Advertisement

Aşağıda iki harita sunuyorum. İlk harita, Türkiye'nin "fay hatları"nı; ikincisi "altın rezervleri"ni gösteriyor.

 

İki haritayı üstüste koyduğunuzda fay hatlarıyla çakışan bölgelerin neredese tamamında altın üretiminin yapıldığını görürsünüz. Bilindiği üzere, Türkiye 3 büyük fay hattının üzerinde bulunuyor. Bunlardan birincisi Doğu Anadolu Fay Hattı, diğeri Kuzey Anadolu Fay Hattı, sonuncusu da Batı Anadolu Fay hattı. Deprem fay hatlarını gösteren haritadaki "kırmızı tehlike" bandı, ikinci haritada "sarı altın" rezervlerini işaret ediyor. İkinci haritada Doğu Anadolu Fay hattının tüm bölgelerinde altın üretimi gözükmüyor, sebep malum: Terör nedeniyle bölgede üretim yapılamıyor. Sadece altın üretimi değil, üretim yapılamıyor, tarım yapılamıyor, hayvancılık yapılamıyor... Bölgenin terör sorunu tümüyle giderildiği takdirde, bilinmez bir gelecek içinde Doğu Anadolu Fay Hattı üzerinde de altın üretim tesislerinin işaretlendiğini görebileceğiz.

 

Altın rezervleri ile yer kabuğu kırıkları arasındaki ilişkiyi, jeologlar ve jeomorfologlar bilimsel bir temele oturtuyorlar zaten. İşin bu kısmını geçiyorum.

 

Türkiye, son yıllarda madencilik alanında kaplumbağa hızını bir tavşan çevikliğine dönüştüremedi belki ama kaplumbağaya ivme kazandırdığı ortada. Bu sayede, 2000 yılında neredeyse "sıfır" olan altın üretimi 2001 yılında 1.4 tona; sonraki 10 yıllık süre zarfında 2011 yılında 24.6 tona; geçen yıl(2019) ise tüm zamanların en yüksek değeri olan 38 tona ulaştırmıştır. 0'dan 38 tona yolculuk 20 yılda tamamlanmıştır.

 

Oysa, Türkiye'nin altın üretiminde gelebileceği hala güçlü bir hedef vardır. Halen işletme ruhsatı almış ve üretim yapan 18 altın madeni tam kapasite ve verimlilikle çalıştığı takdirde yıllık 50 ton üretim mümkün gözükmektedir. Proje aşamasında bulunan 4 maden sahası ile fizibilitesi süren 8 sahanın yüksek verimlilikle üretime geçmesi halinde yılda 60 tonun üzerinde altın üretir hale gelebiliriz.

 

Son gerçekleştirilen bir düzenleme ile Türkiye'de çıkarılan altın cevheri(rafinaj sonrası) külçe olarak güncel kurdan TL karşılığı ödeme yapılarak kamu otoritesi tarafından satın alınıyor. Üretimin tamamı içerde kalıyor. Kuyum sektörünün ihtiyacı henüz kamunun satın aldığı kaynaklardan yeterince temin edilemiyor, çünkü kuyum sektörünün ihtiyacı bugünkü iç üretimimizin kat kat üzerindedir. Mesela, 38 ton/yıl rekor üretimle geçirdiğimiz geçen yıl yurtdışından bunun 4 katından daha fazlasını(160 ton) ithal ettik. İç üretimi artırdığımız ölçüde ithalat bağımlılığımız azalacak ancak sıfırlanmayacaktır. 

 

TCBM'nin geçen yıl en fazla altın alımı yapan ilk 3 merkez bankası arasına girmesi, "satınalım koşuluna bağlı iç üretim"  kaynaklıdır. Dolayısıyla, TCMB bu ivme ile altın rezervini artırmayı aynı zamanda "otomatik" bir sürece dönüştürmüştür ki, bu son derece olumlu bir adımdır.

 

Elbet, yaşam sadece maddi varlıklardan ibaret değildir. Altın üretelim, daha çok üretelim ama bunu doğaya en az zarar verecek şekilde üretelim. Doğa mı, altın mı diye soracak olanlara yanıtımızı verelim: Önce Doğa ve canlıların yaşam hakkı; sonra, diğerleri gelir.

 

Bu yazıyı, Türkiye'deki altın rezervlerinin varlığına herkesin farklı bir gözle bakmasını sağlamak üzere kaleme aldık. Doğaya saygılı bir altın üretimi, Türkiye'ye önemli ufuklar açabilir.