Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

ANKARA (A.A) - 02.02.2011 - Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Mısır ve Tunus'ta meydana gelen olaylarla ilgili değerlendirmede bulunurken ''Burada en akıllı hareket, bir kaosa, bir istikrarsızlık, ara döneme mahal vermeden, bu ülkelerin bir an önce kendi kendilerini reforme etmeleri gerekir. Reform ihtiyacı çok ve bunun acil olarak yapılması gerekiyor pek çok ülkede'' diye konuştu.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Haber Türk kanalında katıldığı bir programda soruları yanıtladı. Davos toplantılarına katılımın yüksekliğinde, dünyada yaşanan ekonomik krizin halen devam ediyor olmasının etkili olduğunu söyleyen Babacan, ''Kriz bitti diye bir şey yok. Yalnızca yeni bir safhasındayız krizin'' dedi. Babacan, bu nedenle Davos'ta siyasi oturumların çok olmadığını, oturumlarda ağırlıklı olarak ekonomiyle ilgili sorunlar ve çözümlerinin ele alındığını bildirdi.

Bir soru üzerine, sadece büyüme açısından bakıldığında pozitif bir yıl olan 2010'daki büyümenin maliyetinin çok büyük olduğunu ifade eden Babacan, ülkelerin kamu stoklarının alabildiğine yükseldiğini, merkez bankalarının alabildiğine parasal genişlemeye gittiğini ve büyümenin bu olağanüstü adımlarla bir yan ürün olarak ortaya çıktığını söyledi. Dünya ekonomisinde ekonomik göstergelerin düzelmesinin bazı ülkeler için yıllar, bazı ülkeler için ise 10 yıllar alacağını ifade eden Babacan, yüksek işsizliğin de temel sorunlar arasında bulunduğunu bildirdi.



-MISIR VE TUNUS'TAKİ OLAYLAR-



Mısır ve Tunus'ta süren olayları nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de Bakan Babacan, bunların akşamdan sabaha meydana gelen gelişmeler olmadığını, yılların birikimi ve uygulamalarından kaynaklandığını söyledi. Yaşananların rejimlerle, halklar arasındaki farklılık ve kopukluklardan kaynaklandığını ifade eden Babacan, 30 santimetrelik bir çanak anten takan herkesin en az 200-300 televizyon kanalını izleyebildiğine dikkati çekti. İnternet ve sosyal ağların da dünyada artık çok etkili olduğuna işaret eden Babacan, gönderilen küçük bir mesajın yüzbinler tarafından okunup değerlendirildiğini, bunun sosyal dinamikleri de çok değiştirdiğini söyledi. İletişimin bu kadar hızlandığı bir dönemde artık halkların bütün gerçekleri gördüğünü ve her türlü fikri dinlediğini belirten Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sizin içerde, herhangi bir ülke için, medyaya uygulayabileceğiniz kısıtlamalar, bazı gazetelerin çıkmasına izin vermeniz, bazılarına vermemeniz artık bu çağda çok fazla bir önem taşımıyor açıkçası. Hele hele Arap dünyasında dil de aynı olduğu için insanlar birbirlerinin televizyon yayınlarını izliyor, internet ortamında birbirleriyle çok rahat konuşuyorlar. Bugün bir Fas'ta yaşayan Arapla öte tarafta Ürdün'de yaşaşan bir Filistinlinin saniyeler içinde birbirlerini anlaması, haberleşmesi mümkün. Dolayısıyla böylesine artık mecburen açık toplum haline ya da açık bir sosyal iletişim yapısı haline gelen ülkelerin eski usullerle, eski anlayışlarla yönetimi gittikçe zorlaşıyor. İnsanlar daha iyiyi görüyor, başka örnekleri görüyor. (Bak şu ülkede, şu yapıldı. Bu ülkede bu yapıldı. Bizde niye olmuyor?) diyor. Mukayese imkanı oluşuyor... Teknolojinin çok daha geri olduğu dönemde, kapalı toplumlar, kapalı ülkeler, kapalı yapılar oluşturup onlara hükmetmeniz, onları belki yönetmeye çalışmanız, baskıcı bir rejimi uygulamaya çalışmanız daha kolay. Ama bugünün dünyasında artık bu imkan ortadan kalktı.''



