerde yaklaşık 25-30 civarında, döviz kredilerinde de yüzde 20-25 arasında büyüme olabileceğini belirterek, Türkiye ekonomisinin yüzde 5,5 seviyesinde büyüyeceğini, enflasyonun da yüzde 6-7 arasında olmasını beklediğini kaydetti.
-''STRATEJİK BELGE SÜRECİ, HIZLA TAMAMLANMALI''-
Otomotiv Distribütörleri Derneği (ODD) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Bayraktar ise Türkiye otomotiv sektörünün, hükümetin verdiği destekle global krizi ''çok fazla etkilenmeden'' atlattığını, 2009'daki ÖTV indiriminin sektörü canlandırırken, 557 bin 126 binek/hafif ticari araç satıldığını kaydetti.
Bayraktar, 2010 yılında desteğin sona ermesine rağmen üretici ve distribütörlerin indirimi üstlenmesinin, 2010 yılı satış miktarını beklentilerin üzerine çıkardığını ve yılının ilk 11 ayında, önceki yılın toplamının geçilerek, 612 bin 544 adet satışa ulaşıldığını belirtti.
Bu artışın sürmesi ve 1 milyon satış hedefine ulaşmanın yolunun, araç sahibi olmanın kolaylaştırılmasından geçtiğini vurgulayan Bayraktar, şöyle dedi:
''Bunu sağlamanın en etkili yöntemi ise dünya ortalamasının çok üzerinde olan vergilerin indirilmesidir. Mevcut şartlarda bir değişiklik olmazsa, 2011 yılı pazar hacminin 750 bin seviyesinde olacağını düşünüyorum. Hurda indirimi, vergi kolaylıkları ve elektrikli araçlara teşvik meselesinin halledilmesi durumunda ise, 1 milyon hedefine ulaşmayı imkansız görmüyorum. Üstelik, vergi indirimi yapılmasına rağmen, satışlardaki bu artış, devletin vergi gelirini matematiksel olarak artıracaktır.''
Bayraktar, 2010'da artan büyüme hızının, 2011'de de sürebileceğine değinerek, ''Ancak bu büyümenin, istihdam hacmi, tatminkar büyüme ve karlılığa zemin hazırlaması için, makro ölçekli politikalara ihtiyaç duyuyoruz. Sektör, gerekli makro desteğin sağlanmaması durumunda, kırılgan bir yapıdan uzaklaşamaz. Büyümenin kalıcı olması için, vergi iyileştirmeleri, hurda indirimi gibi yasal düzenlemeler sağlanmalı. Ayrıca, atılan ilk adımlarıyla sektörümüze umut ve moral veren Stratejik Belge süreci, hızla tamamlanmalı'' diye konuştu.
2010'daki sektörel performansın, 2011 için umut verdiğini belirten Bayraktar, mevcut şartlarda arzu edilen iyileştirmeler yapılmasa bile, 2011'de, 2010'un satış miktarının aşılarak 750 bin seviyelerine ulaşılabileceğine işaret etti.
-''MARKALI PROJE SAYISININ ARTACAĞINI VE CANLI BİR YIL OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUZ''-
Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği (GYODER) Başkanı Turgay Tanes de 2011'de gayrimenkul sektörünün geride bırakılan yıla göre daha canlı olacağını düşündüklerini ifade ederek, özellikle gelişen ülkeler arasında Türkiye'nin ekonomik büyüme tahminlerinin yukarı yönlü oluşunun, sektörel büyümelere etki edeceğine, fiyat seviyelerinde istikrarlı seyir izleneceğine, arz/talep dengelerinin yeniden şekilleneceğine ve yatırımlarda sınırlı da olsa artış yaşanacağına inandıklarını söyledi.
