Advertisement
SEKTÖR HABERLERİ ABONE OL

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, otomotiv sektörünün ihracatçı olma özelliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek, ''2008 yılında 5 milyar dolar, 2009 yılında 3,5 milyar dolar fazla veren otomotiv sektörü, 2010 yılında 373 milyon dolar dış ticaret fazlası veren bir sektöre dönüşüyor. Bu bir risk, bir tehdit değil mi? Bu tehdidi görmezden gelemeyiz'' dedi.

Ergün, otomotiv denince akla gelen ilk şehirlerden biri olan Detroit'in, artık bu özelliğini kaybettiğini, bu yüzden yüzden, ''Bursa, Yalova, Kocaeli, Sakarya havzası neden yeni bir Detroit olmasın?'' diye sorduklarını söyledi.

Ergün, ''Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı''nın açıklandığı toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin ekonomik gücünü artırması için dinamik, yenilikçi ve rekabetçi bir özel sektör oluşturulması, ülkede yapılan yatırımları nicelik ve nitelik olarak özel sektör eliyle artırmak gerektiğini söyledi.

Özel sektörün gelişmesi, atılım yapması için ekonomi ve siyasette güven ve istikrar ortamını tesis etmenin büyük önem taşıdığını kaydeden Ergün, 2002'de göreve geldikleri günden itibaren ekonomi politikalarını özel sektörün ihtiyaçları doğrultusunda kurguladıklarını, mali disiplinden asla taviz vermediklerini, bütçe açıklarını, borç yapısını düzelttiklerini, bankacılık reformunu hayata geçirdiklerini, bu nedenle tüm dünyayı derinden etkileyen ve etkileri hala belli bir oranda devam eden küresel krize karşı önemli bir direnç gösterildiğini söyledi.

Ergün, şunları kaydetti:

''Türkiye, krizden en az etkilenen ülkelerden biri olduğu gibi, kriz sonrası dönemin de en başarılı ülkelerinden biri olmuştur. 2010 yılında yüzde 8,9 büyüyen ekonomimizle dünyada en hızlı büyüyen 5 ekonomiden biri olduk. Bu rakam, bizim önümüzdeki süreçte ne kadar önemli bir potansiyele sahip olduğumuzu göstermesi açısından da son derece önemli ve değerlidir. Bugün makroekonomik dengeler açısından dünyada yatırımcılara en fazla güven telkin eden ülkelerden biri Türkiye'dir. Hükümet olarak bundan sonraki temel amacımız; makro dengeleri korurken, mikro reformları da daha kapsamlı bir şekilde hayata geçirmek olacaktır. Artık Türkiye'de kimse şöyle bir tehdit algılamasına sahip değil. 'Türkiye'de acaba enflasyon yeniden çift haneli rakamlar ve büyüyen çift haneli rakamlara doğru gider mi?' 'Acaba Türkiye'de faiz oranları, gecelik faizler, yıllık faizler yine korkunç rakamlara ulaşır mı?' 'Yarın ne olur?' 'Döviz fırlar mı?' Böyle bir kaygı var mı? Yok.''

Dünyanın gelişmiş ülkelerindeki girişimcilerin hangi şartlar altında faaliyet gösteriyorsa, Türkiye'deki iş dünyasının da benzer şartlar altında çalışmalarını istediklerini ifade eden Ergün, ''Eğer kamu, yatay alanlarda özel sektöre iyi bir zemin hazırlarsa, bizim özel sektörümüzün rekabet yarışında öne geçebileceğine inanıyoruz'' dedi.



-STRATEJİ BELGELERİ-



Nihat Ergün, bu yılın başında 2011–2014 yıllarını kapsayan ve 72 eylemden oluşan Türkiye'nin ''Sanayi Strateji Belgesi''ni kamuoyuna açıkladıklarını hatırlatırken, Sanayi Strateji Belgesi'ne paralel olarak bazı sektörler için sektörel strateji belgeleri hazırladıklarını, Otomotiv Strateji Belgesi'ni bugün, Makine Sektörü Strateji Belgesi'ni de önümüzdeki hafta kamuoyu ile paylaşacaklarını, demir-çelik, kimya, elektrik-elektronik ve seramik sektörlerine yönelik strateji belgelerini de bu yıl içinde tamamlayacaklarını duyurdu.

