Advertisement

Merkez Bankası, bankacılık sistemine verdiği paranın faizini artırdı. Faiz artışının asıl hedefi, döviz kurlarının önlenemeyen yükselişini durdurmaktı. Sorun, döviz değil, TL idi. Faiz artışıyla Merkez Bankası da artık bu gerçeği gördüğünü gösterdi.
Para politikasının operasyonel çerçevesinin sadeleştiği söyleniyor. Eskiye göre bir sadeleşme söz konusu, ama yeterli değil. Faiz bandı korunmaya devam ediyor. Bant aralığı daraltıldı. Piyasa yapıcılarına açık olup göreli olarak daha ucuz olan borçlanma penceresinin cazibesi kaldırıldı. Ek parasal sıkılaştırma adı verilen ne işe yaradığı çok açık olmayan uygulamadan artık söz edilmiyor. Çerçeveyi sadeleştiren tek unsur galiba bu. Eskiden Merkez Bankası yıllık yüzde 4.5 faizle (bandın alt sınırı) bankalara bir hafta vadeli borç verirdi. Aynı zamanda marjinal fonlama oranı (bandın üst sınırı) diye adlandırılan bir faizden (yıllık yüzde 7.75) de yine bankalara gecelik vadede borç para verilirdi. Ek parasal sıkılaştırma olduğu günlerde ise bu faiz yüzde 9 civarına gelirdi (bu uygulama bir gün yaşayabildi). Piyasa yapıcısı bankalar, arzuladıklarında yıllık yüzde 6.75'ten de Merkez Bankası'ndan borç alabilirlerdi.
Yeni yapıda haftalık borç verme faiz oranı (bandın alt sınırı) yıllık yüzde 1 0'a çekildi. Marjinal fonlama faiz oranı (bandın üst sınırı) yıllık yüzde 1 2'ye yükseltildi. Bundan böyle Merkez Bankası'nın ağırlıklı olarak haftalık pencereden bankalara borç vereceği açıklandı. Bir başka deyişle, Merkez Bankası faiz bandını 4.5/7.75 aralığından 10/12 aralığına çekti ve ağırlıklı olarak bandın alt sınırından bankalara borç vereceğini söyledi. Piyasa yapıcılarına verilen borcun faizi de yıllık yüzde 11.5'e yükseltildi. Dolayısıyla, piyasa yapıcılarının yüzde 10 düzeyinden herkes gibi borçlanması daha çekici hale getirildi.

MERKEZ YÖNLENDİRİCİ OLMALI
Para politikası faizinde bant sistemi korundu, bant daraltıldı. Şimdilik para politikası faizinin yüzde 10 olması benimsendi. Şartlar zorladığında, para politikası faizi gecelik vadede yıllık yüzde 1 2'ye kadar çıkabilir. Korunan sistem hâlâ kafa karıştırıcı. Sistemin Merkez Bankası'na bir esneklik getirip getirmediği de şüpheli. Yüzde 4.5/7.75 bandı ne kadar esneklik getirdiyse, 10/12 bandı da o kadar, hatta daha az bir esneklik getirebilecek nitelikte. Şartlar bozulduğunda 1 -2 puanlık faiz artışının bir işe yaramadığını şimdiye kadar gördük. Artık ek parasal sıkılaştırma günleri olmadığına göre, borç verme faizi aslında yıllık yüzde 9'dan yüzde 10'a artmış oldu.
Türkiye ekonomisinin iç ve dış şoklara çok açık olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bant içinde oynamak yerine, doğrudan tek bir politika faiziyle oynamak Merkez Bankası'nın tutumunu daha açık ifade etmesine yol açabilirdi. Piyasaları yönlendirme kabiliyeti daha fazla olabilirdi. Bir anlamda, bant sistemi faizi artırmadan artırmak anlamına geliyor. Ama, Merkez Bankası'nı piyasaları yönlendiren değil, piyasaları takip eden bir konuma sokuyor. Önümüzdeki dönemde olası iç ve dış şoklara karşı Merkez Bankası takip edici değil, yol gösterici olmak zorunda. Aksi takdirde, son altı ayda yaşananları yeniden yaşamaktan kaçamayız.
Faiz artırımından sonra döviz kurlarında yaşanan düşüş sevindirici (kurlar hâlâ çok yüksek olduğu halde), ama kalıcı olup olmadığı henüz bilinmiyor. Uluslararası likidite koşullarında yaşanacak bir olumsuzluk ya da yurtiçindeki yatırımcıların portföy tercihlerinde döviz yönünde oluşabilecek bir eğilim (ya da eğilimin devam etmesi), Başbakan'ın faiz artışını onaylamadığını açıkça beyan ettiği bir ortamda, faiz silahını serbestçe kullanacağını söyleyen bir merkez bankası için önemli bir sınav olacak. Piyasa bunu sınamadan duramaz.