Advertisement

Konuyu ücreti alanlara ve ödeme yapanlara göre değerlendirmekte fayda var. Baştan söyleyeyim. Ayda 774 lirayla şehirde, tek başına geçinmek imkânsızdır. Hele aileniz varsa, eve tek gelir giriyorsa mucize lazım. Nasıldır bilinmez(!) insanlar inanılması zor mucizeler yaratıyorlar.
Kırsal kesimde yaşayan, az çocuklu, kira vermeyen, biraz da tarlasından evine katkı sağlayan aileler için belki (ama belki) bir yere kadar yeterli olduğu iddia edilebilir. Ancak ülke nüfusunun yüzde 75’inin şehirlerde yaşadığı gerçeğini hatırlarsak o zaman nüfusun çok küçük bir bölümü için konuşuyoruz demektir. Bu tartışmaya bir de Sayın Başbakan’ın üç çocuk isteğini eklerseniz işler iyice karışıyor.

TÜİK yoksulluk araştırmalarına göre, 2010 yılı sonunda, 5 kişilik bir ailenin açlık sınırı 363 lira, yoksulluk sınırı 1025 liraymış. Hadi gelin şimdi 774 liralık asgari ücretle üç çocuk büyütün.
TÜİK’e göre bu ücret ancak bir çocuğa yetiyor. Eğer Türk-İş’in açlık ve yoksulluk sınırı araştırmalarını esas alırsanız durum biraz daha vahim. Aralık 2012 itibarıyla 4 kişilik ailenin açlık sınırı 985 lira, yoksulluk sınırı ise 3208 lira olmuş. Bu rakamlara göre asgari ücreti değerlendirmeyi ben beceremem. Madalyonun diğer tarafından bakıp işletmeciler açısından bu rakamları değerlendirirseniz resim biraz farklı. CNBCE’nin bir haberine göre asgari ücretin işverene maliyeti; Romanya’da 157, Çek Cumhuriyeti’nde 312, Polonya’da 353 Euro iken Türkiye’de 395 Euro oluyor. En yaman çelişkilerden birisi burada ortaya çıkıyor. Özellikle dış pazarı hedefleyen bir girişimcinin bu verilere bakınca fabrikasını Türkiye’de kurmasını bekleyemeyiz.
Çünkü rakiplerinin ödediği ücret onu pazarda zorlayabilir. Bu durumda istihdam ve cari açık sorununa da biraz farklı bakmak gerekiyor. Bu karşılaştırmada tek sorun, o ülkelerde çalışanların ne kadarı asgari ücret alıyor bilmek lazım. Nereden bakarsanız bakın sıkıntılı bir konu olduğu kesin.

MERKEZ BANKASI SICAK PARAYLA MÜCADELE EDİYOR

TC Merkez Bankası “modern enflasyon hedeflemesine”(!?) geçmiş. 2013 yılı Para ve Kur Politikası açıklamalarına bakınca en ilginç kelimeler bunlar. Türkiye daha klasiğini tam olarak anlayamadan, banka modernine geçiyor.
Benim anladığım, sadece fiyat istikrarının değil artık finansal istikrarın da para politikasının hedefi olması. Finansal istikrardan kasıt da sıcak para. Politika dokümanında, “Gerek hızlı kredi büyümesi gerekse döviz kurunda gözlenen aşırı değerlenme ekonomide kaynak dağılımını bozmakta ve iç talebin toplam gelirden daha fazla büyümesine yol açarak makroekonomik istikrarı olumsuz etkilemektedir” saptaması var.
Bir ekonomiye gelen sıcak paranın büyüklüğü GSYİH’nın yüzde 30’una ulaşınca bir şeyler yapmak lazım. Dünyada finansal kriz tam olarak bitmeden, büyük merkez bankaları etrafa para saçmaya devam ederken, üstüne üstlük içeride de Hazine ve Maliye, bu konuya gerekli ilgiyi göstermezken TCMB haklı. İster istemez enflasyon hedefini 2015 yılına kaydırıyor. Finansal, pardon sıcak para istikrarına devamlı vurgu yapmak zorunda kalıyor. Aslına bakarsanız TCMB büyük risk alıyor.
Elinde fazla araç olmadığı için hem fiyat hem de finansal istikrarı hedefleyince karmaşık bir araçlar demetiyle sorunları çözmeye çabalıyor. Buna karşılık piyasadakiler risk almamak için faiz koridorunun üst bandını esas alarak maliyet hesabı yapıyorlar. Dolayısıyla faizler istendiği kadar düşmüyor. Böylelikle hem yeteri kadar büyüme dostu olamıyor hem de sıcak para girişini etkileyemiyor.
Öte yandan bölgedeki jeopolitik riskler, içeride yaklaşan seçimler bankanın işini kolaylaştırmıyor. Yeni yılın sizler için mutluluk, iş arayanlar için umut dolu olmasını diliyorum.