Ergün, dünya ve Türkiye'de yaşanan önemli gelişmelerin bazı fırsat ve tehditleri de beraberinde getirdiğini, bu fırsatları değerlendirmek ve tehditleri bertaraf etmek için sakin, tutarlı ve makul yaklaşımlara ihtiyaç bulunduğunu ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Sürekli artan milli gelirimiz, orta sınıfın ekonomideki ağırlığını artırıyor, genç ve büyük nüfusumuzu dünyanın en dinamik iç pazarlarından biri haline getiriyor. Mesela 2002'de 91 bin otomobil satışı yapılan ülkemizde, 2010 yılında 510 bin otomobil satıldı ve 5 yıl içinde bu rakamın 1 milyonu yakalayacağına inanıyoruz. Böyle bir potansiyelimiz var.

Türkiye, Avrupa kalitesinde gerçekleştirdiği üretimi, Avrupa ülkelerinden çok daha ucuza mal etmektedir. Belki fiyat rekabetinde Uzakdoğu ülkeleriyle yarışamıyoruz, ancak fiyat ve kaliteyi birlikte aldığımızda, İtalya ile Çin arasındaki bölgenin en rekabetçi ülkelerinden biriyiz. Yine otomotiv sektöründen bir örnek verecek olursak, Türkiye'de üretilen otomobiller, sıfır hata ile üretiliyor ve bugüne kadar bu ülkede üretilip geri çağrılan bir otomobile rastlanmamıştır.''

Bugün birçok küresel firmanın, bölgesel operasyonları için Türkiye'yi bir üs olarak seçmesinin bir tesadüf olmadığını belirten Ergün, Türkiye'ye bu başarıları yaşatan sektörler arasında otomotiv sektörünün özel bir yeri bulunduğunu, sektörün ekonomide kritik bir rol üstlenmesinde sektörü besleyen yan sanayinin çok geniş bir dağılım göstermesinin payının da büyük olduğunu vurguladı.

Otomotiv sektörünün ihracatçı olma özelliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu belirten Ergün, ''2008 yılında 5 milyar dolar fazla veren otomotiv sektörü 2009 yılında 3,5 milyar dolar fazla veren otomotiv sektörü, 2010 yılında 373 milyon dolar fazla veren bir otomotiv sektörüne dönüştü. 2008'den bu yana olan trend; iç pazar genişliyor, üretim artıyor, rakamlar da artıyor. Fakat 5 milyar dolar dış ticaret fazlası veren sektör 2010 yılında 373 milyon dolar dış ticaret fazlası veren bir sektöre dönüşüyor. Bu bir risk, bir tehdit değil mi? Tehditler karşısında panik yapmayacağız, soğuk kanlı bir şekilde hareket edeceğiz. Ama bu tehdidi görmezden gelemeyiz'' diye konuştu.



-İHRACATI ARTIRMAK VE İTHALATI AZALTMAK...-



Türk otomotiv sektörünün ithalatçı pozisyonuna düşen bir sektör olmaması, mutlak ihracatçı pozisyonunu koruması gerektiğini vurgulayan Ergün, trendin yeniden yukarıya doğru dönmesi gerektiğini, bunun 2 yolu olduğunu belirterek, ''İhracatı artırmak ve ithalatı azaltmak... Türkiye'de üretilen otomobillerin ürün gamını genişletmemiz gerekiyor, tüketicinin taleplerini daha çok dikkate alan yeni modeller, yeni tasarımlar ortaya koymak gerekiyor. Başka markaların da Türkiye'de üretimini teşvik etmemiz gerekiyor. Türkiye'de varolan modellerin iç pazardaki payını artırma çalışmalarına ihtiyaç duyuluyor'' dedi.

