Advertisement

2008 yılında (Sağlık Bakanlığı tarafından) karekod ile ilgili genelge yayınlandı. 2008 yılının 6. ayında ertelendi. 2009 başı itibarıyla ilaçların barkodlu değil karekodlu olması istendi. Gelişen süreçte bir türlü uygulamaya geçilemeyerek defalarca ertelendi ve sonunda ancak 2010 yılı Temmuz ayında uygulama başlatıldı. Ancak bu yeni uygulama, düzen yerine başıbozukluk getirdi

Sistemin kurulmasıyla amaçlanan; yolsuzluk ve suiistimallerin önlenerek üretici depo-eczane-vatandaş dağıtım hattı kayıt altına alınacak ve araya sahte/kaçak bir ilaç girmesi engellenecekti. Temel olarak bazı hedefler belirlenmişti: 1- Sahte ilacı önlemek, 2- İlacın üretildiği andan itibaren vatandaşa ulaşıncaya kadar geçtiği aşamaların takibi, 3- Kupür sahteciliğinin ortadan kalkması, 4-Ne kadar ilacın nerede, kime satıldığının tespiti, 5- Hangi eczane tarafından satıldığı.
TEB'in bazı itirazları vardı ancak itirazları dikkate alınmadığından pilot uygulama için seçilen eczaneler sağlıklı test yapamadan uygulamaya geçildi.

ESKİ İLAÇLARA ETİKET YAPIŞTIRILDI
Geçiş süreci için öngörülen sürede karekodu bulunmayan eski barkodlu ilaçlar, eczacı beyanıyla firmalar tarafından dağıtılan sticker (etiket) ile karekodlu hale getirilmeye başlandı ve milyarlarca liralık suiistimale açık bir sistem ortaya çıktı. Üstelik son genelgeyle karekodsuz barkodlu ilaçların 2020 yılına kadar satışının yapılabileceği söylenerek suiistimale davetiye de çıkarıldı. Oysa ki ilaçların, üretimden itibaren 2 yıl içinde zaten tüketilmesi gerekir.

166 MİLYON SANAL İLAÇ PİYASADA
Başlangıçta SGK'nın bilgisi dahilinde olan 15 milyon kutu barkodlu ilaç piyasada varken gelinen süreçte 230 milyon civarında barkodlu olduğu halde sticker'la karekodlu hale getirilen ilaç oldu. Yapılan araştırmada 16 milyon kutunun gerçekten üretilmiş olduğu söylenmekte, 166 milyon kutu ilaç ise sanal olarak sisteme kayıtlı. Ve bunların bir kısmının ödemesinin yapıldığı, diğer kısmının da Danıştay kararıyla ödenmesine devam edilmektedir. Yani diğer bir ifadeyle, sırf barkodlu üretilip karekoda dönüştürülmesi işleminde kurumun ne kadar zarara uğradığı bilinmemektedir. Bununla ilgili herhangi bir inceleme veya soruşturma da yapılmamıştır.
Sistemin uygulamaya girmesiyle birlikte (2010 Temmuz ayı) karekodlu ilaçlarda da sorun olmakla birlikte halen kurum tarafından bunun bir kontrol mekanizması bulunmadığından gerçekte üretilen karekodlu ilaçların ne kadar olduğu dahi belli değildir.

Yolsuzluğun boyutu bile belli değil
Karekodda suiistimallere açık bir sistem ortaya çıktı. Örneğin, 2010 yılı 2. dönem için belirlenen ilaç bütçe hedefi 600 milyon TL (600 trilyon) idi. Hedef 14.6 milyar TL iken 15.200 milyar TL oldu. Kurum başkanı, tarihi bir açıklama yaparak kendi hakkında suç ihbarında bulundu. Rakamların hiçbir doğru veriye dayanmadığı gibi son derece mesnetsiz bir açıklama yaptı. Basın toplantısında, karekodu olmayan ilaçlar sebebiyle gerçek zararın ne olduğu bilinmediğinden kurumun 1.5 milyar TL zarara uğratılması tehlikesi olduğu ifade edildi. Nasıl oluyor da kurum başkanı, kendi uygulamaya geçirdiği ve tüm suiistimallerin önüne geçileceği söylenen sistemle ilgili bir suiistimal olduğunu itiraf ediyor ve kupür kesme sistemine göre hareket etmek istediklerini beyan ediyor.

Sistemin halen suiistimale açık yönleri
Karekodlu ilaçlarda kodun yanında numara olduğundan dolayı bu numarayı girerek ve serilerini devam ettirerek kuruma ilaç satılabilmektedir. İhale yoluyla özellikle özel hastanelere satılan karekodlu ilaçlar sistemden düşülmediği için aynı ilaçlar eczaneler aracılığıyla tekrar kuruma kodlar üzerinden havale edilebilmektedir. Karekod çıktıları kupür vs. içermediği için fatura eki belgesi olarak sunulmakta, sanal ortamda kopyala yapıştır yöntemiyle hatta kare-kodların fotokopileri bile çıkarılarak başka eczane ve illerden kuruma tekrar satılabilmektedir. İlacın aslı eczanelerde sisteme okutulduğunda, başka bir yerden satıldığı görülmektedir. Zira ilacın aslı o eczanede iken sanal olarak kuruma faturalanmıştır bile. Bu durum aynı kodların birden fazla kullanıldığı ve kontrol mekanizması bulunmadığının açık göstergesidir.

OKUR SORULARINA CEVAPLAR
-1952 doğumluydu annem, 21.01.1991 tarihinde vefat etti. Bunun üzerine kendime yetim maaşı bağlatmak istiyorum. SSK'lı bir işte çalışmıyor ve bekârım. Annemin prim günlerinin toplamı 507 gün. Ölen annemin doğum
borçlanmasını yaparak yetim maaşı bağlatabilir miyiz? Annemin işe giriş yılı 1978. Ablamın doğum tarihi 1971 ve benim doğum tarihim 1981'dir. Yetim maaşı bağlanabilmesi için 900 gün gerekiyormuş. Kalan 400 günü doğum borçlanması yaparak 900 güne tamamladığımda tarafıma yetim maaşı bağlatabilir miyim? Nalan Hastürk-Adana

Sayın okurum, 506 Sayılı Kanun'un 67'nci maddesine göre, SSK'lı olup da vefat eden kişilerin hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanabilmesi için en az 5 yıldan beri sigortalı olup sigortalılık süresinde en az 900 gün primi ödemiş olması gerekmektedir. Annenizin 1978 işe girişine göre ablanız değil ama siz 403 günlük doğum borçlanması yaptığınız takdirde annenizden yetim aylığı bağlatabilirsiniz.


-22.06.1969 doğumluyum. Sigorta başlangıç tarihim 12.04.1993 ve ödenmiş 107 prim günüm var. Dört çocuk annesiyim. Doğum borçlanması yaparsam SSK'dan en erken ne zaman emekli olurum. Şakire Kondemir-İstanbul

Sayın okurum, 12.04.1993 SSK başlangıcınıza göre 5600 prim gün sayısını tamamlamış olmak kaydıyla 49 yaşınızı
dolduracağınız 12.04.2018 günü emekli olacaksınız. Yahut 3600 günle 58 yaşında emekli olabilirsiniz. Doğumlarınızın tarihlerini belirtmemişsiniz. Eğer doğumlarınızın iki tanesi SSK başlangıcınızdan sonra olduysa toplam 1440 gün doğum borçlanma hakkınız var.