Ukrayna ne yana düşer, Gazze ne yana, korku endeksi ne yana...
Piyasaların Fed Başkanı Janet Yellen'dan gelen açıklamaları takip ettiği bir sırada gelen iki haber piyasaları alt üst etti: İsrail'in Gazze'ye başlattığı operasyonu havadan karaya taşıması ve Malezya Havayollarına ait yolcu uçağının Ukrayna üzerine düşmesi sonucu 289 kişinin hayatını kaybetmesi.
İsrail’in Gazze’ye 7 Temmuz tarihinde başlatmış "Koruma Hattı" operasyon, dün 5-6 saatlik ateşkesin ardından kara operasyonuna döndü. İsrail’in 50.000 askerle Gazze’ye karadan girdiğini gördük.
Öte yandan Hollanda vatandaşları çoğunlukta olmak üzere içinde farklı farklı milletlerden yolcu taşıyan Malezya Havayollarına ait uçak Amsterdam - Kualalumpur seferi sırasında Ukrayna'nın doğusuna düştü. ABD’nin yaptığı resmi açıklamaya göre uçak bir roketle vurularak düşürüldü.
Uçak düştükten sonra gelişen olaylar da ilginç. Uçak Rus yanlılarının olduğu bölgeye düşüyor. Ukrayna ise o bölgeye giremediklerini belirtti. Rus yanlıları enkazı bulduklarını açıklasalar da kara kutunun akıbetinin ne olacağı merak konusu. Bütün bunlar tansiyonu bir anda yükseltti.
Çünkü sivil bir havayolu şirketi vurulmuş durumda. Batıdaki gazetelerde bu sabah çıkan haberler okların Rus yanlılarına çevrildiğini gösteriyor. Bunun gerçek olduğu ortaya çıkarsa Rus yanlılarının Rusya ile olan ilişkisi de gündeme gelecektir.
Piyasalarda dün yüzde 1.5’e yakın satış gördük. Korku endeksinde (VIX) bir günlük böyle bir yükselişi en son ne zaman gördüğümüzü hatırlamıyorum. Dünkü hareket son zamanlarda gördüğümüz en ciddi hareket olarak karşımıza çıkıyor. VIX Endeksi’ndeki bu durum piyasanın konuyu ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor.
Uçak düşürülme hadisesinin Rusya’ya karşı uygulanan yeni yaptırımların hemen ardından geldiğini de hatırlatalım. Rusya son yaptırımların ardından yönünü Avrupa’ya çevirmişti. İtalya’dan gelen açıklamalarla da Putin’i rahatlamıştı. Ancak içerisinde Avrupa Blrliği (AB) vatandaşlarının bulunduğu bir uçağın düşürülmesi Rusya’yı zor durumda bırakacaktır. Bundan sonra Avrupa ülkelerinin hiçbiri ekonomik anlamda kolay kolay Rusya ile ciddi ilişkiler kuramayacaktır.
Bu açıdan baktığımızda karşımıza birkaç ihtimal çıkıyor: Rusya’nın yalnızlaşması, yaptırımların artması ve Rusya’nın köşeye sıkışmasıyla daha sert cevap vermesi. Piyasa da bu krizin "derinleşerek daha kanlı bir şekilde ABD ve AB ile Rusya’nın karşı karşıya gelmesi" ihtimalini fiyatlayacaktır.
Diğer taraftan da İsrail’in Gazze operasyonu piyasanın ikinci gerginliğini teşkil ediyor. İsrail'in 3 Yahudi gencin öldürülmesinin ardından 7 Temmuz tarihinde başlattığı havadan yürütülen "Koruma Hattı" operasyonu artık karaya geçti. Gazze'li yetkililerin bildirimlerine göre yaklaşık 260 kişi hayatını kaybederken yaralıların sayısı ise 2000'i geçti.
Bu gelişmelerin gölgesinde kalan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) almış olduğu 50 baz puanlık bir faiz indirimi kararının da olduğunu unutmamak gerek. Benzer bir şekilde TCMB’nin koridoru aşağı indirmiş olması ve akla gelen 3 aydır faiz indirmemizin küresel konjonktürle ne kadar uyumlu olduğu soruları da gündemde.
-Piyasalarda genel görünüm
Piyasanın sorduğu sorular belli. VIX Endeksi’ndeki bu yükseliş Asya piyasalarına da yansımış, piyasa korku endeksinin bu denli yükseldiği ve güvenli limanların rağbet gördüğüne tanık oluyoruz. 10 yıllık tahvil faizi 2.50’nin altına bir kez daha indi. Bu gelişmeler bize nasıl yansır ona bakalım.
