İçinde yaşadığımız ortamda birçok makro ekonomik veriye yönelik beklentiler dejenere oldu. Teknik deyimiyle, ilerideki bir tarihte gerçekleşmesi beklenen bir değişkenin istatiksel olarak yanılma payı o denli arttı ki (İstatistiksel dağılım dejenere oldu), beklenen nokta değerin anlamı kalmadı.
Geçenlerde, gazeteci bir arkadaş hazırlamakta olduğu bir yazı için bazı iktisatçıların 2014 yılı sonuna yönelik bazı makro ekonomik büyüklükler konusundaki tahminlerini soruyordu. Konu dolar kuruna gelince, "Bilemiyorum, bir tahminim yok" dedim. Arkadaş, "Hiçbir iktisatçı döviz kuru tahmini vermedi, neden acaba?" diye merak ediyordu.
Türkiye'de döviz kuru konusunda tahmin yapılamıyorsa, aslında diğer makro ekonomik değişkenler konusunda da tahmin yapılamıyor demektir. Aslında, döviz kuru dışında verilen tahminler de, bir rakam vermek için rakam vermekten öteye gitmiyor.
BİLEN VAR MI?
Dolar kuru bu düzeylerde kalır mı? Yoksa, daha da çıkar mı? Yeniden dolar kurunun 2.00 TL'nin altına geldiğini görür müyüz? Bu soruların yanıtını bilen yok. Ekonomik birimlerin beklentilerini yönlendirebilme gücünde olan otoriteler de bu konuda bir şey söyleyemiyor. Söyleseler de, bu aşamada söylenenlerin ekonomik birimler gözünde fazla bir itibarı yok.
Bazı yabancı yatırım bankaları bu yıl döviz kurlarının biraz daha artabileceğini, ama gelecek yıl kurların düşeceğini söylüyor. Bir şey mi biliyorlar? Hayır, atıyorlar. Spekülasyon yapıyorlar.
Böyle ortamlarda TL'ye ihtiyaçları olsa dahi, elinde döviz olanlar kurlar biraz daha yükselebilir beklentisiyle, dövizlerini bozdurmaktan mümkün olduğunca kaçınır. Dövize ihtiyacı olanlar ise kurlar daha fazla artmadan döviz alma telaşına kapılır. Döviz piyasasında arz geri çekilirken, talep öne çekilir. Döviz kurları artmaya devam eder. Beklentileri bozup döviz kurlarını yukarı yönde hareketlendiren olguların kısa sürede ortadan kalkmayacağına inanılıyorsa, bu süreç de oldukça uzunca bir süre devam eder.
Geçen yıl sonuna doğru şirketler 2014 yılı bütçelerini yaptılar. Bütçelerinde ciro ve maliyetlere ulaşırken bazı varsayımlar yaptılar. Bu varsayımların birçoğu şimdiden gerçekliklerini yitirdi. Maliyetlerinin ne olacağını bilemedikleri gibi, şirketlerin talep şartlarının da ne olabileceği konusunda fazla bir fikirleri yok. Biliyorum diye geçinenlerin döviz kurları konusunda spekülasyon yapıp ahkâm kestikleri gibi, şirketlerde benzer bir yaklaşım içindeler. Reel ekonomi açısından çok tatsız bir ortam.
İKTİSADİ BOYUT
Sorunun iktisadi boyutu döviz piyasasında arz ve talep dengesinin bozulmuş olması. Dövizde talep fazlası var. Cari işlemler açığının yüksek düzeyde olması bu sorunu daha da derinleştiriyor. Cari işlemler açığımız olmasaydı dahi, böyle ortamlarda dövizde talep fazlası oluşur. Talep fazlasını yok etmenin yolu, döviz arzını artırırken, TL'nin beklenen getirisinin, dövizin beklenen getirisinden daha yüksek olmasını sağlamaktır.
Bugünkü ortamda döviz kuruna yönelik beklentiler dejenere olduğundan, dövizin beklenen getirisi, geniş bir aralıkta olsa dahi, TL'nin beklenen getirisinin üzerine çıktı. Böylece, cari işlemler açığının finansmanı için gereken ek döviz talebinin yanında finansal yatırımların getirisini yükseltmeye çalışanların da talebi söz konusu olmaya başladı.
Bütün bu gelişmeler önlenemez mi? Elbette önlenebilir. Ama, önlenebilmesi için doğru tercihler yapan bir merkez bankasının eli serbest olmalı.