Advertisement
KÜRESEL PİYASALAR ABONE OL

Yunan halkının yüzde 61 gibi ciddi bir çoğunlukla kemer sıkma politikalarını reddetmesinin ardından, gözler krizin hangi yönde evrileceğine çevrilmiş durumda. Uzmanlardan krizin bu noktaya nasıl geldiğini hatırlatarak, bizi nelerin beklediğini yorumlamalarını istedik.

Bu noktaya nasıl gelindi?

Analistler, krizin tohumlarının siyasette sivillerin egemenliğinin pekiştiği 1980'lerde atıldığını düşünüyor. Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Dimitris Tsarouhas, Yunanistan'da yüksek enflasyon ve düşük büyüme sarmalının 1980'lerde başladığını ifade ederken, 1990'lı yıllara gelindiğinde ise enflasyonun daha da artarak yüzde 20'lere ulaştığını belirtiyor. Tsarouhas, 2000'lerin başında ise Yunanistan'da üretimin ciddi oranda azaldığını ve bugünkü krize yol açan temel unsurlardan olan kamu sektöründeki verimsizliğin ülkeye ciddi zarar verdiğini aktarıyor.
Tsarouhas, bugün gelinen noktada, 30 yılı aşkın süredir devam eden sorunları görmezden gelen ve siyasi çıkar uğruna adım atmaktan geri duran hükümetlerin ciddi oranda pay sahibi olduğunu düşünüyor.

Taraflar kriz yönetimi konusunda sınıfta kaldı

Uzmanlar, Yunanistan'da 2010'da patlak veren krizin o dönemden bu yana kötü yönetildiğini belirtiyorlar. TOBB-ETÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Mustafa Kutlay, ekonomik krizin ülkenin yıllardır biriken problemlerinin reforme edilebilmesi ve daha rasyonel ekonomi politikaları için bir fırsat yaratmasına rağmen, krizin kötü yönetilmesi nedeniyle bu şansın kullanılamadığını söyledi.

Almanya'nın kriz okuması süreci zorlaştırdı

Ankara'nın önde gelen düşünce kuruluşlarından USAK'ta AB Araştırmaları Merkezi Başkanlığı görevini de yürüten Kutlay'a göre bu durumun iki sebebi var. Kreditörlerden Almanya'nın temel oyuncu olduğunu belirten Kutlay, Berlin'in kriz okumasının süreci zorlaştırdığını ifade etti. Kutlay Almanya'nın kriz okumasını şöyle özetliyor:

“Almanya’ya göre, Yunan krizi ‘özel bir vaka’ idi. Yani ülke, sorumsuzca borçlanmasından, kontrolsüz büyüyen devlet politikalarından ve ekonominin her alanına sirayet eden yolsuzluk kültürü yüzünden bu hâle gelmişti. Almanya Başbakanı Angela Merkel, en başından beri aşırı moralistik bir retorikle desteklediği kriz okumasını “tembel güneylilerin sorumsuzluklarının hesabını sormak” üzerine bina etti. Söz konusu moralistik kriz okuması katı ordoliberal ekonomi politikalarıyla tahkim edildi. Ordoliberalizm, “anayasal temelli sıkı mali disiplin rejimi” olarak tanımlanıyor. Almanlar için sıkı mali ve parasal disiplin, yani genişleme karşıtı anti-Keynezyen politikalar, krizden çıkışın reçetesi olarak görülüyor. Bu nedenle Yunanistan’ın Mayıs 2010’dan itibaren uygulamaya başladığı troyka programı, özünde aşırı kemer sıkmaya dayanan bir reçeteye dayanıyor. Ancak bu reçete kısa sürede büyümeyi baltalayan bir etki gösterdi. Yani, troyka reçeteleri Yunanistan’ı krizden çıkarmaya yetmedi. Tam tersine ekonomik depresyonu hızlandırarak krizin hızla sosyal ve siyasal alana sirayet etmesine sebep oldu."

AB krizi zamana yayarak kontrol altına aldı

Kreditörlerin eleştirildiği bir başka nokta da, kendi finans sistemlerini olası şoklara hazırlamak adına sonucun aynı olacağını bilmelerine rağmen krizi zamana yaydıkları noktasında görülüyor. Bundan 4 yıl önce Yunanistan krizinin ilk günlerinde, geleceği iyi gören iktisatçı Prof. Carmen Reinhart “ağır çekimde bir tren kazası” olarak tanımlamıştı bu süreci. USAK'tan Kutlay da bu görüşe katılıyor. AB'nin Yunanistan'a aşırı kemer sıkma politikalarını dayatarak krizi zamana yaydığını belirten akademisyen şöyle konuşuyor: “Böylece iflas etmeleri halinde bölge için büyük kara delik oluşturabilecek İspanya ve İtalya'ya zaman kazandırılmış oldu. Bu açıdan bakıldığında Yunanistan'ın olası çıkışı daha fazla kontrol altına alındı diyebiliriz.”

