Amerikan Kongresi’ne kızan, devleti tatil ettikleri için yalnızca Amerikan halkı değil, tüm dünya. Gelişmekte olan ülkeler de Amerikan Kongresi’ne kızıyor. Çünkü, üç yıl önce üzerinde uzlaşılan IMF ve Dünya Bankası’nda ülkelerin sermaye paylarının yeniden dağılımı Amerikan Kongresi’nde onaylanmadığı için uygulamaya konulamıyor. Amerikan halkı Kongre’ye özellikle de Temsilciler Meclisi’ndeki Cumhuriyetçi kanada çok kızıyor. Bütçenin onaylanmamış olması ve borç limitinin artırılmaması devletin finansal olarak tıkanması anlamına geliyor.

Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler ile Demokratların itişmesi sonucunda Obama idaresi iş yapamaz duruma düşüyor. Bahanesi ne olursa olsun, Cumhuriyetçi kanadın istediği de zaten bu. Amerika’da devletin verdiği servisler ya iptal edildi ya azaltıldı. Maaş verilemediği için birçok devlet memuru zorunlu tatilde. Kabul edilen yasa ile bütçe onaylandığında, çalışmadıkları günler için de memurlara ücret ödenecek. Ücret ödeneceğine göre, memurlar neden çalıştırılmıyor? Bu soruya yanıt bulamayan Amerikan halkı siyasete tepkili.

AMERİKA’NIN ÖNEMİ AZALDIKÇA

Amerikan siyasetine tepki, gelişmekte olan ülkelerden de geliyor. 2010 yılında alınan bir kararla IMF ve Dünya Bankası’nda ülkelerin sermaye payları (kota) yeniden hesaplandı. Yapılan hesapla yaklaşık yüzde 6 kadar bir hisse gelişmiş ülkelerden alınıp gelişmekte olan ülkelere verilecek. En fazla hisse payı kaybedecek ülkelerin başında Amerika geliyor. Kaybedecekleri hisse payının çok önemi olmasa da, Kongre’nin Cumhuriyetçi kanadı yeni hisse dağılımını onaylamaktan çekiniyor. Yeni hisse dağılımını uygulamaya koymak için 2012 yılı sonbaharı hedeflenmişti. Hedefin üzerinden bir yıl geçti. Amerikan Kongresi’nden ses yok.

IMF’nin esas mukavelesini değiştirmek için asgari yüzde 85 hissenin olumlu oy kullanması gerekiyor. Amerika’nın hissesi şu anda yüzde 16.75. Dolayısıyla, dünyanın tüm ülkeleri onaylasa da, Amerika’nın onaylamadığı hiçbir esas mukavele değişikliği yürürlüğe giremez. İkinci Dünya Savaşı sonunda kurulan bu uluslararası kuruluşların yapılanmasında dönemin siyaseti sonucu Amerika çok özel bir yer edinmiş. Şimdi bu konumunu doğal olarak kaybetmek istemiyor. 2010 yılında kabul edilen sermaye paylarının yeniden dağılımı uygulamaya konsa, Amerika’nın payı yaklaşık yüzde 18’den yüzde 15 civarına düşecek. Yani, yeni sermaye dağılımıyla Amerika ayrıcalıklı konumunu yitirmiyor, ama yitirmeye ramak kalıyor. Yine de direniyorlar. İlk kurulduklarında, IMF ve Dünya Bankası’nda Amerika’nın payı yüzde 20’nin üzerindeydi. Giderek eriyor. Galiba, Kongre’nin tepkisi Amerika’nın dünya ekonomisindeki payının giderek azalmasından kaynaklanıyor.

ÇİN SÖZ SAHİBİ Mİ?
Bu yılki IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarında, içinde gelişmekte olan ülkelerin bulunduğu tüm grupların ortak açıklamalarında Amerika’nın yeni sermaye dağılımını onaylamamasının teessüfle karşılandığı yönünde cümleler var. Yeni sermaye dağılımı uygulamaya konsa ne olacak? Hiçbir şey! Gelişmekte olan ülkeler şimdi yüzde 6 daha fazla paya sahip olduğu için IMF ve Dünya Bankası yönetiminde daha fazla mı söz sahibi olacaklar?

Bu yönde bir beklenti yaratılıyor. IMF Başkanı Lagarde da, becerebilirse, yeni sermaye dağılımının uygulamaya konmasını bir başarı olarak görüyor. Bu girişimin uluslararası kuruluşlarda gelişmekte olan ülkelerin daha fazla söz sahibi olması anlamına geleceğini söylüyor. Gerçek ise çok farklı. Sermaye payları ne olursa olsun, IMF ve Dünya Bankası’nın politikasıWashington, Londra, Paris, Berlin ve Tokyo’da belirleniyor. Daha da ileri gidersek, Amerikan Hazinesi son sözü söylüyor. Gerisi göstermelik. Son dönemde Çin’i susturmak için icat edilen dört Başkan Yardımcılığı’nın birine bir Çinli atandı. Çin şimdi IMF’de daha fazla söz sahibi mi? Değil, ama öyle bir hava veriliyor.

Advertisement