Advertisement

Bu haftanın başında Brüksel'de bir düşünce kuruluşunun toplantısına katıldım.
Konu kuşkusuz Avrupa'daki krizdi. Zaten bugünlerde yapılan toplantılarda gündemde başka bir konu da bulunmuyor. Euro ve Avrupa'nın geleceği tartışılıyor.
Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy da bir konuşma yaptı. Euro'nun geleceği olduğunun altını çizerek, Euro'nun paradan başka anlamlarının bulunduğunu da bir kez daha tekrarladı. Umutluydu.

ALMANLARI ANLAMAYA ÇALIŞMAK
Dikkatimi en fazla çeken nokta, Almanya dışındaki birlik üyelerinin Euro Bölgesi'nin yönetişimine olan tepkileriydi. Alman yetkililer neden böyle yapıyor diye anlamaya çalışıyorlardı.
Krizin bu kadar derinleşmesinde Almanya'nın direnişleri ve yönetişim biçimine yönelik eleştiriler belki de ilk kez böylesine açık bir biçimde ortaya konuluyordu.
Özellikle ortak bono çıkarılmamasına ve Avrupa Merkez Bankası'nın elini kolunu bağlamasına tepkiler fazlaydı. Krizin başlangıcında bu adımlar atılabilseydi şimdi bambaşka bir durumda olacaklarına inanıyorlardı.
Genel kanı Almanların yakın geçmişlerindeki ekonomi konusundaki deneyimlerinin ve dogmalarının sürdüğü şeklindeydi. Bunlar anayasalarında da yer almıştı. Özellikle enflasyon ve ülke kurtarma gibi konularda çok hissi davranıyorlardı. Bunlardan ödün vermek istemiyorlardı.
Öte yandan yakın geçmişte görülen ülke birleşmeleri deneyimini tek yaşayanların Almanlar olduğunu da unutmamak gerekiyordu. Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesinin ağır maliyetini kendileri ödemişti.
Bazıları bu davranışın politik nedenlerden kaynaklandığını sanmıyorlardı. Kanımca bu direnişte Almanların politik yaklaşımlarının da önemli ağırlığı vardı.
Böyle de olunca, diğer ülkeleri kendi saflarına çekmek için verdikleri politik uğraşıyla 2 yıl boşa geçmişti.

PEKİ AB NEDEN KURULDU?
Tabii ki burada sorulacak soru açıktı. Tüm bunlar belliyken 20 yıl önce ne diye bir ekonomik birlik kurmak için harekete geçildi?
Nedenleri kuşkusuz var. Ancak bu nedenlerin yeterli açıklamalar olduğunu kimse söyleyemez. "Keşkelerle" karşılaşılan sorunlar halledilemez.
Şimdi iş öyle bir safhaya geldi takıldı ki çözene aşk olsun. Avrupalı liderler son iki ayda önemli kararlar aldılar. Bunlar Euro Bölgesi'nin uzun dönemde sağlığına kavuşması için gerekli önlemlerdi.
Ancak kısa dönemdeki sorunlar karşılarında duruyordu.
Kaldı ki alınan önlemlerin üye ülkelerce nasıl yürürlüğe konulacağı ve "hükümetler arası uzlaşma" formülüyle parlamentolarını ya da halklarını nasıl "by-pass" edecekleri de belli değil.
"Fiskal uzlaşma" gibi AB ülkelerinin bütçelerinin Brüksel'den ve tek elden kontrolüne yönelik yapısal değişimin, Almanya'nın isteğiyle kabul edildiğini herkes biliyor. Bu adımın "demokratik meşruiyet" ile nasıl uzlaşabileceği ise ortada kalan başka bir soru.
Demokrasinin şampiyonluğunu yapan Avrupa, sıkışınca "çoksesliliği" bir kenara bırakmaktan çekinmiyor. Sonra da "Bu neden böyle oldu" diye eleştiriyor.