Advertisement

Türk varlıkları bir süredir baskı altında. Hazine kağıtlarının faizinden, Türk Lirasından ve kısmen de Borsadan bunu okumak mümkün.

KISA BİR ARKA PLAN

Eylül ortasından bu yana çeşitli gelişmeler TL varlıklar üzerinde baskı kurdu. ABD'de Trump'un vergi indirimlerini kanunlaştırabileceği ve dolayısıyla sürekli olarak kampanya döneminde vaat ettiklerini ifa etmekte başarısız olmayacağı fiyatlaması ile hafifçe ABD Doları güçlendi. Ardından Fed başkanı kim olacak totosu ile faizler bir parça kıpırdadı. Ancak hepsi bu. Yani Amerikan efekti kısmen cılız tüm bu olan bitenin içinde.

Kuzey Irak referandumuna Türkiye hayır deyince tansiyon arttı. Türk askerinin bir operasyon düzenleyebileceği korkusu ile fiyatlama başladı. Ardından İdlib operasyonunda uluslararası cami ne der tansiyonu başladı. Bunları AB zirvesi izledi. Avrupa ile zaten gerilmiş olan ilişkileri, birliğin askıya alabileceği korkusu yaşandı. Son olarak da ABD ile karşılıklı vize gerginliği ile kötümser bakış tavan yaptı.

Bu süreçte TL varlıklara ne oldu?

Türkiye'nin bono kaskosu olarak kullanılan 5 yıllık CDS'i 30 baz puan kadar yükseldi ve 200'e yaklaştı. Sepet Kur %8 değer kaybetti. TL cinsi 2 ve 10 yıllık hazine kağıtlarımızın faizleri ise 1 tam puan yükseldiler. 2 yıllık tahvilin bileşik faizi %12,50'ye yapışıverdi. Borsa 110 binden 99 binlere indi, şimdilerde ise 108 bin civarında.

NELER OLDU, NELER OLMADI?

Türkiye, AB zirvesinden 'siyaseten' alabileceği en iyi sonucu aldı; üyelik süreci devam ediyor. Yani hiçbir aksiyon alınmadı. Kuzey Irak'a ordu girmedi, hatta girmesi belki de hiç değerlendirilmedi bile. ABD ile vize krizi sonuca ulaşmadı ancak yumuşadı. İdlib'de İran, Rusya ile birlikte hareket edildi ve ABD bilgilendirildi. Başka bir ifade ile, uluslararası camia ile ortaklaşa hareket ediliyor ve Astana Süreci devam ediyor.

Bu durumda, risk primini doğuran gelişmeler ya ortadan kalktılar ya da sayıca sıfıra yakınsadılar. Ne var ki risk primi yerli yerinde duruyor.

Öyleyse?

ÇIKARIMLAR & SONUÇLAR

Bu haliyle görünüyor ki TL varlıklar için risk priminin bir bölümü silinmeli. Peki kalanı için ne düşünmeliyiz? Sadece bize karşı yürütülen kampanyanın bir devamı olarak mı saymalıyız? Eğer öyleyse yıl başından bu yana memlekete giren 10 milyar dolar portföy akımını ve 5 milyar dolar doğrudan yabancı yatırımı nereye koyacağız? Üstelik dış ülkelerin siyasi iradeleri bu girişleri 'özendirmiyorken'?

Bizim de yaptığımız hatalar olmuş mudur?

Örneğin oldukça iddialı bir OVP açıklayıp, ardından vergi artışlarına yüklenmek doğru oldu mu? Kurumlar vergisinde indirimlerden bahsederken günü artışla kapatmak, MTV'de farklı ve şişkin yüzdeleri havada uçuşturmak, gelir vergisine 3 puan bindirip geri almak kötü bir rehberlik olmamış mıdır? En güçlü kasımız olan mali politikada, tahmin edilebilirliği azaltarak kılavuz olma vasfımızı riske atmadık mı? Bu da TL üzerinde baskının sürmesi ve enflasyon beklentilerinin bozulmasına yol açtı.

2 ve 10 yıllık arasındaki faiz farkının kapanmasını ve uzun kağıtlara gelen satışı biraz da böyle okumakta fayda var.

Pruvayı net yapıp, aralık ayı ve sonrasında gelecek enflasyon düşüşü pamuklara sarılmazsa kısa vadeli ve en olumlu hikaye tehlikeye atılmış olur. Faizleri düşürüp, para girişinin devamını sağlayacak, kredi piyasasına destek verecek ve TL varlıkların kıymetini artıracak tek çözüm enflasyonun dönemsel de olsa gevşemesinden geçiyor çünkü.