2002 yılında 3,5 milyar dolar olan otomotiv sektörü ihracatının 2008 yılında 19 milyar dolar seviyesine çıktığını ve en fazla ihracat yapan sektör olduğuna işaret eden Ergün, ''Sektör, küresel krize rağmen yıllık 2 milyon adet üretim ve 50 milyar dolar ihracat hedefini korumayı sürdürmüştür. Ancak her şeye rağmen bu ülkenin bir vatandaşı olarak, 50 yıllık tecrübemiz olan bu sektörün çok daha iyi bir noktada olması gerekirdi. Üretim, montaj ve dünyaya entegrasyon konularında sergilediğimiz başarıyı kendi tasarım, model ve markalarımızı oluşturma gibi alanlara da taşımamız icap ederdi'' şeklinde konuştu.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Ergün, 2000'li yılların, daha yüksek katma değer oluşturma ve sürdürülebilir rekabet gücü kazanma adına bir giriş evresi olduğunu, bu evrede otomotiv sektörüne baktıklarında üretimin Batıdan Doğu'ya doğru kayma eğilimi taşıdığını görebildiklerini ifade ederek, ''Mesela otomotiv denince akla gelen ilk şehirlerden biri olan Detroit, artık bu özelliğini büyük oranda kaybediyor. İşte bu yüzden, 'Bursa, Yalova, Kocaeli, Sakarya havzası neden yeni bir Detroit olmasın?' diye soruyoruz. Çünkü otomotiv sektörümüzün kümelenmesi bu havzada'' dedi.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, ''Otomotiv sektöründe kendimize ait bir marka, milletimizin morali üzerinde de önemli bir sinerji etkisi yapacak, sadece otomotive değil diğer sektörlerimize de pozitif bir enerji kazandıracaktır'' dedi.

Türkiye Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem planının açıklandığı toplantıda Nihat Ergün, strateji belgesi ve eylem planlarını inceleyen herkesin, bu eylemlerin ana ve yan sanayi ilişkilerine ve tedarik zincirinin her halkasına hitap ettiğini fark edeceğini kaydetti.

Bu eylemlerin, üretimde yerli girdi payını ve karlılık oranını artıracağını, yurt içi talebin ağırlıklı olarak yerli üretimden karşılanmasını sağlayacağını ve dış ticaret dengesini ihracat lehine geliştireceğini dile getiren Ergün, bu eylemleri uyguladıkça, yeni nesil çevre dostu araçların hem üretimi hem de kullanımı konusunda gerekli uyumun da sağlanacağını anlattı. Bakan Ergün, şunları söyledi:

''Bütün bunlarında ötesinde şahsen bu belgeden en önemli beklentim ise; Strateji Belgesinin çalışmaları sonucunda, Türkiye'ye özgü bir marka oluşturma çabalarına da rehberlik edecek olmasıdır. Otomotiv sektöründe kendimize ait bir marka, milletimizin morali üzerinde de bir sinerji etkisi yapacak, insanımızın güvenini artıracak, sadece otomotive değil diğer sektörlerimize de pozitif bir enerji kaynağı olacaktır.

Geçmişte yaşanan krizleri metanetle karşılayan bu toplum, böyle bir hediyeyi sonuna kadar hak etmektedir. Milletimizi gururlandıran bu adımı atmak Türk işadamları ve otomotiv sektörü için milli ve manevi bir görevdir. Böyle yerli markalı bir otomobile, milletimizin büyük bir teveccüh göstereceğine olan inancım tamdır. Aynı zamanda, bu yerli otomobillere hem iç pazarda hem dış pazarda büyük bir talep olacağını da düşünüyorum.''

Hükümet olarak, bu projenin başarıyla sonuçlanması için, dünyada lider bir otomotiv sektörü oluşturmak için gereken her türlü desteği sağlamaya ve atılması gereken her adımı atmaya kararlı olduklarını belirten Ergün, Strateji Belgesinde yer alan eylemlerin, bu konudaki kararlılıklarını ve samimiyetlerini açıkça gösterdiğini belirtti.

