Advertisement

Gelişmiş ekonomiler istikrarlı, gelişmekte olan ekonomiler ise oynak olarak bilinirdi. 2007 küresel krizi ve Euro Bölgesi'ndeki "borç krizi", ülke gruplarının bu niteliğini değiştirdi. Sermaye akımları açısından oynak olan gelişmekte olan ekonomiler değil, gelişmişler.
Financial Times'ın verilerine göre, dünyanın en büyük 20 ekonomisine (G20) akan uluslararası sermayedeki değişim 2013 yılında, 2007 yılındaki düzeyinin yüzde 70 altında gerçekleşti. 2001 yılında bir önceki yıla göre bu ülkelere 3 trilyon dolar civarında daha fazla uluslararası sermaye giriyordu. Bu miktar 2007 yılında 7 trilyon doları aşmıştı. 2013 yılında 2 milyar doların biraz üzerinde gerçekleşti.
G20 ülkeleri içinde Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler de var. G20 rakamlarındaki oynaklık, gelişmekte olan ülkelerden değil, gelişmiş ekonomilerden kaynaklanıyor. Sermaye hareketlerindeki oynaklığın ana kaynağı Amerika, ingiltere ve Euro Bölgesi ekonomileri. Aslında, Euro Bölgesi'ndeki borç krizini derinleştiren en önemli etken de uluslararası sermaye akımlarındaki bu oynaklık.

GELİŞMEKTE OLANLAR DAHA İSTİKRARLI
Gelişmekte olan ekonomiler, uluslararası sermaye çekme konusunda çok daha istikrarlı bir görünüm sergiliyorlar. 2001 yılında sermaye akımındaki değişim 200-300 milyar dolarken, gelişmekte olan ekonomilerin 2007 yılında çektikleri ek yabancı sermaye 1 trilyon doları aştı. 2007 krizi gelişmekte olan ülkelere akan yabancı sermayeyi de bir ölçüde azalttı. Ama 2001 yılında gelişmekte olan ekonomilerin çektikleri uluslararası sermaye 1.5 trilyon dolara yaklaştı. 2013 yılında da bu miktar 1 trilyon civarında oldu.
Göreli olarak uluslararası sermaye akımlarında aslan payını gelişmiş ekonomiler alıyor. Sermayenin kaynağı da aktığı yer de gelişmiş ekonomiler. 2001 yılında G20 ülkelerine akan ek uluslararası sermaye, bu ülkelerin milli gelirlerinin yüzde 10'u kadardı. 2007 yılında bu oran yüzde 15'i geçmişti. 2013 yılında yüzde 3'e geriledi. Buna karşılık, gelişmekte olan ülkelere akan ek uluslararası sermayenin G20 ülkelerinin milli gelirlerine oranı hiç yüzde 3'ü geçmedi. Bugünde bu düzeyde. Uluslararası yatırımcıların risk iştahı açısından gelişmekte olan ülkeler, 2007 küresel krizinden sonra çok daha istikrarlı hale geldi. Amerika Merkez Bankası'nın parasal genişlemeyi yavaşlatabileceği haberleri ile dönemsel olarak bu ülkelere akan yabancı sermayede oynaklıklar görülse de, genel görünüm gelişmiş ülkelere göre çok daha istikrarlı.

PİYASALAR DERİN DEĞİL
Gelişmekte olan ülkelerin en büyük sorunu, piyasalarının derin olmaması. Gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye hareketlerindeki göreli küçük oynaklıklar, bu ülkelerde büyük boyutlarda fiyat hareketlerine neden olabiliyor. Buna karşılık, sermaye akımlarındaki çok daha büyük değişmeler, gelişmiş ekonomilerde o denli büyük fiyat hareketlerine neden olmayabiliyor. Piyasaların derinliği fiyatlara istikrar getiriyor.
Finans piyasalarının göreli sığlığı, gelişmekte olan ekonomiler için çok ciddi bir sorun. Bu sorun, kısa dönemde aşılabilecek gibi görünmüyor. Dolayısıyla, uluslararası sermaye akımlarında göreli bir istikrar yaşasalar dahi, gelişmekte olan ülkelerdeki oynaklıklar onların kaderi gibi görünüyor. Bu açıdan bakıldığında, gelişmekte olan ülkelerde özellikle döviz kurlarının idaresi çok daha önemli hale geliyor. 2001 yılından sonra çok daha fazla popüler olan "dalgalı kur rejimi" gerçekten bizim gibi ülkeler için ideal bir rejim mi? Yarın devam edeceğim.