Ekonomik canlanmaya paralel olarak sektörel büyümenin hız kazanmasını beklediklerini dile getiren Tanes, şu görüşleri dile getirdi:
''Böyle bir ortamda yatırımların, istihdamın ve karlılığın da sektördeki büyümeyle doğru orantılı olacağı şüphesizdir. Önümüzdeki yıl içinde sektöre yönelik yeni düzenlemeler yapılmasının da söz konusu büyümeye önemli katkılar sağlayacağını unutmamak gerekir. Bugüne kadar vergi, resim ve harçlarda yatırımları teşvik edici uygulamalara geçilmesinin, arsa maliyetlerinin düşürülmesi yolunda çalışmalar yapılmasının, imar planlarını düzenleyici bir üst kurul kurulmasının gerekliliği üzerine birçok görüş belirttik. Benzer düzenlemelerin sektör gelişimi için yaratacağı olumlu etkileri vurguladık. Dolayısıyla önümüzdeki yıl bu çerçevede birtakım çalışmaların yapılmasını bekliyoruz.
Bunların yanı sıra yapılacak yeni düzenlemeler arasında özellikle mütekabiliyet konusunun da olması gerektiğini düşünüyoruz. Ülkemizde yabancıların gayrimenkul edinimi ile ilgili mütekabiliyet esası aranmaktadır. Söz konusu yasanın varlığı Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri, Bulgaristan, Rusya ve Suudi Arabistan gibi birçok ülke vatandaşının ülkemizde gayrimenkul satın almalarını engellemekte ya da zorlaştırmaktadır. Oysa ülkemiz, başta tatil yöreleri ve kıyı şehirleri olmak üzere yabancılar tarafından büyük ilgi görmektedir. Yabancıların günden güne artan ilgi ve talepleri karşısında satış yapılmasının kısıtlanması veya engellenmesi başta elde edilecek gelirin kaybedilmesi olmak üzere birçok fırsatın da önünü kesmektedir. Yabancılara mülk satışındaki karşılıklılık engelinin aşılması dışında, mevzuat altyapısında da yabancıya sıkıntı yaratan tüm konular giderilmelidir. Yasa birçok ülke vatandaşının mülk edinimine yasaklar getirdiği gibi yatırımları da büyük ölçüde engellemektedir. Söz konusu engellerin kaldırılması piyasaya canlılık getireceği gibi yatırımları da çeşitlendirecektir.''
2010'un, bir önceki yıl yaşanan ekonomik krizin yarattığı olumsuzlukların giderilmeye çalışıldığı bir toparlanma yılı olarak geçtiğine işaret eden Tanes, önümüzdeki dönemlere ilişkin yaptıkları öngörülerde 2011–2012 yıllarında durağan piyasalar içinde yeni arz-talep ve fiyat dengelerinin oluşacağını, 2013–2014 yıllarında yeniden istikrarlı bir büyüme sürecine geçileceğini belirttiklerini hatırlattı.
Tanes, ''2010 yılının son günlerini yaşadığımız bu günlerde de 2011 yılı piyasaları için dramatik boyutlarda değişiklikler olmayacağını, beklenmedik, sürpriz gelişmeler yaşanmadıkça olumsuz etkilerin doğmayacağını söyleyebiliriz. Gayrimenkul sektöründe ise markalaşmaya verilen önemin günden güne artmasıyla markalı proje sayısının da artacağını ve canlı bir yıl olacağını düşünüyoruz'' dedi.
-HAZIR GİYİM İTHALATINDA ARTIŞ BEKLENTİSİ-
Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Cem Negrin de 2011'e ilişkin sektör beklentilerini şöyle sıraladı:
''Türkiye iç pazarının 2011 yılında yüzde 10 büyüyerek 49–50 milyar liraya, hazır giyim ithalatının 3,5–4 milyar dolar civarına çıkmasını bekliyoruz. İhracat artışı yüzde 6–8 arasında kalabilir, ihracatta ihtiyatlı hedef 15,5 milyar dolar, iyimser hedef ise yüzde 10 artış ile 16 milyar dolar olarak tahmin ediyoruz. Baz etkisi ile sanayi üretim artışı yavaşlar, iyimser tahmin ile yüzde 5 artış olur. SGK'lı istihdamın 380–390 bin kişi arasında olmasını öngörüyoruz.''
