Advertisement

Son aylardaki gelişmeler kısa vadeli faizlerin bir politika aracı olmaktan çıkarıldığı yönünde işaretler veriyor. Merkez Bankası'nın parasal sıkılaştırma adına görüntüde her türlü yola başvurup eskiye göre daha düşük bir faiz düzeyinde piyasayı fonlamaya devam etmesi anlamlı. Seçim kampanyası sırasında Başbakan'ın reel faiz sıfır olmalı iddiası da bu çerçevede değerlendirilebilir. Daha sonra bu yargı Başbakan'ın uzun vadeli stratejisi olarak değiştirildi. Geçenlerde Sanayi Bakanı'nın "faiz politika aracı olarak görülmemeli" mealindeki açıklaması da manidar.
Siyasetçilerin faizi bir politika aracı olarak görmekten memnun olmadıkları gerçeği yeni bir olgu değil. Faizlerin siyasi otorite tarafından tespit edildiği dönemler dahil olmak üzere, nedenleri ne olursa olsun, hiçbir dönemde faizlerin artması hoş karşılanmamıştır. Faizlerin düşmesi için talimat vermek de dahil olmak üzere, faizler artmasın diye her türlü yola başvurulmuştur. Her defasında sonuç hüsran olmuştur. Faizler yüksek diye algılanan düzeylerin üzerine çıkmıştır.

İTİBAR VE ETKİNLİK AZALIYOR
Enflasyon hedeflemesi politikasının en önemli politika aracı para otoritesinin piyasaya verdiği likiditenin maliyetidir. Bu maliyete kısa vadeli faiz ya da politika faizi diyoruz. Politika faizi üzerinde verilen kararlar, yalnızca bankacılık sisteminin para otoritesinden kullanacağı kısa vadeli borçlanmanın maliyetini tespit eden bir olgu değil, para otoritesinin ileriye dönük ekonomik birimlere verdiği bir mesajdır. Enflasyonun gelişiminde önemli bir yere sahip olan enflasyon beklentilerini para otoriteleri politika faizi üzerinde aldıkları kararlar yoluyla yönlendirmeye çalışırlar.
Siyasi tercih kısa vadeli faizlerin bir politika aracı olarak kullanılmaması yönünde olunca, Merkez Bankası kendine başka para politikası araçları bulma çabasına girdi. Ama, bu politikaların hiçbirinin kısa vadeli faizlerin yapacağı işlevi görmeleri olanaksız. Dolayısıyla, kısa vadeli faizleri dışlayan bir para politikası yaklaşımı para politikasının itibarını erozyona uğratan bir tutumdur. Kısa vadeli faizlerle diğer faizler arasındaki fark açıldıkça, para politikasının itibarının erozyonu da hızlanır. Bu açıdan bakıldığında, aslında cari işlemler açığının yarattığı riskleri azaltmaya yönelik alınan kararların hemen hepsi her türlü faizin artmasını teşvik ederken, Merkez Bankası'nın faizi bir politika aracı olmaktan çıkardığı izlenimi uygulamadaki politikaların etkinliğini de azaltıyor.

PİYASA ZORLAMASI
Kısa vadeli faizlerin para politikasının araçlarından biri olmasını dışlamak çok uzun süre devam ettirilecek bir politika değil. Piyasalar yakın bir gelecekte Merkez Bankası'nın daha ne kadar kısa vadeli faizlere dokunmayacağını mutlaka test etmeye çalışacaklardır. Merkez Bankası'nı yeniden faizleri kullanmaya itecek iki önemli gelişme söz konusu olabilir. Birincisi,
enflasyonun Merkez Bankası'nın anlattığı senaryonun olumsuz yönde dışına çıkması, İkincisi de, döviz kurlarının herkesi rahatsız edecek hızda finans piyasalarındaki istikrarı bozabilecek düzeylere gelmesi.
Biraz enflasyondan zarar gelmez yaklaşımı ile siyasi otorite faizlerin bir politika aracı olmasına itirazlarını sürdürebilir, ama kurların fırlamasına göz yumamaz. Türkiye gibi ülkelerde siyasi otoriteyi terbiye eden, siyasi otoriteyi yanlışlarından döndüren tek gelişme döviz kurlarıdır. 2006 yılı ortasında olduğu gibi, geç de olsa, bir gün Merkez Bankası faiz silahını kullanmak zorunda kalabilir. O dönem geldiğinde, para politikası ve enflasyon hedeflemesi çok büyük bir darbe daha almış olur.