Ergün, bu tür belgelerin uygulama, izleme ve değerlendirme aşamasının, hazırlık sürecinden çok daha önemli bir aşama olduğunu vurgulayarak, sektör temsilcilerinden, kendilerine hazırlık aşamasında olduğu gibi uygulama, izleme ve değerlendirme döneminde de destek olmalarını beklediklerini kaydetti.

Yerli otomobilden kastın, ''Sadece Türkiye'de üretilen otomobillere binilsin'' olmadığını belirten Nihat Ergün, ''Bu pazara kendi marka ve modelimizle girelim. İstediğimiz bu... Türkiye'de üretim yapmayan marka ve modellere diyoruz ki; 'Türkiye'de ürün satıyorsunuz, gelin bir marka ve modelinizi burada üretin. Türkiye'de üretim yapanlara da çağrımız ürün gamınızı genişletin diyoruz'' diye konuştu.

Otomotiv sektörün bugün bulunduğu noktadan çok daha iyi bir noktada olması, hedefleri revize edip daha yüksek hedefler ortaya koyması gerektiğini dile getiren Ergün, sektörün kendi içinde de bazı önemli kırılmalar yaşadığını görebildiklerini, içten yanmalı motor teknolojisinin sonuna yaklaştıkları bugünlerde yeni nesil hibrid ve elektrikli araçlarla ilgili bir dönemin başladığını, Türkiye'nin, bu sektörde eski teknolojiye geç başladığını ve mevcut teknolojiyi takip eden bir ülke olmakla yetinmek zorunda kaldığını söyledi.

Ergün, ''Şimdi yeni bir dönem başlıyor, yeni bir yarış başlıyor ve bu yarışa, bütün ülkeler, hemen hemen aynı noktadan başlıyor. Genç nüfusumuzu, coğrafyamızı, teknoloji yatırımlarımızı, sektördeki tecrübemizi ve güçlü ekonomik yapımızı düşününce yeni yarışa ön sıralarda başlayan ülkelerden biri olduğumuzu söyleyebiliriz. Bugün toplam motorlu araç üretiminde dünyada 16. sıradayız ve bu rakamı çok daha iyi bir seviyeye taşıyabiliriz. Ancak amacımız ülkemizde sadece daha fazla araç üretmek değil, aynı zamanda daha fazla katma değer de üretmektir'' şeklinde konuştu.

Bugün üretim konusunda Çin, Hindistan ve Brezilya gibi değişik ülkelerin üretim kapasitelerini sürekli artırdıklarını gördüklerini ifade eden Ergün, bugün dünyada halen marka, tasarım, mühendislik ve Ar-Ge alanında söz sahibi ülkelerin Almanya, ABD, İtalya, Japonya, Fransa ve Güney Kore'den oluştuğunu, özellikle Güney Kore'nin, üzerinde en çok düşünülmesi ve araştırma yapılması gereken ülke olduğunu söyledi.



-TÜMOSAN VE TEMSAN ÖRNEĞİ-



Nihat Ergün, ''Birbirine yakın dönemlerde kurulan Hyundai bugün küresel bir marka olmayı başarabilmişken, büyük umutlarla kurduğumuz TÜMOSAN veya TEMSAN, niçin benzer bir başarıyı gösterememiştir? Bu hepimizin kendine sorması ve cevabının samimiyetle aranması gereken bir sorudur. Kendi otomobil markamızı bu dönemde oluşturabilirsek, tasarım ve Ar-Ge'ye gereken hassasiyeti gösterirsek biz de dünyada otomotiv konusunda söz sahibi bir ülke olabiliriz'' diye konuştu.

Türkiye otomotiv sektörünün böyle önemli ve kapsamlı bir yol haritasına kavuşmasının çok anlamlı olduğunu düşündüğünü dile getiren Ergün, belgeyle birlikte sektörün yol haritasını ortaya koyduklarını, bu yolda ilerlemeyi sağlayacak araçları da belirlediklerini, belgenin merkeziyetçi bir yaklaşımla değil, özel sektörün talep ve ihtiyaçlarını dikkate alarak katılımcı bir yaklaşımla hazırladıklarını anlattı.

