Advertisement

Geçen pazartesi günkü yazımı “İki önemli gelişme kayda değer: 1. FED üyeleri çıkış stratejisinin ayrıntılarını tartışmaya başladı. 2. Amerikan repo piyasasında son dönemde en aktif oyuncu New York FED” diye bitirmiştim. “Ne demek istiyorsun?” sorusu çok sorulunca, gelişmeleri biraz açmak gerektiğini düşündüm.
Piyasalar Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) ağzının içine bakıyorlar. Satır aralarında FED’in ne yapacağı konusunda ipuçları bulmaya çalışıyorlar. Bu arada FED’in ne gibi hazırlıklar içinde olduğuna fazla dikkat etmiyorlar. Son aylarda iki önemli gelişme göze batmaya başladı ve çeşitli çevrelerde daha sık konuşulmaya başlandı.
Dikkat edilirse, FED, toplantılarında üyelerin parasal genişleme sürecinden çıkış stratejisini ayrıntılarıyla konuşmaya başladı. Hem toplantı sonrası yapılan açıklamalardan hem de toplantı tutanaklarından para politikasında normale dönüşte nasıl bir yol izlenmesinin doğru olacağının konuşulduğunu anlıyoruz. Bu konuda iki yaklaşım göze çarpıyor: 1. FED bilançosunu küçültmeli, 2. Bilançosunu küçültmeden, FED elindeki varlıkları geri alım vaadiyle satmalı (ters repo). İki seçeneğin doğrudan sonuçları açısından bir farkı yok. Piyasadaki likiditenin bir ölçüde çekilmesiyle FED faizleri artırabilecek. Ama, iki seçenek arasında orta-uzun dönemli çok önemli farklar var.

SEÇENEKLER
FED’in bilançosundaki varlıkları doğrudan satması, satılan varlıkların faizlerini doğrudan etkileyecek. Bu varlıkların önemli bir bölümü uzun vadeli. Dolayısıyla, FED uzun vadeli faizlerin artmasına katkı vermiş olacak. Halbuki, FED’in amacı, parasal sıkılaştırmaya gitse dahi, kısa vadeli faizleri artırırken, orta-uzun vadeli faizlerin düşük kalmasını sağlamak. Bu yolla, hâlâ yüksek olan işsizlik oranının düşmesine yardımcı olmak istiyor. Çünkü, parasal sıkılaştırma gereği işsizliğin düşüklüğü ile ısınan ekonomiden çok, bol likiditenin tetiklediği enflasyondan kaynaklanıyor olacak.
Belli bir süre içinde (genellikle kısa vade) geri alım vaadiyle elindeki varlıkları sattığında, FED kısa vadeli faizleri doğrudan etkilerken, orta-uzun vadeli faizlere doğrudan müdahale etmemiş olacak. O vadedeki faizler artsa dahi, amaç getiri eğrisinin bir ölçüde düzleşmesi olacak. Kaldı ki, FED’in bilançosunda satılabilir varlıkların olması ileride para politikasına daha büyük esneklik kazandırabilecek bir olgu. Merkez bankaları için satılabilir varlık biriktirmek o denli kolay olmayabiliyor. Hazır bu çeşit varlıklar bilançoya girmiş, FED bu esnekliği kaybetmek istemeyebilir.
Geçenlerde Financial Times’ta Harvard Üniversitesi profesörlerinden ve FED Başkan Yardımcısı Stanley Fischer’ın yakın arkadaşı Benjamin Friedman’ın makalesi de benzer bir yaklaşımı savunuyordu.

HERKES HAZIRLIK İÇİNDE
Kısacası, FED açısından parasal sıkılaştırmaya yönelik olarak ters repo işlemleriyle likidite idaresi daha gerçekçi bir strateji gibi görünüyor. Bu strateji FED’in repo piyasasındaki faaliyetlerini artıracak. FED’in likidite idaresini üstlenen New York FED bu piyasadaki ağırlığını şimdiden artırmış görünüyor. Bir anlamda, parasal sıkılaştırma döneminde piyasa yapıcısı durumuna geçecek olan FED bugünden bu rolü oynamaya soyunmuş bir görünüm veriyor. Şimdiki konumu elbette nötr.
FED’in parasal sıkılaştırma sürecine girmesi, küresel piyasalarda eğlenceyi bitirmese de, soğutacak. Bu yönde yapılan tartışma ve hazırlıklar göz ardı edilmemeli. Hazırlık yapan yalnızca FED de değil. Döviz rezervleri yüksek belli başlı merkez bankaları da yükselecek faizlerden doğacak zararı asgaride tutabilmek için Amerikan devlet tahvillerini bilançolarında azaltmaya çalışıyorlar. Önümüzdeki aylarda, çok büyük bir sürpriz yaşanmadığı takdirde, FED’in parasal normalleşme yönünde atacağı adımlar beklentilerden daha çabuk gelecekmiş gibi görünüyor.