Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Orta Vadeli Program (2014-2016) ile Orta Vadeli Mali Plan (2014-2016) Resmi Gazete'de yayımlandı.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'le Başbakanlık yeni binada düzenlediği basın toplantısıyla açıkladığı 2014-2016 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program ile Orta Vadeli Mali Plan, Resmi Gazete'nin bugünkü mükerrer sayısında yayımlandı.

Söz konusu mükerrer sayıda, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun banka kartları, kredi kartları, krediler ve bankaların sermaye yeterliliğine ilişkin düzenlemeleri de yer aldı.

Öte yandan, 2014-2016 Dönemi Bütçe Çağrısı ve Eki Bütçe Hazırlama Rehberi ile 2014-2016 Dönemi Yatırım Programı Hazırlıkları ile ilgili Kalkınma Bakanlığı Genelgesi de Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlandı.

Orta Vadeli Program'da, ABD Merkez Bankasının kısa vadede parasal genişlemeden nasıl bir çıkış stratejisi izleyeceğinin, orta  ve uzun vadede ise faiz artırma sürecine nasıl geçileceğinin, küresel likidite koşulları ve sermaye akımları üzerinde belirleyici olacağı belirtildi.

OVP'nin, dünya ekonomisindeki gelişmelerin değerlendirildiği bölümünde, 2013 yılı ilk yarısına ilişkin verilerin, ABD ekonomisinde toparlanma eğiliminin devam ettiğine işaret ettiğini, ancak ciddi bir mali konsolidasyon ihtiyacının da sürdüğü bildirildi. IMF'nin, 2013 ve 2014 yılları için ABD büyümesi sırasıyla yüzde 1,6 ve yüzde 2,6 olarak gerçekleşmesini tahmin ettiğine yer verilen OVP'de, IMF değerlendirmesine göre, ABD Merkez Bankasının niceliksel gevşeme politikalarının dünya hasılasını yüzde 1'in üzerinde artırdığına işaret edildi. Program'da şöyle devam edildi:

"Genişlemeci para politikaları küresel krizin daha da derinleşmesini engellemiş, finansal piyasalarda dalgalanmayı azaltmış ve ekonomik aktivitenin canlanmasına katkı sağlamıştır. Böylece politika yapıcılara yapısal reformların uygulanması için zaman ve manevra alanı yaratılmıştır. Ancak, bu politikalar ABD Merkez Bankasının bilançosunun aşırı büyümesine yol açmış ve ABD'de ekonomik canlanmanın başlamasıyla birlikte bu politikalardan çıkış gündeme gelmiştir.

22 Mayıs 2013'te ABD Merkez Bankası, ekonomide istikrarlı bir büyüme görülmesi durumunda tahvil alımlarını azaltacağını açıklamıştır, ancak genişlemeci para politikalarına, işsizlik oranı yüzde 6,5 seviyesine düşünceye kadar ve enflasyon oranı ve beklentileri yüzde 2,5 seviyesini aşmadığı sürece devam edileceği belirtilmiştir. ABD Merkez Bankasının 22 Mayıs ve 19 Haziran 2013 tarihindeki açıklamaları piyasalar tarafından genişlemeci para politikasından çıkış sinyali olarak algılanmıştır. Bu süreçte, gelişmekte olan ekonomilerden sermaye çıkışları yaşanmış, bu ülkelerde tahvil faiz oranları artmış, Borsalar ve ulusal para birimleri değer kaybetmiştir."

OVP'de, 2012 yılında yüzde 0,6 oranında daralan Avro Bölgesindeki zayıf ekonomik görünüm devam ettiği ifade edilerek, şunlar kaydedildi:

"Avro Bölgesinde yüksek kamu borçları, zayıf bankacılık ve düşük büyüme arasındaki negatif geri besleme mekanizması kırılamamıştır. Mali konsolidasyon, düşük büyüme, erişilemeyen mali hedefler ve daha fazla mali konsolidasyon kısır döngüsüne girilmiştir. Karar alma süreçlerinde yaşanan gecikmeler ve parasal birliğin geleceğine yönelik belirsizlikler, Bölgede yatırımları ve büyümeyi olumsuz etkilemiştir. Avro Bölgesi büyüme tahminleri de aşağı yönlü revize edilmektedir. 2013 yılının ikinci çeyreğinde ilk çeyreğe göre yüzde 0,3 oranında büyüme gerçekleşmiştir. Buna rağmen yılın tamamında Avro Bölgesinin yüzde 0,4 oranında daralması beklenmektedir.Bu yıl içinde başlayan toparlanma eğiliminin devam ederek, 2014 yılında Avro bölgesinde büyümenin yüzde 1 oranında olacağı tahmin edilmektedir."

Çin ekonomisindeki yapısal sorunların yavaşlamayı belirginleştirmesi, bölgesel ve küresel düzeyde ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebileceği bildirilen Program'da, Çin'in 2013 yılında yüzde 7,6 ve 2014 yılında yüzde 7,3 oranında büyümesinin beklendiği belirtildi.