-HAZIR GİYİM VE KONFEKSİYONDA 17 MİLYAR DOLARA YAKIN İHRACAT ÖNGÖRÜSÜ-
İstanbul Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi ise Ocak-Kasım 2010 döneminde hazır giyim ve konfeksiyon ihracatının önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 9,3 artışla 13,2 milyar dolar olduğunu, yıl sonu itibariyle hazır giyim ve konfeksiyon ihracatının 14,5 milyar dolar civarında gerçekleşmesinin beklendiğini kaydederek, ''Bu performansla 2008'de gerçekleşen 15,7 milyar dolara ulaşılamasa da sürecin olumlu bir şekilde geliştiğini ve 2011 yılına yönelik olumlu beklenti yarattığını belirtmek gerekiyor'' dedi.
Tanrıverdi, halen yabancı alım gruplarının Türkiye'den alım potansiyelini koruduğunu, bu çerçevede mevcut olumlu havanın dünyadaki ve Türkiye'deki temel ekonomik göstergelerin düzelmesi ile birlikte istikrar kazanacağını umduklarını ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
''En büyük pazarımız olan AB'de birçok üye ülkenin kamu borçları nedeniyle önemli ekonomik sıkıntıları var. Bunun için birçok ülke kemer sıkmaya yönelik ekonomik tedbirler alıyor. Bu, bir anlamda iç pazarın da daralmasına yol açabilecek. 2011 yılı için yıllık hazır giyim ve konfeksiyonda 17 milyar dolara yakın bir ihracat performansı öngörüyoruz. Ancak bu rakama ulaşmak için üretim maliyetlerinin yüksekliğinin ve döviz kuru üzerindeki sıcak para baskısının ihracat kesimi üzerindeki olumsuz etkilerinin hafiflemesini gerekli görüyoruz.''
ABD ve Rusya'nın yanı sıra Romanya, Kazakistan, Tunus ve İran gibi pazarlarda yüzde 60 ile yüzde 123 arasında değişen oranlarda artış sağlanmasının, alternatif pazarlarla birlikte 2011 yılında hazır giyim ve konfeksiyon ihracatının daha fazla ivme kazanacağını gösterdiğini vurgulayan Tanrıverdi, başta Rusya olmak üzere BDT bölgesindeki ülkeler ile yakın komşu ülkelerin pazarlarına yönelik olarak, firmaların arayışları ve ihracatçı birliklerinin Ortadoğu ve komşu ülkelerin yanı sıra Asya ve Afrika'da çeşitli pazarlara yönelik çalışmalar yaptıklarını ifade etti.
-''2011, PERAKENDEYE YÜZDE 20 ÜZERİNDE BÜYÜME GETİREBİLİR''-
Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) Başkanı Yılmaz Yılmaz, 2011 yılında yapılacak genel seçimlerin, Türkiye ekonomisi ve perakende üzerinde çok olumsuz etkileri olmayacağına inandığını ifade ederek, ''Türkiye'de her dönemde görmeye alıştığımız 'seçim ekonomisi' uygulamaları belki bir oranda yavaşlamaya yol açacaktır, ancak geçmişte olduğu gibi ekonomi seçimlere aşırı tepki vermeyecektir'' dedi.
Perakende sektörüne 2011'in yüzde 20 üzerinde büyüme getirebileceğini, hazır giyim alt kırılımında bu oranın yıllık bazda yüzde 30'un üzerinde olabileceğini kaydeden Yılmaz, 2011'de markaların en kısa sürede maksimum büyüme için yönelmeleri gereken yollardan birinin de yurt dışı pazarlar olduğunu söyledi.
Yılmaz, 2011 yılında cironun 200 milyar doların üzerine çıkmasının tahmin edildiğini belirterek, ''2010-2023 dönemi arasında açılması planlanan alışveriş merkezlerini ve cadde mağazalarını da göz önüne aldığımızda, her yıl yaklaşık 150 bin civarında yeni elemana ihtiyaç duyulacağı hesaplanmaktadır. Böylece, 2011 yılında perakendenin genelinde 3 milyon 150 bin civarında bir istihdam öngörülmektedir'' diye konuştu.
-BEYAZ EŞYA SEKTÖRÜ-
Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TÜRKBESD) Yönetim Kurulu Başkanı Dilek Temel de 2011 için herhangi beklenmeyen bir gelişme olmayacağı varsayımından hareketle beyaz eşya sektörü için büyüme tahminlerinin, öngörülen GSMH büyümesinin bir miktar üzerinde gerçekleşeceği şeklinde olduğunu kaydetti.