Otomotiv Sektörü Strateji Belgesi'nde, 5 farklı hedef için 27 tane eylem belirlediklerini kaydeden Ergün, belge ile birinci hedefleri olan ''Ar-Ge altyapısını iyileştirmek'' için 5 tane eylem belirlediklerini dile getirerek, şöyle dedi:

''Bu kapsamda tasarım doğrulama, dayanım, yol ve araç testleri yapılması için test merkezleri ve rüzgâr tüneli kurulacak, mevcut test merkezlerini de sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda geliştireceğiz. Bu konuda Türk Standartları Enstitüsü ve sektörle olan çalışmaları başlattık. Bazı illerimizde fizibilite çalışmaları başlatıldı. 2011 yılı içinde bu test merkezinin kuruluşuyla ilgili fili olarak kazmayı vurma noktasına gelmiş olacağız. Bir otomobil test pistini ülkemize kazandırmış olacağız.

Otomotiv alanında yetkinliği olan üniversitelerin ve meslek liselerinin laboratuvar alt yapılarını üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde geliştireceğiz. Otomotiv sektörüne verilecek Ar-Ge desteklerinin mevcut etkinliğini değerlendirecek, destekleri çeşitlendirme ve geliştirme yönünde çalışmalar yapacağız.''

Ar-Ge projelerinde, ''Ulusal Odak Projeleri'' ile rekabet öncesi işbirliği projelerini öncelikli olarak destekleyeceklerini dile getiren Ergün, yeni motor teknolojisi, yeni pil teknolojisi gibi projeleri ''Odak Proje'' kapsamında destekleyeceklerini ifade etti. Bakan Ergün, KOBİ niteliğindeki şirketlere Ar-Ge altyapısının kurulması için bilgi, danışmanlık ve destek sağlayacaklarını belirterek, ikinci hedefleri olan olan ''şirketlerin tasarım, üretim, markalaşma beceri ve kapasitelerini artırmak'' için de 7 tane hedef belirlediklerini anlattı. Bu kapsamda ana ve yan sanayi arasındaki ilişkilere yönelik destek mekanizmalarını, araç konsept ve tasarım aşamasından başlayacak ve tedarik zincirini de kapsayacak şekilde geliştireceklerini ifade eden Ergün, özgün teknoloji ve tasarıma dayalı üretimi geliştirmek için yeni teşvik mekanizmaları oluşturacaklarını anlattı.

Nihat Ergün, markalaşma denildiğinde sadece otomobildeki markadan bahsetmediklerini, yan sanayideki markalaşmadan da bahsedildiğini, otomotiv yan sanayinden de markalar çıkarma ve dünyadaki bütün otomobil markalarına satmanın amaçlandığını kaydederken, şunları söyledi:

''Elektrikli araçlarda kullanılan batarya ve alternatif yakıt kullanan araçların ana parçalarının üretimini destekleyeceğiz. Önümüzdeki 5-10 yıl içinde elektrikli araçlardaki yerlilik oranlarını yüzde 75-80 oranına çıkartacak çalışmalar yapacağız. Kamu koordinasyonunda üretime yönelik Ulusal Odak Projeleri oluşmasını sağlayacağız. Mesela yeni marka ve model çalışmalarını bu kapsamda destekleyebileceğiz. Tedarik zincirindeki işletmeler arasındaki işbirliklerini ve kümelenme gibi daha fazla katma değer üretimine yönelik yerlilik oranını artırıcı çalışmaları destekleyeceğiz.''

Ergün, sanayinin ihtiyaçlarına paralel biçimde nitelikli insan kaynağı yetiştirmeye yönelik projeler üreteceklerini, Girdi Tedarik Stratejisi kapsamında yapılan çalışmalarla işbirliği ve koordinasyon sağlayacaklarını kaydetti.