-İNTERNET ETKİSİ-



Twitter ve facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinin bu devrimlerde etkili olduğunu belirten Bakan Babacan, sosyal ağları, bundan sonra sosyal bilimcilerin çok daha üzerinde durması gereken bir alan olarak gördüğünü bildirdi. Babacan, bu alanların bundan sonra toplumları çok etkileyeceğini, çünkü değişimlerin çok hızlı olacağını kaydetti.

Olayların başka ülkelere yayılacağını düşünüp düşünmediğine ilişkin bir diğer soru üzerine de Babacan, ''Burada çok ciddi bir akım var. çok ciddi birikme var. Çok ciddi bir toplumda talep var. Haklı talep var. Bu pek çok Arap ülkesi için geçerli'' dedi. Aslında bunu sadece Arap ülkeleriyle sınırlı düşünmemek gerektiğini de belirten Babacan, etnik olarak kökeni Arap olmayan ülkelerde de benzer rejimler ve durumlar bulunduğunu ifade etti. Babacan, ''Burada en akıllı hareket, bir kaosa, bir istikrarsızlık dönemine bir ara döneme mahal vermeden, bu ülkelerin bir an önce kendi kendilerini reforme etmeleri gerekir'' dedi. Bunun ise kolay olmadığına vurgu yapan Babacan, belki kendi imkanları ve ellerindeki güçten bir miktar fedakarlık yapmak zorunda kalacaklarını, halka daha fazla güç verileceği, egemenliğin gerçek anlamda halkın olduğu bir döneme doğru gideceklerini bildirdi. Ancak bunun belli bir doğal akış içinde ve düzenli bir şekilde yapılmaması halinde bu sefer düzensiz ve ani bir şekilde değişimlere sebep olunabileceğini belirten Babacan, Tunus'ta bunun bir miktar görüldüğünü söyledi. Babacan, ''Allah korusun, daha tehlikeli daha farklı şekillerde de olaylar gelişebilir. Dolayısıyla reform ihtiyacı çok ve bunun çok acil olarak yapılması gerekiyor pek çok ülkede'' dedi.



-PETROL FİYATLARI-



Başbakan Yardımcısı Babacan, Mısır'daki olayların petrol fiyatlarında ve Türkiye'deki akaryakıt fiyatlarında bir artışa neden olup olmayacağını ilişkin soruya verdiği yanıtta da, son petrol fiyatlarındaki artışların petrolün tedarik rotalarında olduğunu kaydetti. Babacan, jeopolitik gelişmelerin, petrol ticaretini, petrolün bir ülkeden bir ülkeye hareketini sınırlayıp sınırlamayacağı, bazı bölgelerde geçici kıtlıklar oluşup olmayacağına ilişkin endişelerden dolayı petrol fiyatlarında artışlar yaşandığını bildirdi. Babacan, Türkiye'de akaryakıt fiyatlarını, petrolün varil fiyatı, kur, bayi ve dağıtıcı kar haddi ile vergiden oluşan 4 unsurun belirlediğini anlattı. Vergi haricindeki diğer üç konunun piyasa koşullarında oluştuğunu belirten Babacan, verginin sabit olduğunu söyledi. Kur ve petrolün varil fiyatında meydana gelen artışların, dönem dönem Türkiye'deki akaryakıt fiyatlarına belli bir yansımasının olduğuna işaret eden Babacan, ''Bundan sonra çok daha hızlı artışlar olursa bir miktar daha olabilir. Ama bizim fiyat yapımızda bir vergi unsuru olduğu için ve o sabit olduğu için bu birebir yansımıyor fiyatlara. Mesela dünyada petrol fiyatları yüzde 10 arttığı zaman, bizde benzin fiyatları yüzde 10 artmıyor hiçbir zaman. Belki yüzde 3 mertebelerinde artıyor. Düşüşler de de aynı. Vergi sabit durduğu için dünya fiyatlarının içerdeki pompa fiyatlarına yansımasına etkisi olmayacağını söyleyebiliriz böyle bir artışın. Kura da bağlı. Kur nasıl gerçekleşecek. Bir de şu var. Son bir yılda kar hadleri tam 2'ye katlanmış Türkiye'de'' diye konuştu.