Küresel ekonomik aktivite, ABD ve Japonya gibi gelişmiş ekonomilerde kaydedilen ılımlı iyileşmeye rağmen, 2013 yılının ilk yarısında zayıf seyrettiği ifade edilen OVP'de, şöyle devam edildi:

"Söz konusu seyirde Avro Bölgesindeki zayıf ekonomik aktivite ve başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde büyümenin yavaşlaması belirleyici olmuştur.

Dünya ekonomisinde yaşanan bu gelişmeler ve ABD Merkez Bankası açıklamalarının ardından gelişmekte olan ülkelerde yaşanan finansal dalgalanma sonrasında uluslararası kuruluşlar büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize etmişlerdir.

- 2015'te yüzde 4,4, 2016'da yüzde 4,5 büyüme bekleniyor-

2012 yılı Ekim ayında dünya büyümesini 2013 ve 2014 yılları için sırasıyla yüzde 3,6 ve yüzde 4,1 olarak tahmin eden IMF, 2013 yılı Ekim ayında bu tahminlerini 2013 yılı için yüzde 2,9 ve 2014 yılı için yüzde 3,6 seviyesine indirdiğine yer verilen Program'da, şunlar kaydedildi:

"2015 ve 2016 yıllarında ekonomik görünümün iyileşmesi ve büyümenin yüzde 4,4 ve yüzde 4,5 olması beklenmektedir. Yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ekonomilerin 2013 yılı büyüme tahmini yüzde 5,6'dan yüzde 4,5'e, 2014 yılı büyüme tahmini ise yüzde 5,9'dan yüzde 5,1'e revize edilmiştir. Bu çerçevede, 2012 yılında yüzde 2,7 olarak kaydedilen dünya ticaret hacmi artışı 2013 yılında yüzde 2,9, 2014 yılında yüzde 4,9 olarak tahmin edilmektedir."

- İşsizlik oranları-

Ekonomik büyümenin istenilen seviyelerde olmaması nedeniyle yeterli istihdam yaratılamaması, yüksek oranlı genç işsizliği, işsizlerin yetenek kaybının birçok ülke için temel sorun alanları olmaya devam ettiği vurgulanan OVP'de, şu ifadelere yer verildi:

"2013 yılına ilişkin beklenen zayıf ekonomik aktivite nedeniyle işsizlik oranlarında küresel düzeyde belirgin bir iyileşme beklenmemektedir. Bununla birlikte, ABD'de iyileşen ekonomik görünüm işsizlik rakamlarında iyileşmeye işaret etmektedir. Ancak bu gelişmede işgücüne katılım oranlarındaki düşüş de etkili olmuştur. 2013 yılında işsizlik oranlarının, ABD'de yüzde 7,6'ya gerilemesi, Avro Bölgesinde ise yüzde 12,3'e yükselmesi beklenmektedir. 2014 yılında ise bu oranların sırasıyla yüzde 7,4 ve yüzde 12,2 olacağı tahmin edilmektedir."

Program'da, gelişmiş ülkelerde uygulanan genişletici para politikalarına rağmen, küresel ölçekte ciddi bir enflasyonist baskı hissedilmediği ifade edilerek, şunlar kaydedildi:

"2011 yılında yüzde 11,1 oranında artan dünya mal ve hizmet ticareti fiyatları, düşük ekonomik aktivite ve zayıf küresel talep nedeniyle 2012 yılında yüzde 1,8 oranında azalmıştır. 2011 yılında yüzde 4,9 oranında artan dünya tüketici fiyatları, 2012 yılında yüzde 3,9 oranında artmıştır. Bu dönemde tüketici enflasyonu gelişmiş ekonomilerde yüzde 2,7'den yüzde 2'ye, yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ekonomilerde ise yüzde 7,1'den yüzde 6,1'e gerilemiştir. 2012 yılında küresel düzeyde yüzde 3,9 olarak gerçekleşen enflasyon oranının, 2013 ve 2014 yıllarında yüzde 3,8 olacağı tahmin edilmektedir. Önümüzdeki dönemde küresel düzeyde enflasyonist baskıların düşük olacağı, ancak bazı gelişmekte olan ülkelerde enflasyonun yükselebileceği öngörülmektedir."

- Petrol fiyatları-

Küresel büyümedeki zayıf görünüm, başta enerji ve endüstriyel metaller olmak üzere emtia fiyatları üzerinde belirleyici unsur olarak öne çıktığına işaret edilen OVP'de, 2012 yılında ortalama Brent petrol varil fiyatı 112 dolar olarak gerçekleştiği belirtildi. Program'da, orta vadede petrol fiyatlarında düşüş eğiliminin devam edeceği tahmin edilmekle birlikte jeopolitik belirsizliklerin geçici fiyat artışlarına neden olabileceği bildirildi.

