Advertisement

2010 yılından bu yana Merkez Bankası kredi büyümesinin yıllık yüzde 15 düzeyinde gerçekleşmesini arzu ediyor. Yaptıkları hesaba göre, banka kredileri yıllık yüzde 15 büyürse, cari işlemler açığı da milli gelire oranla yüzde 5-6 düzeyinde gerçekleşebilecek. Bu hesabın gerçekçi olup olmadığı bir kenara, bu hedefe ulaşılmada bir yıl hariç pek başarılı olunamadı. Nedeni, faiz politikası bu yönde kullanılamadı. Hedef, bir arzudan öteye gidemedi.
Yüzde 15 kredi büyümesi hedefi yine gündemde. Döviz piyasasının karışması üzerine artırılan kısa vadeli faizler kredi büyümesi üzerine etki yaptı. Birkaç ay öncesine göre yıllık yüzde 30’un üzerinde büyüyen kredilerde bir yavaşlama eğilimi gözlenmeye başlandı. Kredi büyümesindeki yavaşlama hem talep azlığından hem de bankaların daha seçici kredi vermesinden kaynaklanıyor. Ekonomi yıl sonuna göre soğuma eğiliminde. Merkez Bankası’nın piyasaya verdiği sinyal de zaten bu yönde.
Verilen sinyal kredi büyümesinin yavaşlaması yönünde olduğu halde, bu yöndeki sinyali özel sermayeli bankaların aldığı, kamu bankalarının ise bu sinyali pek takmadığı görülüyor. Kamu bankalarının başka bir yerden sinyal aldığı anlaşılıyor.

İŞTAHLARI AÇILDI
Ocak ayında döviz kurları rekor kırdıktan sonra kısa vadeli faizler arttı. Daha sağlıklı bir karşılaştırma yapmak için bankacılık sektöründeki şubat ve mart aylarındaki eğilimlere bakmak daha doğru olacak. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu‘nun (BDDK) haftalık verilerine göre, bankacılık sektörünün tümünde toplam TL kredileri aylık bazda şubat ayında yüzde 0.65, mart ayında yüzde 0.82 artarken, kamu bankalarındaki toplam TL kredi artışı şubat ayında yüzde 1.42, mart ayında yüzde 1.38 oldu. Bu dönemde kredi talebinde yavaşlama söz konusu olduysa da, kamu bankalarının kredi verme iştahında bir açılma söz konusu olmuş.
Tüketici kredilerinde kamu bankaları o denli aktif değil. Ama tüketici kredileri dışındaki kredi dilimlerinde kamu bankaları gaza basmış görünüyor. Örneğin, spot kredilerde tüm sektördeki toplam artış, şubat ayında yüzde 1.1, mart ayında yüzde 0.9 olurken, kamu bankalarındaki artış aynı aylarda yüzde 2.6 ve 3.1 olmuş. Aynı şekilde, tüketici ve taksitli ticari kredileri dışarıda bırakan dilimde TL krediler tüm sektörde şubat ayında yüzde 2.1, mart ayında yüzde 1.47 artarken, kamu bankalarındaki artış aynı aylarda yüzde 3.34 ve 2.84 olmuş.
Hedefler açısından da kamu bankaları, sektör beklentilerinden farklılaşıyor. Kamu bankaları kredilerde bu yıl yüzde 25 büyüyeceklerinin hesabını yaparken, artan fon maliyeti ve yavaşlayan ekonomik büyümeyle sektörün geri kalan kısmı çok daha tutucu görünüyor. Aynı piyasada, aynı fiyatlara muhatap iki farklı sermayeye mensup bankalar farklı bir strateji içinde. Bu farklılık ekonomi politikalarının bütünlüğü hakkında doğal olarak soru işareti yaratıyor.

BDDK’YA GÖREV DÜŞÜYOR
Bankacılık sektöründe kamu sermayesinin varlığının rekabeti ne denli çarpıtabileceği iyi bilinen bir konu. Ekonomi politikalarının sonuçlarının bankacılık sektöründeki kamu sermayesinin varlığıyla nasıl çarpıtılabileceği ise üzerinde durulması gereken bir başka soru. Bunlar birbiriyle ilişkili, ama farklı ele alınabilecek nitelikte.
Bu alanda BDDK’ya önemli bir görev düşüyor. Piyasadan aynı sinyali aldıkları halde, kamu sermayeli bankaların sektörden ayrışmasının nedenlerini öğrenip bulmak ve bunları kamuoyu ile paylaşmak BDDK’nın görevleri arasında. Gözetimin önemli öğelerinden birincisi düzenlemelere uyumu kontrol etmekse, ikincisi de sektördeki farklı eğilimlerin nedenlerini araştırmak olmalıdır.