Hazine 2011'de yapacağı borçlanmanın finansman programını erkenden yayımladı. Bu gelişme, kamuda şeffaflığa ve hesap vermeye değer veren kurumların kaldığını görmek açısından sevindirici.
Açıklanan rakamlarla yapılan hesaplar gösteriyor ki, iç borç stoku bu yıl sonunda yaklaşık 353 milyar lira civarında olacak. Geçen yıla göre yaklaşık 23 milyar liralık bir artış söz konusu. İç borç stoku gelecek yıl sonunda ise 20 milyar liralık artışla 373 milyar lira seviyesine çıkacak. Artışlar 2000'li yılların başlarındaki rakamları hatırlatıyor.

PİYASAYA PARA BIRAKILACAK
Ayrıca, borçlanmanın piyasalardaki likidite etkisine bakmakta yarar var. Hazine piyasaya gelecek yıl yaklaşık 16 milyar lira para bırakacak. Az para değil. Şirketler ve hanehalkı bu parayı harcarsa ekonomik canlanma devam eder.
Bankalar kendilerine gelen parayı bir şekilde değerlendirmek zorundalar. Öncelikleri kredi verme faaliyetlerini büyütmek olacak. Bu nedenle ticari krediler kadar bireysel kredilerde de rekabet yaşanacak.
Açıklanan 2011 Finansman Programı'na göre Hazine gelecek yıl, iç piyasaya 1.7 milyar dolar kadar döviz ödemesi yapmasına rağmen, dövizle borçlanmayacak. Bu uzun yıllardan sonra bir ilk. Piyasaya az da olsa döviz bırakacak.
Piyasada bu kadar bol ve ucuz döviz kaynağı varken, acaba Hazine neden döviz borçlanmaktan vazgeçiyor? İlk olarak akla kendi parasıyla borçlanmak isteği geliyor. Diğer neden, yüksek cari açık ve dünyadaki ekonomik sıkıntılar nedeniyle Hazine'nin kurların bu günkü seviyesi hakkındaki tereddütleri olabilir mi?

RİSKLER
Açıklamada olası risklere de yer verilmiş. Ancak ilginç olan şey, tüm risk oranları 2003 yılı ile karşılaştırılmış.
Kabul bu tür karşılaştırmalar piyasalarda çok kullanılır. İşlem yapanlar devamlı bir seviye belirlerler ve buna göre pozisyon alırlar. Pozisyonu doğru tahmin etmişlerse gelir, yanlış etmişlerse zarar ederler. Seviye belirleme işlemi genellikle rakip piyasalar ve ülkeler dikkate alınarak yapılır. Siyasi düşünceler öne çıkarılarak yapılan tahminler ve değerlendirmeler, ne yazık ki, çoğunlukla yapılan yanlışların temelini oluştururlar.
Bu bağlamda bakıldığında faiz riski öne çıkıyor. Her yerde kamu borç stokunun GSYH'ya oranının düşüklüğü öne çıkarılıyor. Risklerin azaldığı izlenimi veriliyor. Buna karşılık, açıklamada faiz riskinin bir göstergesi olan "Faizi bir yıl içerisinde yenilenecek borcun TL cinsi borç stoku içindeki payı" yüzde 74. Diğer bir deyimle Eylül 2010-Eylül 2011 tarihleri arasında toplam TL borcun (Eylül 2010 itibarıyla yaklaşık 340 milyar TL) üçte ikisinin faizi yenilenecek.
Yanı sıra kur riski de önemli. Hem toplam kamu borcunun yüzde 26'sı döviz hem de iç borçlanma senedi alanların bir kısmı alımlarını döviz bozdurarak yapıyorlar.
Ama vade sonunda alacakları para TL. Eğer döviz kuru aniden yükselirse, bu kişilerin gelirleri azalacağından faizler de olumsuz etkilenecek. Tersi ise kazançlarını yükseltecek. Bu bağlamda kur değişimleri, faizlerin geleceği açısından da önemli bir veri. Bu bağlamda kur hareketlerinin kamu borç stokunu etkisi azalmıyor.
Yanı sıra, eğer faizler, son aylarda olduğu gibi, düşmeye devam ederse çok olumlu bir gelişme. Ama aksi bir durumda da her şey tersine dönecek. Faizler yükselmeye başlarsa ödemek zorunda kalınacak faiz yükü yükselecek.
TC Merkez Bankası son Enflasyon Raporu'nu açıklarken, gelecek yılın son çeyreğine kadar faizleri yükseltmeyeceğini ilan etti.
İçeriden pek baskı gelmeyeceği anlaşılıyor.
Ya dışarıdan? Dünyada bir çok konu henüz net değil. FED piyasaya ne kadar likidite verecek? G-20 liderler zirvesinden sağlıklı, işe yarar kararlar çıkacak mı? Kur savaşlarının sonu ticaret savaşları mı olacak? Bu durumda bizdeki cari açık sorunu ne olacak? Finansmanı bugüne kadar olduğu gibi kolay olacak mı?
Doğru cevapları önceden bulanlar daha çok para kazanabilecek.

Advertisement