Gelişmekte olan ekonomilere giden sermaye akımları dalgalı bir seyir izlediği, 2012 yılında yaklaşık 221 milyar dolar olarak gerçekleşen sermaye akımlarının 2013 yılında 405 milyar dolar ve 2014 yılında ise 363 milyar dolar civarında olması beklendiği belirtilen Program'da, şöyle devam edildi:

"Küresel düzeyde gelişmiş ülkelerden kaynaklanan riskler azalmış olmakla birlikte, halen önemini korumaktadır. Para politikalarına ilişkin yaşanan gelişmeler sonucu varlık fiyatlarında, para, finans ve döviz piyasalarında yeniden dengelenme süreci yaşanmaktadır. Bu çerçevede önümüzdeki döneme ilişkin bazı riskler öne çıkmaktadır.

ABD Merkez Bankasının kısa vadede parasal genişlemeden nasıl bir çıkış stratejisi izleyeceği, orta ve uzun vadede ise faiz artırma sürecine nasıl geçileceği küresel likidite koşulları ve sermaye akımları üzerinde belirleyici olacaktır. Orta ve uzun vadede sermaye hareketlerinde iktisadi temellerin belirleyici olması beklense de kısa vadede gelişmiş ülkelerin para politikalarından kaynaklanan belirsizlikler finansal dalgalanmalara yol açabilecektir. Önümüzdeki dönemde küresel likiditenin azalacak olması, yapısal sorunlara sahip gelişmekte olan ülkelerin piyasalarında oynaklığa yol açabilecek ve bu ülkelerin para birimleri üzerinde baskı oluşturabilecektir."

- Parasal genişleme krizin derinleşmesini engelledi-

Petrol fiyatlarında yaşanabilecek konjonktürel fiyat artışları enflasyonist baskıları artırabileceği ve enerji ithalatçısı ülkelerde cari açık ve risk primleri üzerinde doğrudan ve dolaylı olumsuz etki yaratabileceği ifade edilen OVP'de, şöyle devam edildi:

"Küresel kriz süresince uygulanan eşzamanlı parasal genişleme ve ekonomiyi canlandırma paketlerinin etkisiyle krizin daha da derinleşmesi engellenmiş, hem Avrupa'da hem de ABD'de yeniden derin bir krizin meydana gelmesi ve küresel düzeyde ikinci bir çöküş riski azalmıştır. Bu süreçte gelişmiş ülkelerde güven göstergeleri iyileşmiş, ılımlı bir toparlanma başlamış, Avro Bölgesinde sorunlu ülkelerin kamu finansman maliyetleri azalmış ve parasal aktarım mekanizmasındaki aksaklıklar kısmen aşılmıştır. Ayrıca, finansal koşullarda yaşanan iyileşme, düşük faizler, artan küresel likidite ve risk iştahı gelişmekte olan ülkelere giden kısa vadeli sermaye akımlarının artmasına neden olmuştur. Ancak, özellikle 2012 yılının başına kadar yüksek seyreden gelişmekte olan ülkelere yönelen sermaye akımlarının azalması veya tersine dönmesi bu ülkelerde kırılganlığı artırmıştır.

Parasal genişlemenin sona erme sürecinin nasıl ve ne zaman başlayacağına yönelik belirsizlik sonucunda, 2013 yılı ortasından itibaren gelişmekte olan ülkeleri etkileyen dalgalanma süreci başlamış ve küresel ekonomi yeni bir evreye girmiştir."

- Yapısal reformlar sürdürülmeli-

Küresel belirsizliklerin arttığı ve dış finansman koşullarının giderek zorlaştığı konjonktürde Türkiye ekonomisinin dayanıklılığının korunması açısından son yıllarda uygulanan ihtiyatlı maliye politikalarının önümüzdeki dönemde de devam etmesinin kritik önem taşıdığına vurgu yapılan Program'da, şunlar kaydedildi:

"Mali disiplinin kalitesini artıracak, tasarruf açığını azaltacak, kaynakların üretken alanlara yönlendirilmesini sağlayacak, iş ve yatırım ortamını daha da geliştirecek, işgücü piyasalarında esnekliği artıracak ve kayıtlı ekonomiye geçişi hızlandıracak yapısal reformların sürdürülmesi ekonomide istikrarı destekleyecektir."

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz'ın birlikte açıkladığı, 2014-2016 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program'da (OVP) Türkiye ekonomisine ilişkin son bilgiler, yıl sonu beklentileri ve uygulanacak politikalara yer verildi.