Bayilerle, karları konusunda tekrar bir görüş alışverişinde bulunup bulunmayacaklarına ilişkin soru üzerine de, beklentilerinin, bu düzenlemeleri kendilerinin yapması yönünde olduğunu ifade eden Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Diyelim ki şu defteri satıyorsunuz. Bunun fiyatı bugün 5 lira. Bu 10 liraya çıktı. (Ben 5 lirayken de yüzde 10 para kazanayım, on lirayken de yüzde 10 para kazanayım) dediğinizde o zaman sizin acaba genel giderleriniz artıyor mu, artmıyor mu? Yoksa bu 5 liradan, 10 liraya çıkınca siz daha düşük bir yüzdeyle idare edebilir misiniz? Çünkü önemli olan litre başına ne kadar kar edildiğidir. Biz vergiyi nasıl sabit tutuyoruz. Hiç değiştirmiyoruz. Kuruş olarak litre başına sabit. Yani bu konuda yapılabilecek şeyler olduğunu düşünüyoruz. Tabii umudumuz, piyasanın bunu kendi kendine bir bakıma regüle etmesi, kendi kendini düzenlemesi. Ha baktık ki olmadı. EPDK gerekli adımları atmaktan çekinmeyecektir. Yani o geçen sene yapılan yine yapılabilir. Bir süre izliyoruz. Gerekli uyarılar yapıldı. Hem EPDK tarafından hem Enerji Bakanlığımız tarafından. Bir süre izlenir. Hani baktık olmuyor ondan sonra gerekli tedbir alınır. Bundan kaçınacak, çekinecek bir şeyimiz olmaz.''



-MERKEZ BANKASI BAŞKANI-



Ali Babacan, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın görev süresiyle ilgili bir soru üzerine de, dünyada önemli sorunların yaşandığı bir dönemde Merkez Bankası'nın çok başarılı politikalar ortaya koyduğunu bildirdi. Eleştirilerin olabileceğini, hiçbir kurumun mükemmel olmadığını ifade eden Babacan, bütün bu yaşanan sıkıntılı konjonktüre rağmen Merkez Bankası'nın çok başarılı bir performansı ortaya koyduğunu söyledi. Babacan, ''Dünyada da kredibilitesi çok yüksek. Yani içerde bakmayın, içerideki eleştiriler, özellikle kim merkez bankasıyla ilgili bir şey söylerse büyüyor haber oluyor. Onun üzerinden Merkez Bankası'nın belki görüntüsünde biraz aşınma, belki biraz hani karizmasında hafif bir yıpranma falan bir algılama olabilir. Bu sadece bir algı.dünyada Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası çok çok itibarlı, saygın bir Merkez Bankası'' diye konuştu.

Merkez Bankasıyla ilgili dünyada, söylediğini yapan, öngörülü hareket eden, gerekli zaman gerekli adımları atmaktan çekinmeyen bir merkez bankası algısı bulunduğunu bildiren Babacan, içerde kim ne derse desin sonuçta dünyanın, Merkez Bankası'nın başarısını teslim ettiğini anlattı.

ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke'ye Türkiye'de bu işi yapıp yapmayacağının sorulması halinde ''herhalde seve seve'' diyeceğini söyleyen Babacan, ''Sayın Yılmaz'a söylesek 'o işi yapar mısın' diye. Bence böyle değil'' dedi. Çünkü ABD'nin bütçesinin yüzde 10 açık verdiğini, kamu borcunun yüzde 100'e yaklaştığını ve bankalarının batık ve merkez bankasının sürekli karşılıksız para basarak batık bankalara sürekli para taşıdığını söyledi. Türkiye'nin 1990'larda uyguladığı ne kadar kötü politika varsa şu anda ABD Merkez Bankası'nın bunu yaptığını ifade eden Babacan, bunu gönülden ve isteyerek değil, seçeneksizlik ve mecburiyetten yaptığını söyledi. Babacan sözlerini söyle sürdürdü:

''Böyle bir ortamda biz Merkez Bankası'na desek ki arkadaş biz eski politikaları bırakıyoruz. Güzel politikalarımızı bırakıyoruz. Aynen Amerika'nın yaptığınız yapıyoruz. Herhalde Durmuş Bey ve ekibi çok sıkıntıya girer. Yani düşünün ki 2010 yılında, 2001 krizinde çıkarılmış özel tertip hazine kağıtları vardı. O dönemde ne olmuş? Hazine kağıt çıkarıyor özel tertip, merkez bankası para basıyor, veriyor. Dolayısıyla Hazine, Merkez Bankası'na borçlanmış oluyor.Biz o borçların tamamını 2010 yılında kapattık. Biz o kağıtları geri ödedik. Dolayısıyla bizim kamu maliyesi politikamız o kadar sağlam ki Merkez Bankamızın böyle işler yapmasına gerek bile kalmıyor. Biz de Merkez Bankamızı çaresiz bıraksak Amerikalıların yaptığı gibi (Kardeşim hiçbir çare yok) Bunu yapmak zorundasın. Merkez Bankamızın başarısını teslim etmemiz lazım. Ama öte yandan hükümetimizin uyguladığı mali disiplin, tutarlı politikalarıyla Merkez Bankası'nı nasıl rahatlattığını, gözardı etmememiz lazım.''

Bazı çevrelerin bir başarı görüldüğünde bu başarıyı hükümete yormama adına Merkez Bankası'nın başarısı olarak değerlendirdiğini belirten Babacan, hükümetin doğru olanı yaptığını, reformlar uygulamaya koyduğunu, bütçeye dikkat ettiğini, mali disiplini sağladığını ve Merkez Bankası'nın rahat hareket edeceği ortamı oluşturduğunu söyledi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, alınan kararların sonuçlarını izlemeleri gereken bir döneme girdiklerini bildirdi.

Babacan, ''Hızlı kararlarla bir belirsizlik ortamı oluşturup, o belirsizlik ortamının bir güvensizlik ortamına dönüşmesini önlememiz gerekir, bizim tahammül edemeyeceğiz bir konu varsa o da Türkiye'de bir güvensizlik ortamıdır'' dedi.

Babacan, HaberTürk kanalında katıldığı ''Ankara Gündemi'' programında, Merkez Bankasının hem politika faiz oranlarında düşüş, hem de zorunlu karşılık oranlarında artış şeklinde iki enstrümanı birlikte kullanmasına finans çevrelerinin nasıl baktığının sorulması üzerine, 2010 yılı içinde Türkiye'de büyümenin beklenilenin çok üzerinde çıktığını, güven ortamının hızlı bir şekilde toparlandığını, bankaların kredi hacmini genişlettiğini, reel sektörün eleman alarak, yatırım yaptığını, halkında da güvenle tüketim yaptığını hatırlattı.

Bu şekilde beklenenin üzerinde büyümenin ve iç tüketimdeki artışın cari açık sorununu büyütüğüne dikkati çeken Babacan, 2010'un, yılın başında öngörülenden daha yüksek bir cari açıkla kapandığını söyledi.

2010 yılının Ekim-Kasım aylarına kadar eskiden kurgulanan çerçeveyi biraz daha izleme karar aldıkları anlatan Babacan şöyle devam etti:

''Fakat daha sonra baktık ki, gelişmeler enteresan, bankalar 2011 bütçelerini yapmaya başladılar, yüzde 40-45 kredi hacmini genişletmeye çalışan bankalar olduğunu gördük, yine baktık tamam güzel ama gerçekçi olacağız biraz da ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız gerekiyor. Biriken o cari açık sorunun ileride kontrolden çıkma ihtimali var. Yüzde 4-6 mertebesinde bir cari açığını idare ederiz ama yarın yüzde 8-11 derken kontrolden çıkabilecek bir mertebeye ulaşırsa, hep beraber zarar göreceğiz.

