Advertisement

Uluslararası Yatırımcılar Derneği YASED, "Türkiye'de Fikri Mülkiyet Haklarının Korunması: Uluslararası Doğrudan Yatırımlara Etkiler" başlıklı bir rapor hazırlamış. Rapor, Ankara'da düzenlenen bir seminerle kamuoyunun bilgisine sunuldu.
Başlığı kadar içeriğiyle de oldukça dikkat çeken raporda; "Fikri mülkiyet haklarının korunmasına atfedilen önem uluslararası yatırım miktarının vr sektörel dağılımının yanısıra niteliğini de etkilemektedir. Yapılan araştırmalar, sektörel özelliklerinden bağımsız olarak, fikri mülkiyet haklarına sağlanan korumanın zayıf olduğu ülkelerde uluslararası yatırımcıalrın üretim yerine satış ve dağıtım operasyonlarını temel alan bir yapı ile yatırıma yönelmeyi tercih ettiklerini göstermektedir. Oysaki bunun tersine fikri mülkiyet rejimini güçlendiren ülkelerin bu tutumuna uluslararası firmalar daha fazla teknoloji yatırımı yaparak cevap vermektedirler" saptaması yer alıyor. Alıntıda yer alan yaklaşım, Amerikalı ve Avrupalıların bir süreden beri öne çıkardıkları bir konu.
Türkiye'de olayın sadece kitap ve müzik kopyacılığı yanıyla ilgileniyor. Daha çok iç üretimi koruyan kurumsal ve idari yapılaşma öne çıkıyor.

ULUSLARARASI TİCARETTE FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI ÖNEMLİ
Fikir mülkiyet hakları dünya ticaretinde ilk olarak 1990'lı yıllarda Uruguay Raund Ticaret Müzakereleri'nde gündeme geldi.
Sanayileşmiş ülkelerin ısrarlarına karşılık, hazır teknolojiden ucuza yararlanmak isteyen az gelişmişler, yaptırımların uygulanmasını ötelemek için büyük çabalar sarfettiler.
Konu günümüzde tekrar önem kazanmaya başladı. Daha önce de değindim, ABD dış ticarette kur ve diğer araçları kullanarak başaramadıklarını, çocuk işçi çalıştırma, fikri mülkiyet hakları gibi gümrük tarifesi dışı engellerle çözmek istiyor. Örneğin, fikri mülkiyet haklarının korunmadığı ülkelere ek yaptırımlar uygulayarak, ithalatı azaltmaya çalışıyor.
Bu konuda en çok rahatsızlık yaratan ülke, tahmin edeceğiniz gibi, Çin. Her şeyin taklidini en kısa zamanda yaparak dünyaya satan Çinlilerin maharetlerini biliyoruz. Ancak, Japonya ve Kore ekonomilerini izleyenler bilirler. Onlarda sanayileşmeye böyle başlamıştı. Özellikle otomobil ve elektronik ürünlerinin çoğu taklitti. Önce ucuz mallarla piyasalara girdiler, sonra kendi markalarını yerleştirdiler ve piyasalarda pay sahibi oldular.

CARİ AÇIKLA MÜCADELEDE YAPISAL REFORMLAR
Çin ve G. Kore örnekleri YASED'in Rapor'unda yer alan saptamayla biraz çelişiyor. Eğer uluslararası şirketler fikri mülkiyet haklarına bu kadar önem veriyorlarsa, neden bu ülkere doğrudan yatırım yaptılar? Hatta dünya markaları yaratmalarına göz yumdular.
Bu soruya doğru cevap verebilmek için, 1990'lar sonrası dünyadaki küreselleşme hareketlerini ve 2009 Krizinin sonuçlarını çok dikkatli değerlendirmek lazım. Şimdi başta ABD olmak üzere sanayileşmiş ülkeler işsizlikle boğuşuyor. Akıllarında ticaret serbestisi gibi bir öncelik yok. Olabildiğince çok üretimi ülkelerine geri çekebilmenin yollarını arıyorlar.
Bununla beraber, ucuz iş gücü ve diğer girdi maliyetleri gelişme yolundaki ülkeler için avantaj olmaya devam ediyor. Özellikle yüksek cari açık sorunu olan ülkelerin doğrudan yabancı sermeye yatırımlarını çekebilmek için çok uğraş vermeleri gerekiyor. Fabrika yatırımcısı sadece siyasal istikrar var diye bir ülkeye gelmez. Onun için en az onun kadar önemli olan şeyler; ekonomik istikrar, minimum kayıtdışılık, sık değişmeyen yasalar ve mevzuat, bürokraside istikrardır. Bunların yanına, fikri mülkiyet haklarının korunması gibi sanayileşmiş ülkeler için önemli araçlarda eklenince, yatırım ortamının iyileşmesine yönelik kalıcı adımlar atılmış olacaktır.