Buna göre, bu yıl ilk 6 aydaki yüzde 3,7 oranında büyümenin ardından yılın ikinci yarısında, ilk yarıda olduğu gibi, nihai yurtiçi talebin büyümeye olumlu katkısının, net ihracatın ise büyümeye negatif katkısının devam etmesi öngörülüyor. Yılın üçüncü ve dördüncü çeyreğinde sanayi üretiminin artış eğilimini koruması, büyümeye hizmetler sektörünün yüksek katkı vermeye devam etmesi bekleniyor. Böylece, finansal göstergelerdeki dalgalanmanın reel ekonomiye etkisinin sınırlı kalacağı öngörüsü altında, 2013 yılında büyümenin yüzde 3,6 olacağı tahmin ediliyor.

Bu yılın haziran ayı itibarıyla 570 bin kişi hizmetler sektöründe (inşaat dahil) olmak üzere toplam istihdam son bir yılda 742 bin kişi artış kaydetti. Tarım dışında istihdam artışı ise 823 bin kişi olarak gerçekleşti. İstihdamdaki yüksek artışa rağmen işsizlik oranındaki bu yükselişte işgücüne katılım oranının söz konusu dönemde 1,1 puan artması belirleyici oldu.

Bu yıl altın ve enerji hariç dış ticaret açığının nominal olarak 2012 yılı seviyesinde kalması öngörülüyor. Buna rağmen net altın ticaretindeki bozulma nedeniyle bu yıl dış ticaret açığının 98 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Dış ticaret açığındaki bu gelişmeler neticesinde cari işlemler açığının Gayri Safi yurtiçi Hasılaya (GSYH) oranının, 2013 yılı sonunda yüzde 7,1'e yükselmesi bekleniyor. Altın ticareti hariç tutulduğunda ise cari açığın GSYH'ye oranının yüzde 6,8'den yüzde 6,1'e düşeceği tahmin ediliyor.


- Euro Bölgesi'ndeki pozitif gelişmeler Türkiye'yi olumlu etkileyecek-

Euro Bölgesi'nin 2013 yılı ikinci çeyreğinde durgunluktan çıkarak pozitif büyüme gerçekleştirmesi Türkiye'ye yönelik dış talep bakımından olumlu değerlendiriliyor. AB'deki ılımlı toparlanmanın devam etmesi dış ticarete olumlu katkı sağlayacağı gibi, AB'de beklenen büyümenin gerçekleşmemesi ihracat üzerinde olumsuz etki oluşturabilecek. Bu çerçevede küresel krizin Türkiye'nin ihracat performansı üzerindeki etkilerinin hafifletilmesinde büyük rol oynayan pazar çeşitlendirmesi politikasına devam edilmesi önemini koruyor.

Dünya ticaret hacminde en büyük paya sahip olan Avrupa Birliği ve ABD arasında gündeme gelen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşmasının Türkiye dış ticaretini olumlu yönde etkilemesi yönünde çalışmalara hız verilmesi önemli bir gündem maddesi haline geldi.

27 Eylül 2013 tarihi itibarıyla bireysel emeklilik sistemine (BES), 2012 yılı sonuna göre 740 bin kişiyi aşan yeni katılım oldu ve aynı dönemde fon büyüklüğü ise 24,3 milyar lirayı aştı. Bireysel emeklilik sisteminin, 2013 yılındaki ivmesini sürdürmesiyle, orta vadede yurtiçi tasarrufların artırılmasında önemli bir rol üstleneceği öngörülüyor.

- Özel kesim tasarruf oranı gerileyecek-

Özel tüketimdeki hızlı artış nedeniyle, GSYH'ye oran olarak, özel kesim tasarruf oranının 2012 yılındaki yüzde 11,6 seviyesinden, 2013 yılında yüzde 9,7'ye gerilemesi bekleniyor. Kamu kesimi tasarruf oranının geçen yıl olduğu gibi bu yılda yüzde 2,9 olarak gerçekleşmesi öngörülüyor. Böylece toplam yurtiçi tasarruf oranının bir önceki yıla göre 1,9 puan düşerek 2013 yılında yüzde 12,6 olacağı tahmin ediliyor.

Bu yıl özel yatırım harcamalarının GSYH içindeki payının yüzde 16 seviyesinden yüzde14,8'e gerilemesi bekleniyor. Aynı dönemde kamu yatırımlarının GSYH içindeki payının ise 0,4 puan artarak yüzde 4,8'e yükselmesi öngörülüyor. Böylece toplam yatırımların GSYH içindeki payının yüzde 19,6 olarak gerçekleşeceği tahmin ediliyor.

Son yıllarda, büyümenin düşük veya negatif olduğu yıllar hariç tutulduğunda, tasarruf-yatırım açığının genel olarak artış eğiliminde olduğu gözlemlendi, bu eğilimin temel belirleyicisi ise özel kesim tasarruf oranlarındaki azalma oldu. Bu yıl yatırımlardaki azalmaya rağmen toplam tasarruflardaki önemli düşüş sonucunda tasarruf-yatırım açığının GSYH'ye oranının yüzde 6,9'a yükselmesi bekleniyor.