Pek çok gelişmekte olan ülke Türkiye'ye benzer işlemler ve zorluklar yaşadı, bir çok politika denedi fakat bu politikaların işe yaramadığını gördü. Sadece Merkez Bankasının piyasadan Döviz alması pek işi çözmüyor. Bunun karşısında fazla Türk Lirasının piyasada nereye gittiğini, ne olacağını kontrol etmek zor. Öte yandan başka gelişmekte olan ülkelerin çoğu faiz artıyor yüzde 10-12'ye kadar, faiz çok artınca sermaye hareketleri açısından çok cazip hale geliyor.''



-''İKİ AYRI FAİZ SEVİYESİNE İHTİYAÇ VAR''-



Burada iki ayrı faiz seviyesine ihtiyaç olduğunu belirten Babacan, özellikle ''sıcak para'' diye tabir edilen ya da kısa vadeli hareketlerle kar elde etmek isteyen yatırımcı grubu baktığında fazla bir kar görmemesi gerektiğini, onlar için daha düşük bir faiz, gecelik faiz görülmesi gerektiğini kaydetti.

Öte yandan da içeride, ekonomide bir ısınmayı, aşırı bir iç tüketimi, ithalata dayalı tüketimi, bazı dengelerin yanlış yere gitmesini önlemek için, daha kontrollü, daha makul mertebelerde bir faiz oranı gerektiğini vurgulayan Babacan, bu iki faiz oranını şu ana kadar hiç bir ülke yapamadığını, Türkiye'nin kasım ayından bu yana uyguladığı politikalarla bunu denediğini ifade etti.

Bunun sonuçlarını görmek gerektiğini belirten Babacan, iki-üç aylık sonuçların olumlu olduğunu söyledi. Merkez Bankası bunu ilk kez açıkladığında kimsenin dikkatini çekmediğini, çünkü klişeleşmiş politikalara alışıldığını anlatan Babacan, ''Uygulama başladı, Türkiye'de hiç uygulanmayan bir şey uygulanıyor, sonuçları görmemiz için biraz durup beklememiz gerekiyor. Karar alıcıların biraz durup beklemesi gerekiyor'' dedi.



-''KARARLARIN SONUÇLARINI BEKLEYİP BİRAZ GÖRELİM''



Bakan Babacan, cari açık konusunda alınan tedbirlere ilişkin olarak ''arabada frene basarsınız ama arabanın duruş mesafesi vardır, frene bastığınız zaman araba hemen durmaz, dolayısıyla ekonomide alının her bir tedbirin etki süresi vardır. Bu tedbirin niteliğine göre değişir kimine göre 1 aydır kimine göre 3-6 aydır. Çok sert fren yapıp da araba içindeki yolcuları da rahatsız etmemek lazım'' diye konuştu.

Bunların hepsini belli dengede düşünmek gerektiğini ifade eden Babacan, hükümetin, ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankasının gerekli adımları attığını, atılan bu adımların bir süre sonucunu izlemek gerektiğini söyledi.

Arka arkaya sürekli kararlar almanın yatırımcıların, karar alıcıların, piyasa oyuncularının kafasını karıştırabileceğine işaret eden Babacan, ''Dolayısıyla biraz ortalığı yatıştırıp aldığımız kararların sonuçlarını izlememiz gereken bir döneme girdik, bekleyip biraz görelim, bir süre sonra bakarız yeni adımlar gerekirse o zaman bunlar değerlendirilir'' dedi.

