Belirsizlik yaratmak para politikalarının bir aracıdır. Bu konuda bir kuşku yok. Merkez bankaları geçmişte bilinçli bir biçimde bu yöntemi kullanarak spekülasyonları ve balonları önlemeye çalışırlardı. Bunda bazen başarılı oldukları da olurdu.
Ne var ki buradaki en büyük riskin belirsizlik yaratırken gerek kurumlarına gerekse uygulanan politikalara karşı güvensizliğin ortaya çıkması olduğunu bilirlerdi.
Böyle bir güvensizliğin risk primlerini arttırarak daha fazla maliyetli borçlanma sonucunu doğuracağının bilinci ile hareket ederlerdi.
Belirsizlik oluşturarak sıcak parayı kaçırmanın son alınan önlemlerden birisi olduğu yetkililerin konuşmalarından ortaya çıktı.
Değişen para politikasının sonuçlarını beklerken cuma günü piyasalar birden dalgalandı. Faizler yükseldi. Hisse senedi Borsası düştü. Dolar fırladı.
Bir haftaya yakın süredir para politikasındaki değişiklikleri ve ilgililerin görüşlerini yorumlamaya çalışan piyasalar sonunda tepkilerini geçen hafta sonu gösterdiler.
ÜÇ TEMEL GERÇEK
Burada üç gerçeğin altını çizmemiz gerekir.
1-Piyasaların gücünü küçümseyerek ve onları dışlayarak bir sonuç alınması güçtür. Karşınızda günde 4 trilyon dolar işlem gerçekleştiren bir piyasa büyüklüğü varken, Don Kişot gibi üstlerine gitmek pahalıya mal olabilir. Hele yıllık döviz gereksinimi 150 milyar dolar civarında olan bir ekonomide politika değiştirmek ile kumar oynamayı birbirinden ayırmak şarttır.
2-Hazine’nin çıkardığı Devlet İç Borçlanma Senetleri’nin 2010 yılı sonu itibariyle 300 milyar dolarlık kısmı piyasaya satılmıştır. Bunun yüzde 36.8 oranındaki kısmı sabit faizlidir. Eylül 2010 sonu itibariyle bankaların elinde bulunan sabit faizli tahvillerin tutarı ise 74.1 milyar TL’dir.
Bankalar ortalama yüzde 8-8.5 oranlı faizli bu sabit faizli tahvilleri devlete güvenerek almışlardır. Bunların faizlerinde yukarı doğru bir hareketlenme yıllık kârlarını bir anda alıp götürür.
Bu nedenle Merkez Bankası’nın, dünya uygulamalarının tam tersine sürekli düşürdüğü politika faizini esas alarak işlem yapmak istemezler. O zaman da faizi kendileri belirlemeye başlarlar.
3-IMF’nin yaptığı bir araştırma 2002 ile 2009 yılları arasında dünyadaki fazla likiditenin büyük çoğunluğunun bize benzeyen ülkelerde hisse senedi piyasasına gittiğini göstermektedir. Özetle sıcak paranın birincil adresi hisse senetleridir.
Dolayısıyla sıcak parayı kovmak isteyenlerin ilk bakmaları gereken yer burasıdır. Belirsizliğin ve buna bağlı güvensizliğin artışı ilk önce bu piyasayı etkiler.
GÜVEN AZALIRSA
Para politikasında yön değişikliği belli bir süre sonra belirsizliği beraberinde getirirse ve “bekle ve gör” dönemi geçirilmeden güvensizlik ortamını oluşturursa, bunun bedeli cuma günü yaşanan olaylar gibi ortaya çıkan sonuçlarla ödenir.
Faizler piyasada Merkez Bankası’nın belirlediği düzeyden daha yüksekte oluşur. İMKB’den yabancı çıkışları süratlenir.
Bunun yansımaları döviz ve tahvil piyasalarında gözlenir. TL değer yitirir. Hazine yeni tahvil satışlarında hem zorlanır hem de yüksek maliyetle borçlanmak zorunda kalır.
Bu süreç güven tazelenene ve piyasalar ikna edene kadar sürer. İyi de bir tecrübe olur. Sıcak para ile mücadelenin belirsizlik yaratarak önlenemeyeceği öğrenilir.
Daha da önemlisi ödemeler dengesinin cari işlemler açığı yapısal olarak düşürülmeden, politikalarda eksen değiştirme ya da belirsizlik yaratma yolları ile sonuç alınamayacağı bir kez daha tescil edilir.