TÜFE yıllık artış hızı geçen yıl yüzde 6,2 oranına gerileyerek, son 44 yılın en düşük yıl sonu seviyesine ulaştı, TÜFE yıllık artış hızı 2013 yılı eylül ayında ise yüzde 7,9 olarak gerçekleşti. Enerji fiyatlarındaki baz etkisinin ortadan kalkması ve enflasyonu etkileyen faktörlerin mevcut yapısı altında yıl sonunda TÜFE yıllık artış hızının yüzde 6,8 olarak gerçekleşmesi bekleniyor.

- AB tanımlı genel devlet borç stokunun ise yüzde 35'e düşmesi bekleniyor-

Merkez Bankası, Türk Lirasında yaşanan dalgalanmaları sınırlamak, Türk Lirasına yönelik olası spekülasyonları engellemek ve enflasyona ilişkin beklentilerdeki bozulmayı azaltmak amaçlayan politikalar uygulamaya başladı. Banka bu doğrultuda, faiz koridorunun üst sınırını artırıp ek parasal sıkılaştırma uygulamalarına daha sık başvurarak piyasaya sağladığı likiditenin maliyetini görece artırdı. Bunun yanı sıra Banka, piyasa ihtiyaçlarını gözeterekTürk Lirasındaki oynaklığı azaltma amacıyla çeşitli tarihlerde döviz satım ihaleleri gerçekleştirdi. GSYH'ye oran olarak, faiz giderleri hariç genel devlet harcamaları ile özelleştirme gelirleri hariç genel devlet gelirleri son yıllardaki artış eğilimini 2012 ve 2013 yıllarında da devam ettirdi.

Bu yıl genel devlet toplam gelirlerinin GSYH'ye oranının bir önceki yıla göre 1,9 puan artarak yüzde 39,7 düzeyinde gerçekleşmesi bekleniyor. Genel devlet gelirlerindeki artışta, TEDAŞ ve BOTAŞ'tan geçmiş yıllar vergi borçlarına mahsuben yapılan tahsilatların da etkisiyle dolaylı vergiler ile sosyal güvenlik prim gelirlerindeki artış belirleyici oldu.

Genel devlet harcamalarının GSYH'ye oranının ise 2013 yılında bir önceki yıla kıyasla 1,9 puan artarak yüzde 40,8 düzeyine yükselmesi bekleniyor. Söz konusu artışın 1,3 puanlık kısmı bir önceki yılda olduğu gibi cari nitelikli harcamalardan kaynaklanıyor. Bu yıl ayrııca genel devlet yatırım harcamalarının GSYH'ye oranının 0,5 puan artması, genel devlet açığının GSYH'ye oranının yüzde 1 olması bekleniyor. Ayrıca, faiz harcamaları ve özelleştirme gelirleri hariç genel devlet fazlasının yüzde 1,7, program tanımlı genel devlet faiz dışı fazlasının ise yüzde 0,8 olacağı tahmin ediliyor.

Bu gelişmelere paralel olarak, GSYH'ye oranla, 2012 yılında yüzde 1 olarak gerçekleşen kamu kesimi borçlanma gereğinin 2013 yılında yüzde 0,8'e gerilemesi; yüzde 36,2 olarak gerçekleşen AB tanımlı genel devlet borç stokunun ise yüzde 35'e düşmesi bekleniyor.

Programın Makroekonomik Hedefler ve Politikalar bölümünde yer alan bilgilere göre, 60'ncı Programın makroekonomik çerçevesi uluslararası finans piyasalarında mayıs ayından itibaren başlayan dalgalanmalar, küresel likidite koşullarında beklenen gelişmeler ve komşu ülkelerdeki siyasi gelişmelerin getirdiği belirsizlik ortamı göz önünde bulundurularak hazırlandı. OVP dönemi hedefleri belirlenirken küresel büyümenin tedrici olarak artacağı, Türkiye'nin ticaret ortaklarının ise ılımlı büyüyeceği, büyümenin finansmanında yabancı sermaye girişinin yeterli katkıyı sağlayacağı ve dış ticaret hadlerinde kısmi bir iyileşme gerçekleşeceği varsayıldı.

- Büyüme-

2014 yılında Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) büyümesi yüzde 4 olarak öngörülürken, 2015 ve 2016 yıllarında ise üretken alanlara yönelik yatırımlarla desteklenen, daha çok yurt içi tasarruflarla finanse edilen, verimlilik artışına dayalı bir büyüme stratejisiyle GSYH artış hızı yüzde 5 olarak hedeflendi.

Program döneminde, reel olarak yıllık ortalamada, özel ve kamu tüketim harcamalarının yüzde 3,5, özel sabit sermaye yatırımlarının yüzde 7,7, kamu sabit sermaye yatırımlarının ise yüzde 3,3 oranında artması öngörülürken, son yıllarda önemli ölçüde düşen yurt içi tasarrufların dönem boyunca artarak program dönemi sonunda yüzde 16'ya ulaşması bekleniyor. Bu gelişmede, özel kesim tasarruflarındaki artış belirleyici olacak. Ayrıca, program dönemi boyunca kamu ve özel kesim tasarruf yatırım açığının azalması da öngörülüyor.