Kreditörlerin, Yunanistan krizini fırsata çevirerek, benzer hataları yaparak tüm bölgeyi krize sürükleme ihtimali olan ülkelere ders vermeye çalıştığı da sıkça dile getiriliyor.

London School of Economics Öğretim Üyesi Konstantinos Makatos, Almanya gibi bazı kreditörlerin Yunanistan örneğini kullanarak diğer ülkelere nasıl bir politika uygulamaları konusunda yol göstermek gibi bir ajandası olduğunu belirtiyor.

TOBB Üniversitesi'nden Kutlay da, kemer sıkma politikalarında ısrarın diğer ülkelere açık bir mesaj olduğunu belirtiyor. Kutlay “Diğer ülkeler kendilerine çekin düzen vermezlerse AB'den bekledikleri desteği göremeyecekleri mesajını çok net olarak almış oldular. Örneğin, istifa ettikten sonra konuşan eski Yunanistan başbakanı Yorgo Papandreou, Merkel’in kendisine “birilerinin cezalandırılması gerekiyor ki başkaları da ileride aynı şeyi yapmaya kalkmasın” dediğini itiraf etmişti” diye konuştu.

Referandum sonu belirsiz bir domino zincirini tetikledi

LSE'den Makatos, referandumun siyasi açıdan SYRIZA'yı bir arada tutmak için atılmış bir adım olduğunu, ancak uzun vadede Yunan ekonomisi için ciddi sonuçlara yol açacağını söyledi. Kutlay ise SYRIZA'nın referandum kararı ile nerede kimin üzerine yıkılacağı belli olmayan bir domino zincirini tetiklediğini ifade etti.

Bundan sonra ne olacak?

Piyasalar, Maliye Bakanı Yanis Varoufakis'in istifasının müzakerelere olumlu etki yapacağı yönündeki beklentilerinin de yardımıyla, referandum sonucunu şimdilik sınırlı bir kayıpla atlatacağa benziyor. Euro yüzde 1'den az değer kaybı yaşarken, hisse senedi volatilitesi iki haftanın en sert düşüşünü kaydetti. Stoxx Europe 600 Endeksi, New York saati ile 08:25'te yüzde 0.9 gerilerken, Standard & Poor's 500 Endeksi yüzde 0.8 düştü. 2 yıllık Yunanistan tahvilinin fiyatı 12.5 sent düşüşle euro başına 45.60 sente indi. Şanghay hisse senetleri, 3.2 trilyon dolarlık satışı durdurma arayışları sonrası yükseldi.

Gözler AMB'de

Yunanistan Ekonomi Bakan Giorgos Stathakis, bankaların elindeki mevduatların yalnızca birkaç gün daha yeteceğini belirtti. Birkaç gün daha kapatılacağı belirtilen bankaların açılması için tek şansları, Avrupa Merkez Bankası'nın sağladığı acil likidite yardımının artırılması. Ancak AMB'nin Euro Grubu'ndan önce adım atması beklenmiyor. İş Yatırım Uluslararası Piyasalar Müdürü Şant Manukyan, AMB'nin tavanı aşağı veya yukarı yönlü değiştirme ihtimali olmadığını söyledi. Manukyan, Yunan bankalarının anlaşma sağlansa dahi yeniden sermayelendirilmesinin gerekeceğini belirtti.

Müzakereler hangi yönde ilerleyecek?

Yunan bir yetkili, Tsipras’ın Alman lider Merkel ile telefonda görüştüğünü açıkladı. Reuters’in haberine göre, adını vermek istemeyen yetkili, Tsipras’ın Salı günü Euro Bölgesi liderleri zirvesinde yeni teklifler sunması üzerinde anlaşıldığını belirtti.

Ancak kreditörlerin müzakere şartlarının henüz oluşmadığını ifade eden açıklamaları, her ne kadar Yunan hükümeti uzlaşma sözü verse de, anlaşma için ümitli olunmasını engelliyor. USAK'tan Kutlay, halihazırda ortada bir müzakere masası ve çerçeve metin bulunmadığını, zira referandum öncesi SYRIZA’nın görüşmelerden tek taraflı çekilmesiyle 30 Haziran tarihli mevcut kurtarma programının bir anlaşma olmadan son bulduğunu söyledi.

Yunanistan referandumundan çıkan sonuç, Türkiye'de ve tüm dünyada Avrupa Birliği'ne ve  özellikle Almanya'ya verilen bir ders olarak algılansa ve sevinçle karşılansa da, SYRIZA'nın içeride elini güçlendirmekten daha önemli görünen bir sonucu gözükmüyor. Sonuç aksine kreditörlerin daha sert açıklamalar yapmasına neden oldu. Uzmanlar dahil hiç kimse sorunun nasıl çözüleceğini bilmiyor.

BloombergHT.com Editörü
Enes Tunagür
etunagur@bloomberght.com