Advertisement
KÜRESEL PİYASALAR ABONE OL

ABD’deki perakende satış verisindeki beklenenden büyük düşüşü, İngiltere’deki enflasyonun 5 yılın en düşük seviyesine gerilemesini ve Almanya yatırımcı güvenindeki düşüşü unutun.

Bu ay merkez bankaları açısından dünya genelinde açıklanan en önemli veri İsveç’te tüketici fiyatlarının Eylül’de yüzde 0.4 gerilemesiydi.

Gerilemenin 7. aya taşınması İsveç Merkez Bankası Riksbank’ı deflasyonun sınırına itti. Dünyanın en eski merkez bankası hali hazırda 3 yıldır yüzde 2’lik enflasyon hedefinin altında kalıyor. Riksbank bu duruma karşı ay sonunda repo oranını rekor düşük seviye olan yüzde 0.25’ten aşağı çekmeyi hedefliyor.

Peki nüfusu 10 milyondan az olan bir ülkedeki gelişme ABD Merkez Bankası Fed Başkanı Yellen ve diğer mevkidaşlarını neden ilgilendiriyor? Sorunun cevabı Riksbank’ın bu durumda payının olma ihtimali ve diğer merkez bankalarının da bundan dersler çıkarabileceği gerçeğinde gizli.

İsveçliler Temmuz 2010’da enflasyon hedeflerinin yarısı konumundayken dahi hane halkı borçlarındaki ve ev fiyatlarındaki yükselişlerin kontrol altında tutulması gerektiği konusunda endişe etmeye başlamışlardı. Riksbank da repo oranını 12 ay sonra yüzde 0.25’ten yüzde 2’ye çıkardı.

Enflasyon yükselerek Nisan'da yüzde 3'e çıksa da, o seviyelerde fazla kalmadı. Aynı yıl Aralık ayı itibariyle komşu Euro Bölgesi'nde borç krizleri patlak vererek Avrupa Merkez Bankası'nın parasal genişlemesine yol açınca, Riksbank da faizleri yeniden aşağı çekti. Bu yılın Temmuz ayında ise repo oranı yeniden yüzde 0.25'e indirildi.

İsveç bu konuda tarihi açıdan tek örnek değil. Birçok insana göre ABD'deki para politikalarının gevşetilmesi 1930'daki Büyük Buhran'a yol açmıştı. 2000 yılında ise bu kez Japonya'da Merkez Bankası faiz artırımna gitmiş, ardından deflasyonun baş göstermesi ile de 6 ay sonra yeniden faizleri düşürmüştü. Avrupa Merkez Bankası da enflasyonla mücadele için 2008'de ve 2011'de faiz artırmıştı.