- Kamu maliyesi-

Yıl sonunda yüzde 0,8 olacağı tahmin edilen kamu kesimi açığının GSYH'ya oranının, program dönemi sonunda yüzde 0,5'e gerilemesi ve 2016 genel devlet açığının GSYH'ya oranının, 2013 yılında gerçekleşmesi beklenen yüzde 1 seviyesinden yüzde 0,5'e düşmesi hedefleniyor.

2013 yılında GSYH'ye oran olarak yüzde 0,9 düzeyinde olması beklenen program tanımlı kamu kesimi fazlasının sürekli artarak program dönemi sonunda yüzde 1,3'e yükselmesi öngörülürken, genel devlet harcama ve gelirlerinin GSYH'ye oranlarının, 2013 yılındaki yüzde 40,8 ile yüzde 39,7 olan seviyelerinden program dönemi sonunda yüzde 38,2 ve yüzde 37,7'ye gerilemesi bekleniyor.

Sosyal güvenlik primleri dahil, red ve iadeler hariç vergi yükünün azalarak program dönemi sonunda yüzde 28,3'e ve GSYH'ye oran olarak 2013 yılında yüzde 35 düzeyinde gerçekleşmesi beklenen AB tanımlı genel yönetim nominal borç stokunun da program dönemi sonunda yüzde 30'a gerilemesi öngörülürken, OVP döneminde KİT sisteminin finansman açığı vermeden faaliyetlerini gerçekleştirmesi hedefleniyor.

- Ödemeler Dengesi-

Program döneminde yıllık ortalamada reel olarak ihracatın yüzde 8,1, ithalatın ise yüzde 6,2 oranında artacağı tahmin edilirken, 2013 yılında 153,5 milyar dolar olması beklenen ihracatın dönem sonunda 202,5 milyar dolara, 251,5 milyar dolar olması beklenen ithalatın da dönem sonunda 305 milyar dolara ulaşacağı, böylece 2013 yılında 98 milyar dolar olan dış ticaret açığının dönem sonunda 102,5 milyar dolara yükseleceği tahmin ediliyor.

Yıl sonunda 59 milyar dolar olması beklenen enerji ithalatının, büyüme performansı ve petrol fiyatlarındaki beklentilere göre dönem sonunda 64,5 milyar dolara yükselmesi öngörülürken, 29 milyar dolar olacağı tahmin edilen turizm gelirlerinin program dönemi sonunda, yıllık ortalama yüzde 6 oranında artışla, 34,5 milyar dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Program döneminde yurt içi tasarrufları artırmaya ve ekonominin üretim yapısının ithalata olan yüksek bağımlılığını azaltmaya yönelik politikaların da katkısıyla, 2013 yılında yüzde 7,1 olarak gerçekleşmesi beklenen cari işlemler açığının GSYH'ye oranının dönem sonunda yüzde 5,5'e inmesi de hedefleniyor.

- Enflasyon-

Toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde yaptığı katkının program döneminde devam edeceği öngörülürken, gıda enflasyonunun yüzde 7 civarında dalgalanacağı ve vadeli işlemler piyasaları göstergeleri dikkate alınarak Brent tipi ham petrol fiyatının 2013 yılındaki 108,8 dolar seviyesinden azalarak dönem sonunda 93,1 dolara gerileyeceği varsayılıyor. Öte yandan, TÜFE yıllık artış hızının 2014 yılındaki yüzde 5,3 seviyesinden dönem sonunda yüzde 5'e gerileyeceği tahmin ediliyor.

- İstihdam-

Program döneminde işgücüne ve istihdama katılımın artırılmasına yönelik uygulanacak politikalar sonucunda tarım dışında ilave 1 milyon 809 bin kişinin istihdam edilmesi beklenirken, tarım istihdamında sınırlı artışın etkisiyle toplam istihdam artışının 1 milyon 833 bin kişi olacağı öngörülüyor.

Yıl sonunda yüzde 51 olması beklenen işgücüne katılım oranının dönem sonunda yüzde 51,9'a ulaşması hedeflenirken, iş ve aile yaşamını uyumlaştırma politikalarının hayata geçirilmesiyle, kadınların işgücüne katılım oranının 2013 yılına göre 1,3 puan artarak yüzde 32,7'ye ulaşacağı tahmin ediliyor. 2013'de yüzde 46,2 olması beklenen istihdam oranının da dönem sonunda yüzde 47,3'e yükselmesi bekleniyor. Böylece, dönem sonunda toplam 27 milyon 525 bin kişi istihdam edilmiş olacak.

