Advertisement

Herşeyin ikinci eli var, taze tüketilen gıda ve ürünler hariç.

Cep telefonu, otomobil, beyaz eşya, mobilya, kılık-kıyafet, süs eşyaları, tablo, heykel, biblo, kitap, perde, minder, yastık, eldiven, bere, palto, kaban, bilgisayar, kavanoz, saksı, antik eşya, el aletleri, elektronik gereçler  vs...

Aklınıza ne gelirse.

Son 10 yılda, küresel finansal krizden sonra dünyada hızla yayılan paylaşım ekonomileri, ikinci el pazarlarına da ciddi bir rağbet getirdi.

Özel otomobilini, evinin fazla odalarını, işyerlerinin az kullanılan köşe ve kuytularını, tarlalarını, bahçelerini, çiftliklerini paylaşanların güttüğü yegane gaye "giderleri azaltmak" değil. İlk hedef, giderleri paylaşarak azaltmak ama ikincil amaç, daha az tüketerek yaşamayı denemek, doğaya daha az zarar vermek, sosyal yardımlaşma ve dayanışma duygularını canlandırmak, bu yolla vicdani rahatlama yaratmak.

ABD'de yapılan bir araştırma, hane başına 3 bin dolar kullanılmayan, atıl durumda malzeme ve ürünün evlerde istif edildiğini ortaya koyuyor. Bu veri, ABD ekonomisi için hane sayısı ile çarpıldığında, ihmal edilemez bir "servet"i işaret ediyor. Aynı veriyi, daha düşük çarpanla ve TL cinsinden Türkiye'ye uyarladığınızda hane başına 3 bin TL'lik atıl-atık ürün-malzeme-eşya olduğu sonucuna varabiliriz(kabaca bir hesapla elbet). 20 milyon hane çarpı 3 bin TL= 60 Milyar TL demektir bu. Hanenin son sahibi ölünceye kadar evle birlikte yaşayan bu varlığın(servet) ikinci el piyasasına konu edilmesi halinde, nasıl sonuçlar ortaya çıkacağını sıralayalım mı?

*Sizin artık ihtiyaç olarak görmediğiniz ürünler, mutlak surette bir başkasının ihtiyacı hanesine yazılacaktır. Birileri için ihtiyaç olan, diğerleri için atık olabilir ya da tam tersi... Bu durumda evinizde kullanmayıp kömürlükte, kilerde, apartman boşluğunda tuttuğunuz bir çocuk ve erişkin bisikleti, bir kay-kay, ihtiyaç sahibi birileri için hayata bağlanma ve spor yapabilme aracı olacaktır.

*Atıl durumdaki ürünleri ikinci el piyasasına arzettiğiniz takdirde, tüketim arzusu bir miktar kırılacak ve tasarruf eğilimi yükselecektir.

*İkinci el piyasasına sunduğunuz her ürün, yenisinin üretilmesinin önüne geçip, ülke ve insanlık için daha az enerji kullanımı, daha az zaman kaybı ve daha az doğa bozunması" olarak dönecek ve kişisel "karbon ayak izi" seviyesi düşecektir.

*İkinci el piyasasının bir "gizli el"i ise "karşılıksız bağışlama"dır. İhtiyacınız olmayan ürünleri büyük kentlerde binbir güçlüklerle okuyan, eğitim gören öğrencilere, çok çocuklu yoksul ailelere, göçmenlere, yersiz-yurtsuz insanlara, hane berduşlara ulaştırmanız halinde, inanın veya inanmayın bu size "iyilik" olarak dönecektir. Günümüzde giderek niteliklerini yitiren ve yozlaşan, yolsuzluk ve usulsüzlük girdabına sürüklenen "yardım kuruluşları"nın yerini, birebir(kişiden kişiye) yardım zinciri alacak ve dünya daha yaşanılır bir yer haline gelecektir. Aklınıza gelen tüm uluslarararası ve ulusal yardım kuruluşlarını düşünün ve son 10 yılda ne tür bir "itibar" kaybına uğradıklarını hatırlayın lütfen.

8 milyara doğru giden bu yaşlı dünyamızdan daha dün Antarktika'daki "kilit taşı" kabul edilen bir buzul daha kırıldı. Kilit taşı kırılınca, çatının çökmesi an meselesidir. An meselesi deyince, bugünden yarına çökeceğini iddia etmiyoruz elbet; birkaç yüzyıl sonra, dünyanın kapısına "kilit" asıp gidebiliriz.

İkinci el ekonomisi biraz geliştirilebilirse, dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirebiliriz. "Tüketim ne olacak?" sorusuna, dünya 2008 krizinden sonra ikinci kez krize doğru sürüklenirken bize yanıt veriyor zaten. Artık, bildik tüketim kalıpları çalışmıyor. Dengeli tüketim kalıplarına geçmek zorundayız.

Bitiriyorum:

"Eskiye Rağbet Olsa, Bit Pazarına Nur Yağardı" özdeyişini yabana atabilirsiniz, eskiye rağbet var ve giderek artacak.