Advertisement

Noel öncesi piyasalar genelde sakindir. Primlerin belirlendiği, tatil planlarının yapıldığı ve yılın yorgunluğunun çıkarılmasına başlandığı bir dönemdir aralık sonu.
Oysa bu yılki gelişmeler değişik bir düzeyde süregidiyor. Stres hâlâ azalmadı. "Yıl sonu rallisi" gözlenmedi. Avrupalı yöneticiler Noel öncesi hâlâ çalışıyorlar.
Üstüne üstlük piyasalarda artan sinirlilik yine geldi bizi buldu. Merkez Bankası TL/dolar kurunun 1.90'ı geçtiğini görünce dövize yüklü miktarda müdahalede bulunmak zorunda kaldı.
Cari işlemler açığının yüksek düzeyi ve bu açığın önümüzdeki yıllarda da süregideceğinin kabullenilmesi Türkiye'yi diğer ülkelerden daha kırılgan hale getiriyor.
Buna önümüzdeki dönemde enflasyonun da artacağı beklentisi eklenince en küçük bir olumsuzlukta Merkez Bankası döviz satma durumunda kalıyor.
Faiz politikasındaki belirsizlik de bu sürece katkı yapıyor.
Anlaşılan o ki, önümüzdeki yılda Avrupa'da durum düzelmez, dış yatırımcıların yatırım iştahları artmaz ve yayınlanacak ekonomik veriler olumsuzlukların sürdüğüne işaret ederse biz bu filmi zaman zaman tekrar göreceğiz.
Beklentim bunun tersi olmakla birlikte, yukarıdaki olasılığı da bir kenarda bırakamıyoruz. Ben Avrupa'da işlerin yavaş da olsa düzeleceğini ve halen likit kalmakta ısrar eden yabancı kuruluşların bu fazla paralarını bize benzer ülkelere yönlendireceğini sanıyorum.
Ne var ki beklentim gerçekleşse bile bizim de bu sürece yardımcı olmamız gerekli.
Bunların başında piyasaların sözle değil verilerle ikna edilebileceğini aklımızdan çıkarmamız lazım. Sadece "hamasi nutuk" atma ya da "iyi niyet" belirtmekle işi çözmek çok zor. Alınacak sonuçlarla ekonominin doğru yolda olduğunu göstermek bu aşamada olmazsa olmaz koşul niteliğini taşıyor.
"Kredi artışı frenlenecek, cari açık azalacak", "Zorunlu karşılıklarla ekonominin ısınmasına fren yapılacak", "Enflasyon hedef çerçevesinde gerçekleşecek" gibi söylemlerin gerçekleşmemesi ve dünya konjonktürünün beklenen hızda iyileşmemesi Merkez Bankası'nın döviz satımlarında mesaisini artıracaktır.

***

Sarkozy'nin carry trade denemesi

Avrupa Merkez Bankası (AMB) dünden itibaren Euro Bölgesi'ndeki bankalara düşük faizli ve üç yıla kadar vadeli likidite sağlamaya başladı. Dün de 500 milyar Euro'ya yaklaşan ve düşünülenin üzerinde para verdi.
Bu fikrin arkasında Sarkozy'nin olduğu biliniyor. Nedeni ise hem kendi bankalarının likidite gereksinimini karşılamak hem de bütçe açığının bir kısmını bu yolla ve sıkıntı çekmeden finanse etmek.
Bu amaçla Fransız bankalarına "Alabileceğiniz kadar alıp bu paraları Fransız hazine kâğıtlarına yatırın" direktifi verdiği piyasalarda yaygın olarak söyleniyor.
Bu işlem teknik anlamda bir nevi "carry trade". Carry trade, düşük faizli parayı borçlanarak başka döviz cinsinden yüksek faizli başka bir finansal araca yatırmak anlamına geliyor.
Örneğimizde para birimi aynı ama alan da kazançlı, satan da. Zaten dünkü ihalenin bu kadar yüksek çıkmasının altında yatan en önemli neden de bu sanırım.
Almanların "AMB kamuyu finanse edemez" kuralı Sarkozy'nin kafasını işte böyle tersine çalıştırıyor. Bakalım bu maceranın sonu nasıl bitecek.
Not: Bir önceki "Hamilton Efsanesi" başlıklı yazımda Amerikan Bağımsızlık Savaşı, sehven Kuzey-Güney Savaşı olarak yer almış. Düzeltir, özür dilerim.