Advertisement

Aslında yazının başlığını "Fuarcılığı biliyor muyuz" koymalıydık ama içerde bizbize yaptığımız fuarlara haksızlık olmasın diye yukardaki başlığı seçtik. Bu yazının bir "Seyahat Yazısı" olmadığına ise özel olarak vurgu yapma gereği duyduk, zira uzunca bir süredir uluslararası fuarlara katılımımız "turistik" gezi formuna bürünmüş durumda.

Fuarlardan beklenti nedir?

Yaptığınız ürünleri göstermek (teşhir) ve bu ürünleri alıcılarla karşı karşıya getirmek (pazarlama) temel amaçlardır.

Önce, yerimizi (koordinatları) bir kez daha tespit edelim. Türkiye, Avrupa Birliği'nin aday ülkesidir; ihracatının halen yüzde 48.5'ini Avrupa Birliği ülkelerine yapmaktadır. AB'de ise fuar ekonomisinin büyüklüğü yaklaşık 250 milyar Euro'dur. İki göstergeyi birleştirelim şimdi: AB'nin bir parçasıyız ve AB'de her yıl bir miktar yükselen ve halen yılda 250 milyar Euro'luk bir fuar pazarı döngüsü vardır. Bu pazardan aldığımız pay ise gücümüz ve büyüklüğümüzle orantısızdır.

Aşağıdaki tabloyu dikkatle inceleyiniz lütfen:

Tabloda yurtdışında fuarlara katılmak isteyen şirketlere en cazip olanakları sunan ülkenin Türkiye olduğunu görürsünüz. Türkiye'de bir firma yeter ki, dünyanın herhangi bir bölgesinde düzenlenen fuara katılmak istesin. "Süresiz", "Sınırsız" ve deyim yerindeyse "Limitsiz" teşvikler uygulanmaktadır.

Konumuz AB pazarı olduğu için oraya döneceğiz. Ama "global" anlamda Türkiye'nin uluslararası fuarlara katılım amaçlı uygulanan teşvikler bakımından en ön sıralarda olduğunu söyleyebiliriz. Ticaret Bakanlığı, 2019 bütçesine 3.5 milyar TL(yaklaşık 650 milyon Dolar) fuar teşvik ödeneği koymuştur.

Bu teşvikler, yurtdışındaki fuara katılarak stand açmak isteyen ve üretim&finansal kriterleri uygun tüm firmalara veriliyor. Peki, bu teşviklerin ekonomiye yarattığı katkı ölçülebiliyor mu?

Bir örnekten yola çıkarsak: Orta büyüklükte bir üretim-ihracat odaklı firmanız var diyelim. Yılda toplamda 150-200 bin dolara yakın fuar desteği alabilirsiniz. Bu kadar desteği alan bir firmanın en azından 1 yılda 1 milyon dolar ihracat yapması gerekmez mi en kaba hesapla? Evet.

Peki, uluslararası fuar teşviklerini "ihracat rasyosuna göre" değerlendiren bir sistemimiz var mı? Var.

Sistem "rasyonel" ve "objektif" kriterlere göre çalıştırılıyor mu? Şüpheliyiz.

O halde, teşvik sistemlerinin heba olmaması ve gerçek anlamda ihracatçıya verilebilmesi için ne yapılmalı?

Bu soruya verilecek yanıtla yazıyı noktalıyoruz:

Uluslararası fuarcılık 2 grup ülke tarafından yapılır:

1)Üretici ülkeler(Almanya, Çin, Fransa, İtalya, Güney Kore vs) 

2)Mal ticareti yapan ülkeler(Hollanda, Singapur, Dubai vs)

Türkiye, doğal olarak ilk kategoriye giriyor. Ve ilk kategorideki ülkeler fuarların büyük bölümünü kendi topraklarında düzenliyor. Örnekleri saymaya gerek yok. Dünyanın her alanda en büyük fuarları ilk sınıflamadaki ülkeler tarafından yapılıyor. Evet, ikinci kategorideki ülkeler de kendi topraklarında fuar düzenliyor ama onların bir farkı var: Uzun yıllardır biriktirdikleri ticaret yapma, partner edinme, sadakat, fiyat avantajı sunma vs gibi avantajlarına sığınıyorlar. Dolayısıyla yerimiz ikinci sınıflamada değil, ilk grupta.

Peki biz ne yapıyoruz? "Fuar var" denilen her ülkeye koşa koşa gidiyoruz. Elde ettiğimiz hasıla ortada. Kendi topraklarımızda düzenlediğimiz fuarları da, uluslararası fuarcılık şirketlerinin "meş'um" ellerine teslim ediyoruz. Oysa fuarcılık sahiden "milli" bir davadır.(Bkz: Almanya/Deutsche Messe/kamu ağırlıklı şirkettir)

Bağlıyoruz yazıyı:

Yapmamız gereken 2 husus var:

1) Kamu (finansal)destekli tekleştirilmiş uluslararası kabiliyete sahip bir fuarcılık şirketi oluşturulmalı

2) Bu şirket ihracatımızın yarıya yakınını yaptığımız AB pazarlarından alıcı/müşteri/karar verici çekmek üzere teşvikler uygulamalıdır.

Yapmazsak? Yapmazsak, fuarcılığa verdiğimiz turistik teşviklerle çok ülke görmüş bir reel sektör çalışanı kitlemiz olur. O kadar.