-''İÇ PAZARI DESTEKLEYECEK FAALİYETLERDE BULUNACAĞIZ''-



Sanayi ve Ticaret Bakanı Ergün, ''Otomotiv sektöründe iç ve dış pazarları geliştirmek'' konusunda da 6 tane hedef belirlediklerini, bu kapsamda Türkiye iç pazarını büyütmeye yönelik faaliyetleri geliştireceklerini ve destekleyeceklerini, otomotiv sanayinin dış pazarlara açılımına dinamik bir biçimde destek sağlayacaklarını söyledi.

Yine bu kapsamda kamu alımlarında ve kiralamalarında yerli araç kullanımını özendirecek ve çevre dostu araçların tercih edilmesini sağlayacaklarını, çevre dostu araçların kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla toplumda farkındalık seviyesini artırmaya yönelik çalışmalar yapacaklarını ve çevreye duyarlı araçların kullanımını özendireceklerini anlatan Ergün, bu araçların otoyol, köprü geçişlerinden ve otopark hizmetlerinden ücretsiz veya indirimli olarak yararlanması yönünde çalışmalar gerçekleştireceklerini bildirdi.

Belgede, dördüncü hedefleri olan ''hukuki ve idari düzenlemeleri iyileştirmek'' konusunda 5 tane hedef belirlediklerini belirten Ergün, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Düşük karbondioksit emisyonu olan çevre dostu araçların kullanımını teşvik eden bir vergilendirme sistemi için çalışmalar yapacağız. Elektrikli araçlarla ilgili vergilendirme konusu geçtiğimiz aylarda uygulamaya girdi. Motor gücü 85 kilovatı geçmeyen elektrikli araçlarla ilgili ÖTV yüzde 3 olarak belirlendi. Motor silindir hacmi 1600 cc'ye kadar olan binek otomobillerde bu oran yüzde 37'ydi.

Ömrünü tamamlamış araçların hurdaya ayrılarak bertarafı için gerekli hukuki düzenlemeleri hayata geçireceğiz. Bu çerçevede hurda işletmelerini teşvik etme yönünde de çalışmalar yapacağız. Bakanlığımızın otomotiv sektörüne hizmet veren biriminin kurumsal kapasitesini, uluslararası onay kuruluşlarına benzer bir şekilde geliştireceğiz. Otomotiv sanayine yönelik piyasa gözetim ve denetim faaliyetlerini etkinleştireceğiz.''

Araçlarda geri dönüştürülmüş malzeme kullanımını artıracak ve yeni araç tasarımlarında yeniden kullanım ve geri dönüşüm oranlarına ilişkin esasları belirleyeceklerini ifade eden Ergün, 5. ve son hedefleri olan ''fiziki altyapıyı geliştirmek'' başlığı altında ise 4 tane hedef bulunduğunu bildirdi. Ergün, ''Organize sanayi bölgelerinde yapılacak yatırımlar için uygun şartlarda arsa ve altyapı teminine yönelik çalışmaları hızlandıracağız. Otomotiv ürünlerine uygun oto-port nitelikli limanlar ve çevresindeki ulaştırma altyapısını geliştireceğiz. Çevreye duyarlı elektrikli ve doğal gazlı araçların kullanımını yaygınlaştırmak için gerekli altyapı çalışmalarını yürüteceğiz. Sanayinin üretim ihtiyaçlarına yönelik ham madde üretimini geliştireceğiz'' diye konuştu.

Ergün, Merkez Bankası'nın almış olduğu tedbirlerin tüketici kredilerinde bir yavaşlamaya meydan vermiş olabileceğini, amacın da bu olduğunu belirterek, ''Ama bunun bir geriye gitme değil, yavaş ilerleme olduğunu görüyoruz. Zaten amaç da bunu bir miktar yavaş ilerleme haline getirebilmekti. O noktada kaldığı sürece sorun yok. Piyasalarda bir daralmaya yol açacak tedbir haline dönüşüp dönüşmeyeceğinin de dikkatli bir şekilde takip edilmesi gerekiyor. O takip de zaten yapılıyor'' dedi.