Advertisement



2014’ün son ayında, onbeş  yıllık  Putin iktidarında daha önce hiç olmadığı kadar Rusya’nın ekonomik temellerinin sarsıldığına tanık olduk. Her ne kadar Putin’in Ukrayna meselesindeki tutumu ülke içinde iktidarının gördüğü en yüksek kamuoyu desteklerinden birisini yakalamış olsa da, ülke dışındaki tepkiler para birimi rubleye ve dolayısıyla Rus ekonomisinin istikrarına ağır bir darbe vurmuş durumda.

Rusya Merkez Bankası’nın geçtiğimiz hafta politika faizini 650 baz puan arttırarak  %17’ye çıkarmasına rağmen durduramadığı rubledeki değer kaybı “sermaye kontrolü” uygulamalarına dahi başvurulabileceği dedikodularını arttırdı. Üstelik Rusya piyasalarındaki bu buhranın etkisinin Türkiye dahil diğer gelişmekte olan ülkeler üzerinde de olumsuz etkilerini gördük. JP Morgan gelişmekte olan ülkeler döviz endeksi aralık ayında dolar karşısında %6 ya yakın değer kaybetti.



Rusya’daki krizin gelişen piyasalardaki olumsuz etkisinin çeşitli sebepleri var. Finans piyasalarında ilk tepki olarak görülen satışlar, daha çok Batı’nın finans merkezlerindeki fonların portföylerini yönetirken takındığı GÜ anlayışı. Rus finansal varlıklarındaki kayıplarını 2014’te yüksek getiri sağladıkları Türk varlıklarındaki pozisyonlarını kapatarak karşılama isteği geçerli açıklamalardan bir tanesi olarak söylenebilir. Bir diğeri ise şüphesiz gelişmekte olan ülkeler üzerindeki risk algısının, grubun en büyük üyelerinden Rusya’nın tökezlemesiyle yükselmesi.

Peki Rusya bu krizden çıkmak için ne yapmalı, ne yapabilir? Gelişen piyasalardaki krizleri takip edenler, Rusya’nın ivedilik ve kararlılıkla yapması gereken başlıca önlemlere yabancı değillerdir.

Rusya’nın ilk yapması gereken para birimi rublenin değerini stabilize ederek, ülke rezervleri ve bankacılık sistemi üzerindeki baskıyı azaltmak. Rus Hükümeti, Merkez Bankası ile birlikte politika faizini arttırmak, piyasaya dolar satmak ve şirketlerin dolar cinsinden ödemelerini 3. çeyrek kurundan yapmalarına izin vererek  bu yolda belirgin bir efor sarfetti.

Ancak bu önlemler sorunları uzun vadede çözmekten ziyade, kısa vadede krizi mümkün olduğunca etkisizleştirme konusunda yardımcı olabilir. Barack Obama’nın Kürsel Kalkınma Konseyi’nin başkanlığını da yapan ekonomist Mohamed Aly El-Erian’e göre Rusya’nın yapması gereken bir an önce hükümet bütçesinde kısıntaya gidip ülkede büyümeyi tetikleyecek politikalara daha çok kaynak aktarılması. Şüphesiz ki durum derinleştikçe Rus hükümeti benzer politika arayışlarına girecektir ancak 2015’in ilk çeyreğinde beklenen sorunlu büyüme rakamları gelmeden harekete geçmek faydalı olabilir.

Kurun dengelenmesi ve düşük büyümeye karşı proaktif önlemler alınması öncelik olmalı ancak tek başına uzun vadede yeterli olmayacaktır. Hazirandan beri neredeyse %50 düşen petrol fiyatları ve Batı’nın yaptırımlarının Rusya ekonomisi üzerindeki etkisi muhakkak hissedilmeye devam edecektir. Bu konuda karamsar olmamamız için maalesef pek bir sinyal yok, çünkü ne Amerika, ne de OPEC petrol arzını yakın bir gelecekte düşürecek gibi görünmüyor  -ki bu da fiyatların düşük kalacağı demek- ve Putin’de hiç Batı’nın yaptırımlarını hafifletmek adına taviz verecekmiş gibi görünmüyor.



Rusya’nın bir diğer handikapı ise gelişen ekonomi krizlerinin bir çoğunun toparlanmasına destek olmuş olan ülke dışı fonlardan –IMF, özel yatırımlar gibi- yararlanmasının (Batı dünyası ile ilişkilerini düşünürsek) neredeyse imkansız olması. Bu yüzden Rusya’nın elinde 400 milyar dolarlık rezervlerini kullanmaktan başka pek de bir opsiyon kalmıyor.

Ruble’yi istikrara kavuşturmak, dış borçları aksatmamak, bankacılık sistemine likidite sağlamak, ithalattaki potansiyel düşüşü hafifletmek, ülkeden sermaye çıkışını yavaşlatmak gibi birden fazla cephede savaşıp başarılı olmak bu rezervleri kullanmadan pek mümkün görünmüyor.  

Ancak rezervler kullanılsa dahi, ki Putin ve Medvedev mümkün olduğunca kullanmak istemediklerini deklare ettiler, dış destekten izole olmuş bir Rusya’nın bu meseleyi sadece iç politikalarla çözüme ulaştırması pek de kolay görünmüyor. Batı ile olan anlaşmazlığın özünde Ukrayna politikası olduğunu ve Rusya’nın bu konuda geri adım atmama konusundaki kararlılığını düşündüğümüzde, 2015’te kredi derecesinin düşmesi, sermaye çıkışları, yüksek enflasyon, ithalat ve sermaye kontrolleri Rusya’ya çözümden çok daha yakın görünüyor. Sözün özü, 2015 kışı Rusya’da 14 yıllık Putin yönetiminin göreceği en sert kış olacak.