İstihdamda tarım sektörünün ağırlığının 2013 yılında yüzde 23,6 olarak gerçekleşmesi beklenirken, dönem sonunda bu oranın yüzde 22,1'e gerileyeceği tahmin ediliyor. Ayrıca, yıl sonunda yüzde 9,5 olacağı tahmin edilen işsizlik oranının da 2016 yılında yüzde 8,9 seviyesine gerileyeceği öngörülüyor.

Orta Vadeli Programa göre, sanayi sektöründe enerji, ulaşım ve işgücü gibi üretim maliyetlerinin düşürülmesine yönelik tedbirler alınacak.

OVP'nin yürürlüğe girmesi ile birlikte, OVP döneminde yüksek büyüme ortamına geçişin sağlanmasında verimliliğin ve tasarrufların artırılması, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi, işgücü piyasasının etkinleştirilmesi ve özel yatırımların canlandırılması, böylece toplumun tüm kesimlerinin de büyümeden faydalanması hedefleniyor.

Programla, sanayi sektöründe enerji, ulaşım ve işgücü gibi üretim maliyetlerinin düşürülmesine yönelik tedbirler alınacak.

Doğal kaynak zenginliğinin ve tarımsal ürün çeşitliliğinin, üretime ve rekabet avantajına dönüştürülmesine yönelik politikalara ağırlık verilecek. Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri özel sektör odaklı olacak şekilde artırılırken yatırım teşvik sisteminde de gerekli revizyon yapılacak.

Yerli ve uluslararası doğrudan yatırımların artırılması sağlanırken bu kapsamda yatırımcılara yeterli arsa üretimi sağlanacak ve elverişli arazilerin envanteri çıkarılacak. Fiziki kamu altyapı yatırımları, üretimin sağlıklı ve rekabetçi gelişmesini destekleyecek şekilde planlanacak.

Kamu ve özel kesimde israfı azaltmaya yönelik politikalar uygulanacak ve atıklar ekonomiye kazandırılacak.

KOBİ'lerin markalaşmaları, kurumsallaşmaları ve yenilikçi iş modelleri geliştirmeleri sağlanacak.

- Maliye politikası-

Maliye politikası, ekonomik ve finansal istikrarın desteklenmesine, yurt içi tasarrufların artırılarak cari açığın kontrol altında tutulmasına ve büyüme potansiyelinin yukarı çekilmesine yardımcı olacak şekilde uygulanacak.

Kamu kesimi borçlanma gereğinin makul seviyelerde tutulması suretiyle maliye politikasının sürdürülebilirliği gözetilecek, kamu maliyesi alanında geçmiş dönemde elde edilen kazanımların gelecek dönemde de devam etmesi sağlanacak. Harcama programlarının önceliklendirilmesi ve harcamaların etkinliğinin artırılmasıyla faiz dışı harcamalar kontrol altında tutulacak. Kamu cari harcamalarının etkinleştirilmesiyle elde edilecek mali alan, özellikle büyümeyi destekleyecek kamu altyapı yatırımlarında, teşviklerde ve Ar-Ge desteklerinde kullanılacak.

- Kamu harcama politikası-

Kamu Ar-Ge harcamalarının tahsisinde, özel kesim yatırımlarının yüksek dış ticaret açığı verilen sanayi kollarında üretime yönlendirilmesine öncelik verilecek. Sosyal güvenlik sisteminin dengesini tehdit eden prim yapılandırmaları, ekonomik kriz ve doğal afet gibi istisnai haller dışında uygulanmayacak.

- Kamu yatırım politikası-

Kamu yatırımlarında eğitim, sağlık, içme suyu ve kanalizasyon, bilim-teknoloji, bilişim, ulaştırma ve sulama sektörlerine öncelik verilecek.

GAP, DAP, KOP ve DOKAP bölgelerinde eylem planları kapsamında; özel sektör yatırımlarını destekleyecek ekonomik ve sosyal altyapı ile beşeri kaynakların geliştirilmesine yönelik projelerin ve eylem planlarındaki diğer projelerin gerçekleştirilmesine devam edilecek.

- Kamu gelir politikası-

Gelir politikası uygulama sonuçları kamuoyuyla daha düzenli ve ayrıntılı bir şekilde paylaşılacak.

Elektronik ticarette vergi kaybının önlenmesine yönelik gerekli hukuki ve idari düzenlemeler hayata geçirilecek. Haksız rekabetin önlenmesi, ekonomide rekabet gücünün ve kamu gelirlerinin artırılması amacıyla kayıtdışılıkla etkin bir şekilde mücadele edilecek. Stratejik ölçütlere dayalı borçlanma politikası uygulaması sürdürülecek, bu kapsamda borçlanmanın ağırlıklı olarak lira cinsinden ve sabit faizli enstrümanlarla yapılması suretiyle döviz kuru ve faiz oranı riski; ortalama vadenin uzatılması ve Hazine'nin güçlü rezerv tutması suretiyle likidite riski yönetilecek. Kamuda etkin bir dış denetimin sağlanması için Sayıştayın uygulama altyapısı güçlendirilecek.

