Advertisement

Güney Afrika Cumhuriyeti'nde maden işçilerinin eylemlerinde ve bazı Avrupa ülkelerinde yaşananlar, krizin alt gelir gruplarına etkilerinin derinleştiğini gösteriyor. Gelir dağılımında yarattığı olumsuzluklar sonucunda alt gelir gruplarının yaşamları zorlaşıyor. Her kriz sonrasının klasik gelişmesini, küreselleşen dünyada daha yaygın hissediyoruz. Önümüzdeki dönemde en çok tartışılacak başlık, sosyal dengesizlikler olacak.

GELİŞMİŞ EKONOMİLER HARCAMA KISMA DERDİNDE
II. Dünya Savaşı sonrası dönemde gelişen sosyal refah devletinin temelleri artık sarsılmaya başladı. Dünyanın en gelişmiş refah devleti sistemini kuran sanayileşmiş ülkeler, içine düştükleri mali bunalımdan çıkabilmek için sosyal yardımlara sınırlar getirmek için yöntemler arıyor. Dolayısıyla konu sadece gelişmekte olan ekonomiler değil, gelişmişler için de acil çözümlenmesi gereken bir sorun olarak duruyor.
Örneğin, Amerika sosyal yardımlar konusunda içinden çıkılması zor bir durumla karşı karşıya. Obama yönetiminin yaptığı reformlar yaklaşık 45 milyon kişiye, bir şey ödemeden devletten sosyal yardım ve katkı alma olanağı sağlamış durumda. Yaklaşan seçimlerde oy kullanacak olan bu seçmenlerin, kendilerine sıcak gözle bakmayan Romney'e oy vermeyeceği düşünülüyor. Zaten seçim sonuçları konusunda yorum yapanların çoğunluğu da bu seçmenlere güvenerek Obama'nın kıl payıyla da olsa zafere ulaşacağını ileri sürüyor.
Ancak seçimden kimin galip çıkacağı önemli değil. Sorun, var olan ve her geçen gün zorlaşan fiskal sorunlara nasıl bir çözüm bulunacağında düğümleniyor. Bağımsız uzmanların yaptıkları bir çalışma, çözüm için her 1 dolarlık vergi artışı yerine 2 dolarlık harcama kesintisinin yeterli olacağını gösteriyor. Tahmin edebileceğiniz gibi kesintiler en çok askeri harcamaları değil sosyal yardımları etkileyecek.

TÜRKİYE'DE DURUM
Dünyada böylesi gelişmelere gebe sosyal yardım politikaları, bizde de toplumun çok geniş bir kesimini ilgilendiriyor. Sosyologlar, Türkiye'de krizin etkilerinin bu yardımlar sayesinde yumuşadığını ileri sürüyor. Konuya toplumsal açıdan bakınca yaklaşım doğru. Ancak olayın bir de fiskal olarak sürdürülebilirliğine bakmak lazım.
Yayımlanan veriler, sosyal yardım veren kamu kuruluşlarının 2011 yılında 15.3 milyar lira harcama yaptığını gösteriyor. Yaşlı ve özürlü aylığı alanlardan tutun da kömür yardımı alanlara, yeşil kart sahiplerine kadar milyonlarca kişi devletten yardım alıyor. Rakamlar çok net olmamakla beraber tahminen 11 milyon kişi bu yardımlardan yararlanıyor. Diğer bir deyimle "Her 7 kişiden biri devlet yardımına muhtaç" diyebiliriz. Verilerde yardım alan kişi sayısında duplikasyonlar olabilir. Yani bir kişi hem fondan hem de yaşlı ve özürlü aylığı kaleminden yararlanıyordur.
Ancak sosyal güvenlik sisteminde çok net bir rakam var ki, üzerinde defalarca düşünmek ve ileriye yönelik önlemler konusunda şimdiden bir şeyler yapmayı zorunlu kılıyor.
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) verilerine göre, 2011 yılında her sigortalıya yaklaşık 3 kişi bağımlı. Yani bir sigortalı SGK'ya prim ödüyor, buna karşılık 3 kişi sağlık ve diğer hizmetlerden yararlanıyor. Yüksek bir oran. Devletin sosyal güvenlik sistemine yüksek sayılabilecek miktarda yardım yapmasının bir nedeni de bu. Açığı devlet kapatmaya çalışıyor. Ancak kolay değil. Az sayıda, 17 milyon kadar insandan gelir toplayacaksın; buna karşılık yaklaşık 47 milyon insana sosyal sigorta hizmeti vereceksin. Bu sürdürülmesi kolay olmayan bir durum. Dolayısıyla dünyada, özellikle Avrupa'da, bulunacak çözümleri yakından takip etmek, dersler çıkarmak, kamu mali disiplininin geleceği için yararlı olacaktır.