İlk üstünde durulması gereken Türk CDS’leri. CDS’leri niye öne çıkarttığımı hatırlatayım. Bunun nedeni TCMB’nin ilk faiz indirimlerine altyapı oluştururken Türkiye’deki risk priminin 170 baz puanlara kadar gerilediğini anlatması. TCMB’nin ilk faiz indiriminden bu yana risk priminin 185 baz puanlara kadar geldiğini görüyoruz. Burası da çok yüksek bir seviye değil. Bakıldığında Mart ve Nisan aylarında 200 baz puanların üstünde olduğumuz anlaşılıyor. Ama faiz indirimleri eğer Türkiye’de risk primi azalıyor diye başladıysa, orada kendi içinde bir kötüleşme olduğu söylenebilir. Dolar/TL’nin Mart’tan bu yana seyrine bakacak olursak, 2.38’lerde faizi artırmıştık. Daha sonra Mart’a kadar bir parça gerileyen bir kur var. Kurun seçimlere kadar gelebildiği en düşük seviye 2.23’tü. Sonra buradan hızlı bir şekilde aşağı inerek 2.08’lere geldik. Son birkaç günde yaşanan gerginlikler sonucunda dün itibariyle dolar/TL’de 2.1380-2.14’leri gördük. Şu an için son 1 ayın en yüksek seviyelerine yakın seyrediyoruz.
-Merkez Bankası’nın faiz indiriminin devamı var mı?
Şu ana kadarki faiz indirimlerine bakacak olursak 175 baz puanlık bir indirimden bahsediyoruz. Bu indirimlerin enflasyonda yerinin olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Jeopolitik riskler indirimlerin devamına imkan sağlıyor sorusunun cevabı da çok net. Böyle bir durumdan bahsetmek çok zor.
Yurtdışında 9. aydan sonra faiz indiriminin gündeme alınacağının artık netleşmeye başladığı bir ortam buna izin verir mi diye soracak olursak; bu soruya da evet cevabını vermek güç. Bizden başka son 3-4 ayda faiz indiren başka ülkenin olmadığını da belirtmek gerekiyor. Yine de bu şartlara bakarak TCMB’nin önümüzdeki ay faiz indirimi yapıp yapmayacağını kestirmek kolay değil. Çünkü bulunan her fırsatta faiz indirimini yapılacak gibi gözüküyor. Kurun 2.20 bandına çıkması MB’nin elini bağlayacaktır.
Öte yandan CDS’lerin bir şekilde 185 baz puanlardan 190 ve üzerine çıkması da MB’yi bir parça rahatsız edecektir. MB’nin dünkü yorumlarından 5 yıllık tahvil faizlerine bakarak faiz indirimine karar vereceği anlaşılıyor. Ancak baktığımızda dünkü indirimin ardından 5 yıllık tahvil faizlerinin 8.50’nin altına inmediğini, aksine 8.55’lere çıktığını gördük. Genel tabloya baktığımızda faiz indirimlerinin devamının gelmesi için uygun şartların oluşmayacağını söyleyebiliriz. Ama piyasanın 50 baz puanlık son indirime de tam ikna olmadığını düşünecek olursak, 25 baz puanlık bir indirimin gelmesinin çok da şaşırtıcı olmayacağını gösteriyor. Ama dediğimiz gibi şartlar bu yönde değil.
-MB’nin faiz indirimlerinin sonu aynı oranda portföy girişi getirir mi?
Son 1-1.5 ayda çok da ekonomik gerçeklerle uyuşmayan faiz indirimlerine rağmen içeriye para girişi olduğunu gördük. Hem hisseye hem de tahvil-bono tarafına para girişi oldu. Bu da faiz indirimleri için bir argüman olabilir. Geçen yılın aynı döneminde nerde olduğumuza baktığımızda, tahvil bonoda 10 milyar doların üzerinde paranın çoktan girdiğini görüyoruz. Geçen yıl bu miktarda paranın girmesi şikayetlere yol açıyordu.
Ancak bu yıl aynı şikayetler geçerli değil. Çünkü karşılaştırdığımızda bu sene çok daha az para girdi. Fonlamamız gereken cari açık da göz önünde bulundurulduğunda bu paraya ihtiyacımızın olduğu da açık. Dolayısıyla sermaye hareketlerindeki giriş bir parça devam edebilir. Ancak dünyada yaşanan tüm gelişmeler gelişmekte olan ülkelerin sıkıntılı bir döneme girebileceğine işaret ediyor. Başta Ekim’de tahvil alımının azaltılacak olması, euro/dolardaki sert düşüşün sürmesi, altının yükselişi bize bunun sinyallerini veriyor. Rusya-Ukrayna gerginliği de bize nasıl bir küresel piyasada olduğumuzu hatırlatabilir.