Hızlı kararlarla bir belirsizlik ortamı oluşturup, o belirsizlik ortamını bir güvensizlik ortamına dönmesini önlemek gerektiğini vurgulayan Babacan, kendilerinin tahammül edemeyecekleri bir konu varsa onun da Türkiye'de bir güvensizlik ortamı olduğunu söyledi. Diplomaside ''yapıcı belirsizlik oluşturmak'' kavramı olduğunu anlatan Babacan, şöyle konuştu:

''Kısa süreli sermaye hareketleri, sıcak para denilen sermaye hareketleri için yapıcı bir belirsizliği, belli noktalarda oluşturmaya evet, ama genel anlamda ülkenin ekonomisini belirsizliğe sürüklemek gerçek yatırımcılar için korkulacak bir ortam kesinlikle oluşturamayız, buna tahammül edemeyiz. Bu işin temeli güvendir. Güven ortamını Türkiye'de asla sarsmamamız gerekiyor.''



-ARAP COĞRAFYASINDAKİ GELİŞMELER VE 2011 RİSKLERİ-



Arap coğrafyasındaki gelişmeler ve bunun petrol fiyatlarına yansımasına dönük risklere 2011 yılı için hazırlıklı olunup olunmadığına ilişkin bir soru üzerine Babacan, Arap coğrafyasında yaşanabileceklerin öngörülmediğine ilişkin bir tespitin doğru olmadığını, bunların beklenen gelişmeler olduğunu, toplumsal hareketlerin biriktiğini ancak ortaya, tetikleyici bir durum sonrasında çıktığını söyledi.

Türkiye'nin Mısır ile ticari bulunduğunu, yaşanan gelişmelerden bunun bir miktar etkilenebileceğini, yatırımların karlılığının biraz düşebileceğini belirten Babacan, bölgede olanların petrol fiyatını da belki etkileyebileceğini, ancak direk olarak pazarları etkilemeyeceğini, Türkiye'nin ağırlığının Avro bölgesinde olduğunu kaydetti.

Reformların gecikme kabul etmediğini, gerekliyse bunu hemen yapmak gerektiğini vurgulayan Babacan, petrol fiyatlarına ilişkin olarak da 2011 yılı hazırlıklarının statik olmadığını, hep senaryolu çalıştıklarını ve çok farklı senaryolara hazırlıklı olduklarını ifade etti.

Bunların arasında petrol fiyatlarının artacağı senaryosunun da bulunduğuna dikkati çeken Babacan, petrol fiyatlarının arz ve talep ile jeopolitik konulara bağlı olarak artabileceğini belirtti.

Jeopolitik risklerin petrol fiyatlarını önemli ölçüde etkileyen riskler olduğuna işaret eden Babacan, şunları kaydetti:

''Körfez bölgesinde olabilecek bir sıcak çatışma ya da Suudi Arabistan, İran, Irak gibi ana petrol ihraç eden ülkelerde oluşabilecek bir sıkıntı, petrol fiyatlarının nereye gideceğinin kestirilmesini imkansız hale getirir. Farklı senaryolar arasında böyle bir senaryomuz da var. Biz hiç bir zaman petrol 90 doların üzerine çıkmaz demedik. Uluslararası Enerji Ajansı, uluslararası kuruluşların petrolle ilgili yıllık tahminleri var, bu tahminler çerçevesinde kendi tahminlerimizi aldık koyduk.''



-''2011 YILI VE RİSKLER-



2011 yılında pek çok risk bulunduğunu, risklerin gerçekleşip gerçekleşmeme ihtimalinin olduğunu ifade eden Bakan Babacan, riski ortada görüp ona göre değerlendirip, gerekli hazırlıkları yapmanın önemli olduğunu vurguladı.

Babacan, ''Aksi halde bizim seçim yılında, seçime doğru giderken, böylesine kredi hacmini sınırlayıcı kararlar almamız, ekonomideki büyümeyi kontrol altına alan kararlar almamız, istikrar adına alınan kararlardır. Önceliğimiz hep istikrar olacaktır. 2011 yılını riskli bir yıl olarak gördüğümüz için bu kararları aldık. 2011'de başka riskler de ortaya çıkabilir, hiç bir şey de olmayabilir ama bizim herşeye hazırlıklı olmamız gerekiyor'' diye konuştu.