Fiyatlandırma başta olmak üzere KİT'lerin tüm işletmecilik politikaları, stratejik planlar ile genel yatırım ve finansman kararnamelerinde öngörülen hedeflere ulaşacak şekilde belirlenecek ve etkin bir şekilde uygulanacak. KİT faaliyetleri, piyasa mekanizmasını bozucu etkiye neden olmayacak şekilde yürütülecek. KİT'lerde; yetkilendirmeyi, hesap verebilirliği, şeffaflığı, karar alma süreçlerinde etkinliği ve performansa dayalı yönetimi esas alan stratejik yönetim anlayışı yaygınlaştırılacak.

TCDD Genel Müdürlüğü ile PTT'nin anonim şirket statüsünde yeniden yapılandırılması tamamlanacak. Demiryolu yük ve yolcu taşımacılığı özel demiryolu işletmelerine açılacak. TÜLOMSAŞ, TÜDEMSAŞ ve TÜVASAŞ demiryolu sektöründe yapılan yasal düzenlemeler sonucu oluşan piyasa beklentilerini de karşılayacak şekilde yeniden yapılandırılacak.

- Özgün tasarım faaliyetleri özendirilecek-

Gümrük Birliği daha etkin hale getirilerek AB ülkelerindeki pazar payımızın artırılmasına, AB ile ticaret ve yatırım ilişkilerimizin güçlendirilmesine önem verilecek. Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) kapsamında; ihracata dönük üretimde daha etkin ve düşük maliyetli girdi tedarikine, üretim ve ihracatın ara malı ithalatına bağımlılığının azaltılmasına ve bu suretle ihracatta sürdürülebilir rekabet gücüne katkı sağlanmasına yönelik eylemler hayata geçirilecek. Serbest ticaret anlaşmalarına ağırlık verilecek.

e-Ticaretin, ihracatın artışına katkı yapması ve tüketim ithalatını artırmaması için gerekli mekanizmalar geliştirilecek. Gümrük işlemlerinde ihracatçıların maliyetini azaltıcı tedbirler alınacak. Elektrik üretiminde yerli kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına ağırlık verilecek, nükleer güç santrali yatırımları aksatılmadan sürdürülecek, santral rehabilitasyonları gerçekleştirilerek yerli kaynaklara dayalı enerji üretimi artırılacak.

Yurt içi katma değer oranı yüksek malları kullanma bilincinin geliştirilmesine yönelik özendirici tedbirler alınacak. Kamu alımlarında yurt içinde üretilen ve yerli girdi kullanan ürünler tercih edilecek. Önemli üretim ve tüketim bölgelerinde bölgesel ve küresel ihtiyaçlara cevap verebilecek, ülkenin ana ihracat sektörlerinin rekabet gücünü destekleyecek lojistik merkezler oluşturulacak. Dış ticareti kolaylaştırarak ülkenin ihracat hedeflerine ulaşmasını sağlamak amacıyla büyük ölçekli liman kapasitesi oluşturulacak, limanların demiryolu ve karayolu bağlantıları tamamlanacak.

- Enflasyon hedefi-

Para politikası, enflasyon hedeflemesi çerçevesinde yürütülecek. Enflasyon hedeflemesi rejiminde finansal istikrar da gözetilmeye devam edilecek. Temel para politikası aracı olarak kısa vadeli faiz oranları kullanılmasının yanı sıra zorunlu karşılık oranları ve faiz koridoru gibi birbirini tamamlayıcı nitelikteki araçlarla lira ve döviz cinsi likidite uygulamaları birlikte kullanılmaya devam edilecek.

Enflasyon hedefleri, hükümet ve Merkez Bankası tarafından 3 yıllık vadede belirlenecek.

Dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edilecek. Piyasa derinliğinin kaybolmasına bağlı olarak döviz kurlarında sağlıksız fiyat oluşumlarının gözlenmesi veya aşırı oynaklık durumunda döviz satım ihaleleri yapılabileceği gibi spekülatif davranışlar gözlenmesi durumunda piyasaya doğrudan müdahale edilebilecek.

- İstanbul uluslararası finans merkezi olacak-

İstanbul'un uluslararası bir finans merkezi olmasına yönelik çalışmalar hızlandırılarak finansal hizmet ihracatı artırılacak.

Faizsiz finansman araçları yaygınlaştırılacak. Özel istihdam büroları yaygınlaştırılacak ve faaliyet alanları geçici iş ilişkisini de kapsayacak şekilde genişletilecek.

Yoksul kesimin istihdam edilebilirliğinin artırılması ve üretken duruma geçirilmesine yönelik olarak sosyal yardım-istihdam bağlantısı güçlendirilecek.

Kayıt dışı istihdam ve kayıt dışı ücretle mücadele edilerek kayıtlı çalışan sayısı artırılacak ve prim tabanı genişletilecek.

AA